İdlip’te TSK’ya yapılan son saldırı önceki saldırılara göre daha şiddetli ve yoğun oldu. Bunun sebebi ne olabilir, son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu saldırı sonrası bölgeden aldığım bilgilere göre Türkiye ciddi karşılık vermeye başladı. Ayrıca önemli bir husus öne çıktı. M-4 ve M-5 karayolu. Mare ve Meryemin’deki hedefleri, Minig havalimanını, TelRıfat’ın bir bölümünü vurduk. Bir diğer havalimanı daha (Habram) vuruldu. Türkiye’den bu kadar geniş bir açıyla karşılık verildiğine göre Suriye tarafından çok sayıda noktada saldırı yapılmış. Geniş bir bölge taranıyor. Nübbül ve Zehra adında iki nokta daha var. Buralar eskiden Şii bölgesiydi. Oradan da saldırı yapıldı. Anladığım kadarıyla Türkiye her saldırı noktasına karşılık vermiş ve farklı noktalar. Rejimin girdiği bölgelerden biri İdlip’in doğusundaki Serakib’e 4 km mesafededir. Bu nokta onların eline geçerse yeni bir göç başlar. Bu da 600 bin insan demek. Bu zaman aralığında M-4 ve M-5’i bu yüzden kontrol altına almamız gerekiyor. Bütün sıkıntı orada. Buraya saldırı önlenmeye çalışılıyor. Bu saldırının faili Suriye ordusu gibi görünüyor olsa da bu bir Rus kışkırtması, direktifi sonucudur. Suriye ordusu da etkisiz. 9 sene içinde Suriye nerede adamakıllı ilerleme gösterebilmiş değil. Rusya ve İran girdikten sonra dengede değişiklik oldu. Bu saldırıdan Suriye pişman olmuştur ama buna mecbur bırakılmıştır. Nasıl bir karşılık göreceğini biliyor; nitekim karşılık da veremediler. En büyük silahları karada Doçka’dır. Menzili de azami 3.5 km’dir. Soçi ve Astana anlaşmalarını ihlal ettikleri Türkiye tarafından vurgulandığı halde yapıldı bu saldırı. Rusya tek çizgide gitmiyor. Buluştuğumuz tek nokta kalmadı. Küfür tek millettir. Herkes bizim zayıf noktamızı arıyor. Aynı zamanda Libya’daki tabloda da Rusya’nın pozisyonu belli.

Yapılan saldırılara karşılık Türkiye “Adana Anlaşması” ile karşılık verme hakkı kazanıyor ancak anlaşmanın da muhatapları belirsizleşti. Gidişat nereye?
O dönem PKK üzerinden Suriye rejimiyle varılan bu anlaşma olmasaydı Hüsnü Mübarek olmasaydı biz Suriye’ye giriyorduk. Mübarek koştu bir saat içinde Hafız Esad’ın yanına gelip Türkiye’nin gireceğini söyledi ve bundan çekinip anlaşmaya yanaştılar. Burada insanî bir durum var. Ruslar silahsız insanları, masumları, özellikle okul ve hastaneleri vuruyor. Muhakkak ki kimyasal gazın kullanıldığı da vakidir. Rusya, kontrol ettiği bölgeleri genişletmek istiyor; çünkü Suriye ordusunun gücü kalmadı. Unutmayalım 180 km’lik sahil ellerinde. 22-23 milyonluk ülkenin yüzde 74’ü Sünni idi. Bugün 10 milyondan fazla Sünni yerinden yurdundan edildi. Farkındaysanız, demografi değişikliğine ABD de ses etmiyor; çünkü ABD ve İsrail’in de işine geliyor. Suriye’deki Sünni nüfus yüzde 50 azaltıldı. İdlip’te 5 milyon civarında Sünni yaşıyor. Geçtiğimiz gün Sünni kesimin önde gelenleriyle görüştüm. “Bize izin verilsin 4 milyon kişi Avrupa’ya geçelim” diyorlardı. Çok zor bir istek ve düşünce olsa da gerçek budur. İdlip’te 4, Türkiye’de 4, Lübnan’da 1.5, Ürdün’de 1.5, Avrupa’da 1 milyon Sünni nüfusumuz var. Bu hem bize, hem Suriye topraklarına karşı bir oyundur. Suriye siyasî olarak İran’ın, askerî olarak Rusya’nın denetimindedir hâlâ... Suriye kontrolden çıkıyor. Rusya bu kumarı oynasa da, Suriye’nin bu kumarı kaldıramayacağını düşünüyorum. ABD-AB ses çıkarmıyor. Demek Rusya lehine duruş sergileniyor. Birlik olup dikkatli hareket etmemiz lazım. Suriye unsurları ağırlıklı olarak Iraklılardan, Afganlardan, İranlılardan, Hizbulllah’tan oluşuyor. Tartus’ta Suriye Alevilerinin bulunduğu yerlerde halk ayaklanmaları oluyor. Alevi köylerindeki gençleri silah zoruyla orduya almak isteyen Şam’a, Aleviler “gelmeyin” diyorlar. Suriye ordusuna asker veren bölgelerdeki aileler, ölüleri olup olmadığını bilmiyor. 150-200 bin asker kaybetmiş olmalılar en az. Rus komutanlar var ama bölgeye dışarıdan milis getiriliyor.

Kasım Süleymani’nin ardından katliam durmadı. Bu kişinin konumu neydi ve arkasında bıraktığı güç daha ne kadar bölgede tutunabilir?
O bir “güvercin” değildi. Hep saldırı komutuyla hareket eden biriydi. Büyük kayıp İran için. Onun rolünde kimse yok. Bütün saldırıların arkasında o vardı ve hedefi daima sivillerdi. Sivillere saldırılmalıydı ki; ona göre Suriye’deki Sünniler korkuyla evlerini terk etsin. Humus’ta bir mahalleye girdiler. 30 küsur çocuk ve 50 küsur kadını bıçakla kestiler. Kanları duvarlara sıçradı. O kanı silmediler. Halk böyle görüp korksun ki, yerini terk etsin. Süleymani bölgeyi avucu gibi biliyor ve yönetiyordu. Daha gençken verdiği bir demeçte, “Biz İslâm adına değil Fars milleti adına görevlerimizi yerine getirmeliyiz” diyordu. Bu kişi o kadar sıkıntı çıkardı ki, İran içindeki barışçı eğilime sahip olanlar da ondan kurtulmak istemiştir. Çünkü İran’ın da daha fazla savaşacak gücü kalmadı. Ekonomisi çöküşün eşiğinde. Halkın bir kısmı molla rejimine karşı nefretle dolu ve ülkede ateistlik yaygınlık kazanmış durumda. Süleymani, “Yemen’den Beyrut’a her yer bizimdir.” diyordu. 2007’de bir işim nedeniyle İran’daydım. Otelden ayrılırken kredi kartımı uzattım. Kart geçmiyormuş. Bu kadar basit ihtiyaçlardan bile mahrum kalınmış. O zaman anladım ki, ülkede ciddi kriz var. Bunu Batı da biliyor fakat ülkeyi tamamen bitirmekten de yana değiller. 2015’te Humus’un önü açıldığında, Şam’ın mukavemeti kalmadığında Ruslar da yenilip geri çekilmeyi düşünürken İran’ın da dahliyle yeniden toparladılar. 2015’te bu rejim bitmişti aslında. 480 bin kişilik ordudan 70 bine düştü. Çoğu kaçtı. Yeni gençlerin peşindeler. Anlaşma yaptıkları güneydeki Suriyelileri zorla öne sürüyorlar. Çoğu da Sünni ve buna mecbur bırakılıyorlar.

Bahsettiğiniz M4-M5 karayolları Rusya’nın Humeymim’deki üssünün güvenliği için kontrolündeydii Gelinen aşamada bu yollar Türkiye için de tehdit kapısı oldu. Bundan sonra ne olabilir?
Humeymim’i bana anlatmasınlar. Bu üssün birkaç km ötesinde şahsıma ait yüz dönüm portakal arazisi var. Muhtariye köyüne bağlı. Toplamda 4-5 bin dönüm arazi akrabalarıma aittir. M-4, Lazkiye-Halep yolu, M-5 ise Şam-Halep yoludur. Rusya kendisini korumak için değil, bölgeyi ele geçirmek için bahane ileri sürüyor. Siviller bölgeyi terkedince daha rahat olacak. 

Suriye’nin dört parçaya bölüneceği plânı öteden beri konuşuluyor. Türkiye bu plânı da bozan girişimlerde bulunuyor. İşin ucu “İsrail’in güvenliği” ile de alakalı ve rahatsızlıklarını gizlemiyorlar?
2011’de Türkiye’ye geldiğim günden beri bunu söylüyorum. Bu iş 1919’dan beri belli. Kissenger’in 1974’te çıkan Diplomasi adlı kitabında da bu yazıyor. Osmanlı sonrası parçalanan toprakları parçalıyorlar. İsrail’in karşısında güç kalmamış seyrediyor.

Bekle-gör vaziyeti yani?
Tabiî... Birkaç zayıf Arap rejimi İsrail’in kucağına gitti. Suudiler, Emirlikler, Mısır. Araplar üç defa İsrail’e yenildiler. O düşmanlığı unuttular; 24 saat içinde hizaya girdiler. Kuchner’in faaliyetlerinin sonucunu görüyoruz.

Suriye Milli Ordusu’nun son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Milli Ordu’nun bu kadar mesafe almasına rağmen bazı muhalif gruplar hâlâ birleşmiş değil. Neden İdlip’te çabuk kayıp yaşandı. Çünkü oradaki yerli gruplara koruma bırakıldı. Çok iyi bir çalışma yapılmadı. Diğerleri de birleşseydi İdlip’e bağlı Ma’arretü'n-Nu’man düşmezdi. Hâlâ dağınıklık var.

Sebep?
Sebebini açık söyleyeyim; bazı grupların hâlâ Suriye rejiminden beklentileri var diye düşünüyorum. Başka bir mânâ veremiyorum. Türkiye’nin görevi çok zor. Mayın tarlasında yürüyoruz.

İdlip’te Rusya’nın bahane ettiği HTŞ ve Nusra grupları için ne düşünüyorsunuz? 
Evinde donan çocuklar, kamplarda yakılan kadınlar mı HTŞ? Evinden çıkmak istemeyen 75 yaşında ihtiyar kurşuna dizilmiş, o mu HTŞ? Donarak ölen yetimler mi? O zaman buyursunlar HTŞ ile savaşsınlar. Ben terörist miyim? 70 Türkmen köyümü yaktılar, o köylerdekiler terörist miydi? 5000 km’den gelip yalnız ve yalnız sivil binalara, mevkilere saldırıyorlar. Terörist kendileri...

HTŞ’li dediklerinin aileleri ölürse, erkekleri de silah bırakır zihniyeti var.

Silah bırakmazlar. Bize yollamak isterler. Sonra da Türkiye teröre yardım ediyor diye suçlayıp sıkıştırmak isterler. Onların aileleri önemli değil. HTŞ ile alâkası olmayan, Halep’ten, Şam’dan göçen 4 milyon insan İdlip’tekiler...

O halde HTŞ ellerindeki silahı nereden buluyor?
Amerikalılar bu gibi sorulara “bir milyon dolarlık soru” diyorlar. Bu öyle bir soru.

Esed’in durumu?
Esed’in parası kalmadı. Savaştan çıkar umanları toplamışlar. Baskı yaptılar Suriyelilere, Lübnanlılara paranızı geri çekin dediler. Çekmeye başlayınca Lübnan ekonomisi de, Suriye ekonomisi de çöktü. Esed’in elinde ne kaldı ki? 

İran, Suriye’nin kendisine yapılan saldırıya cevap verme hakkı var diyor?
Bize cevap vereceğine burnunun dibindeki İsrail’e cevap versin! İsrail kendi çiftliği gibi Lübnan’a girip çıkıyor; önce ona cevap versinler.

Baran Dergisi 682. Sayı