“Ayasofya bir son değil, bir başlangıçtır” diyorsunuz. Biz de aynı kanaatteyiz. Bunu biraz açar mısınız?

Ayasofya’nın açılışı, fethin sembolü olan bir eserin asli hüviyetine kavuşturulmasıdır. Fakat Ayasofya’nın ibadete açılmış olması Müslümanların şuurlanmasında, hayatlarına İslâm’ı hâkim kılmalarında, helalleri ve haramları gözetmelerinde başlangıç olması gerekir, sonuç olması değil. Müslümanların meselesi Ayasofya açılınca bitmiş değil, asıl bundan sonra hayatımızın tamamına Allah’ın ve Peygamber’in ölçülerinin hâkim olacağı bir sürece girilmesi gerekir. “Başlangıç” dediğim bu.

İslâm nizamına doğru gitmekten bahsediyorsunuz.

Biz ahirete inanan insanlarız, hayatımızı Kur’an ve sünnete göre şekillendirmeliyiz. Ölçüler neyi gerektiriyorsa, ona göre hareket etmeliyiz. Ayasofya’nın ibadete açılmasını diriliş olarak görmeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya’nın açıldığı gün yaptığı konuşmasında, “Ayasofya’nın dirilişinin medeniyetimize doğru yeni bir diriliş olduğunu” söyledi. Asıl bundan sonra ülkeyi aslî hüviyetine kavuşturmak için Ayasofya’yı fetheden Fatih’in fetih ruhuna sahip çıkmamız gerekir. Ayasofya bizim için başlangıçtır derken bunu kastediyorum.

Ayasofya’yı bu kadar mânâlı ve ehemmiyetli kılan nedir?

Necip Fazıl’ın da dediği gibi “Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lanetine hedef olmaktır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'ana tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur.” Bu ifadeden Ayasofya’nın mânâ ve ehemmiyetini anlamamız gerekir. Ayasofya sıradan bir cami değil, fetih sembolü olarak Müslüman Türk’ün elinde İslâm’ın hâkim olduğu bir ülke olmamızın remzidir. Ayasofya’nın açılması içeride ve dışarıdaki vesayetin son bulması, Türkiye’nin bağımsız bir ülke olması demektir. Gerçek hürriyetin İslâm’a teslimiyette olduğunu bilen bu milletin, bugünden sonra da Ayasofya’nın ruhuna, fethin ruhuna, İslâm’ın hayata hâkim olması gereğine yönelmesi için bir başlangıçtır.

Yazınızda, Ak Parti’nin bir ideolojisinin olmadığını belirtenlere, Erdoğan’ın yapmış olduğu konuşma bir ideolojiye nisbetle hareket ettiğini gösterir minvalinde bir ifadeniz var. Erdoğan’ın bu yöndeki tavrını hepimiz biliyoruz fakat Ak Parti gençliği için böyle bir şey söz konusu mu? Biz, Ayasofya’nın açıldığı haberini aldığımız zaman koşa koşa Ayasofya’nın önüne gittiğimizde ikinci fetih hissini iliklerimize kadar hissetmemize mukabil sükût-u hayâle uğradık. Çünkü o heyecanı hisseden orta yaş üzeri insan sayısı gençlerden fazlaydı.

Doğru söylüyorsunuz. Z kuşağında bizim duyduğumuz Ayasofya heyecanı maalesef yok. Bu dönemdeki heyecan çok farklı yanlara dönüştü. Ayasofya, özellikle 1970 ve 1980 öncesi gençliğin en önemli meselelerinden birisiydi. İslâmî şuuru ayakta tutabilmek için Ayasofya’nın zincirlerden kurtulması bir slogandı. Fakat yeni nesilde Ayasofya duyarlılığı maalesef eski nesillere göre zayıf, o duyarlılık yok. Bu noktada İslâmî kesimde, Ak Parti’de ve toplum üzerinde etkin kanaat önderlerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Ak Parti’nin iktidara gelmiş olması tabanda bir rehavete yol açmıştır, bu rehavet Ayasofya duyarlılığını yeni nesil üzerinde bütün İslâmî duyarlılıklarda olduğu gibi azaltmıştır. Ak Parti camiasının kendisine rehber olarak Erdoğan’ın hayatını ve düşüncelerini örnek alması gerekir, parti tüzüğünün ötesinde. Çünkü bu partinin geleceğe bakış açısını konuşmalarda çok açık bir şekilde ifade eden Erdoğan’dır. Siyasî program, siyasî tüzük, mevcut anayasaya göre yapılmak zorundadır. Müslümanın kendi inancından kaynaklanan hedefleri yazıya dökülmemiş olabilir fakat bu kişinin ruhunda, beyninde yaşar, hedefindedir. Erdoğan’ın konuşmalarında bu ruhun olduğunu görüyoruz.

Hülasa bu ruhun artık gençlere de aktarılması gerektiğini, bu noktada problem yaşadığımızı söylüyorsunuz.

Evet doğru.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 706.Sayı