Muhammed Avvâme Sempozyumu’nu kim tertipledi ve bunun maksadı neydi?

Bismillahirrahmanirrahim. Muhammed Avvâme Hoca, İslâm âleminin en büyük muhaddislerinden. Özellikle Selefî meşrep olmayan bir muhaddis olarak, dünyada otorite kabul edilmektedir. Suriye’de Hama olaylarından sonra, Suudi Arabistan’a hicret etmiş, 40-45 yıl Suudi Arabistan’da yaşamış. Daha sonra son gelişmeler sebebiyle, oradan çıkmak zorunda kalmış. Böyle bir dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i, Muhammed Avvâme Hoca ile ilgilenmek ve Türkiye’ye davet etmek üzere görevlendirmişti. Hoca’yı Türkiye’ye davet ettiler, kendisine ve ailesine vatandaşlık verildi. Muhammed Hoca’ya Türkiye’deki hâdis ilmine katkıda bulunsun, İbni Haldun Üniversitesi’nde hâdis alanında hizmet versin diye davet ettiler. Hoca da bunu severek kabul etti. Bu bağlamda, İbni Haldun Üniversitesi’nde Dâru’l Hâdis Enstitüsü kuruluyor. Muhammed Hoca özellikle Türkiye’de akademisyenlerin yetiştirilmesinde katkıda bulunacak. Hoca bu Enstitüde görev yapacak. Türkiye’ye kadar gelmiş böyle büyük bir otoritenin, memleketteki ilmî çevrelere tanıtımını yapmak, Muhammed Hoca’nın hâdis alanındaki ortaya koyduğu eserlerden bahsetmek, bu alanda geliştirdiği yöntemleri konuşmak, hâdis alanındaki katkılarını Türkiye kamuoyuna duyurmak üzere İbni Haldun Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmed Üniversitesi bir araya gelerek ortak bir sempozyum gerçekleştirmeye karar verdi. Bu anlamda hocayı ve farklı ülkelerde çalışan akademisyenleri ve ilmî çevreleri Türkiye’ye davet ettiler. Mâlum olduğu üzere on üç ülkede hocanın yöntemini benimseyerek eğitim merkezleri kurulmuştur.

Muhammed Avvâme Hoca’nın yöntemleri nedir?

Hâdis merkezleri… Güney Afrika’dan Hindistan’a Bangladeş’e kadar uzanan hâdis merkezleri var. Bu merkezlerden temsilciler sempozyuma geldi, hocanın hâdis alanındaki katkılarının sunumundan istifade ettiler.

Avvâme Hoca’nın birkaç özelliğinden yahut yönteminden bahseder misiniz?

Hoca, Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisinde… Kendisi fıkıhta Hanefî mezhebine müntesip bir zat. Genelde Selefî meşrepli kişiler mezhep taklidi ve mezhep müdafaasından uzak dururlar. Hocanın bir muhaddis olarak, mezhebe müntesip olması önemlidir. Muhammed Hoca’yı en farklı kılan şey, yaptığı bütün çalışmalarda, senetsiz, isnadsız, sözün sahibini tesbit etmeden herhangi bir şeyi ortaya sermemesi. Hoca muhakkikliği ve tetkikiyle çok meşhur birisidir. Yani kuyuyu iğneyle kazan, nadir âlimlerden bir tanesidir. Hele hele günümüzde…

Günümüzde hâdis müessesesine yönelik saldırıların arttığı kanaatindeyiz. Bu hususta neler düşünüyorsunuz? Söz konusu sempozyumu da bu minvalde değerlendirebilir miyiz?

Hoca merkezli soruya cevap verecek olursak: Hâdis etrafında, iyi niyetle yahut kötü niyetle yapılmış birçok çalışma olmakta. Bu çalışmaların bir kısmı da hâdislerin etrafında şübhe uyandırmaya dayalıdır. Hocanın ileri sürdüğü husus şu, eğer bir hâdise sahip çıkmak istiyorsak, hâdisi sloganlarla değil, ilmî yöntemlerle müdafaa etmek zorundayız. Bunun için kaynakların tetkiki ciddi mânâda yapılmalıdır. Bunun yapılabilmesi için de, kadroların oluşturulması gerekiyor.

Konuşmalarda da geçti. Hâdis müessesesi sapasağlam yerinde, biz oradan gerekli cevapları çıkaramıyoruz gibi bir durum mu var?

Dünkü büyük birikimi anlayacak çapta, çok sayıda insan yetiştiremiyoruz maalesef. Bugün üniversitelerde ve ilahiyatlarda sınırlı bir eğitim verilmekte. İslâmî ilimler fakülteleri, ilahiyatlardaki hâdis derslerinin toplamını bir araya getirmiş olsanız, o ders muhtevasının toplamı bir, bir buçuk seneyi geçmiyor. Dolayısıyla hâdis ilimleriyle bu kadar az münasebeti olan kişilerin, hâdis alanında otoriter olarak yetişmesi, geçmişteki birikimi kuşanması söz konusu değil. Bu yüzden Muhammed Avvâme Hoca, hâdis öğrencilerine kendi yaşantısından güzel bir örneklik teşkil etmiştir. Hoca bir rol model olarak, yaptığı faaliyetlerle kendisini ortaya koymuştur. Hoca “Hâdis ilmiyle alâkalanacaksanız, bunun olmazsa olmaz şartları bunlardır” deyip bir yol haritası çizmiştir.

Avvâme Hoca’nın tahkiki yönü ile ilgili tebliğ yapan Abdülvahap Özsoy (Atatürk Üni. İlahiya Fakültesi) kardeşimiz idi. “Avvâme Hoca’nın yaptığı tahkik değil aslında, inşaîdir. Bu önemlidir çünkü hâdiste bütüncül bir bakış veriyor hoca.” diyor.
 

Bunu Tedribür-râvî için söyledi. Yani Avvâme Hoca sadece tetkik yapmamıştır, o binayı yeniden kurmuştur. Hoca, eksik kalan, gözden kaçan yerlere eğilmiştir. Çünkü bazı yerlerde eksik kalan birçok konu var. Hoca bu yüzden inşacıdır aslında. Üzerinde çalıştığı eserlerde, eksiklik gördüğünde, kaynaklara dayanarak, meseleleri genişleterek okuyucuya açmaya çalışıyor. Günümüzün en önemli problemlerinden bir tanesi yapının bozulmamasıdır. Yani hâdis etrafında şübhe uyandırıp, yapıyı bozmak istiyorlar. Hoca ise varolan yapıyı muhafaza etme gayretinde. Avvâme Hoca ayrıca, varolan yapının bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor.

Keşif yapıyor yani.

Evet. Mesela üzerinde ittifak edilen bir şey vardı, hoca bunu özet olarak geçiyor.

Bu soru biraz hâdis alanının dışına çıkacak. Bu bütüncül anlayış olarak mütefekkirlerin yapacağı bir şey değil midir?

Muhammed Avvâme üzerinden cevap verelim yine: Hocanın hâdiste yaptığını tefsirciler tefsirde, fıkıhçılar fıkıhta yapmıştır.

Peki hepsini kapsayıcı bütün kim yapacak? Yani İslâm’a muhatap bir anlayışı kim ortaya koyacak?

Müslüman âlimi kapsayıcı, İslâm’ın tekâmülünü anlamak zorundadır. İslâm’ın kuşatıcılığını bir tarzla ortaya koyması gerekir. Bu farklı bir şey, İslâmî ilimler disiplini içerisinde bir otorite olmak ayrı bir şey… Dolayısıyla İslâm elbette mütekâmil olarak ele alınacak ama bir veya birden fazla alanda otorite olmaya çalışmak lâzım. Hicrî üçüncü, dördüncü asırda, Buharî’yi ve Müslîm’i bilmek yeterliydi. Şimdi tüm Hicrî asırların birikimini bilmeniz gerekiyor. On dört asrın birikimi, sanıldığı gibi kolay bir şey değil! Onun için tahassus kaçınılmaz. İhtisas kaçınılmaz yani. Hâdiste de böyledir, tefsirde de böyledir. İnanılmaz derecede hurafeler, dallanıp, budaklanma var.

Daha önce de sempozyuma gittim. Muhammed Avvâme’nin bütüncül bir bakışı var. Hâdis hakkında komple bir görüş sağlayabiliyor, hem de tetkik yaparak. Avvâme sempozyumunda hâdisler hakkında ve hâdislere nasıl bakacağımıza dair, kimler, nelerden şübhe ettirme gayesinde hoca çok güzel anlattı.

Avvâme Hoca nihayetinde seksen küsur yaşında. Küçük yaşlardan beri, kendisini hâdis alanına adamış bir zat. Belki gece gündüz, yetmiş beş senedir çalışıyor. Hocanın Beykoz’daki evini ziyaret etmiştim. Üç katlı bir yerde kalıyor, karşısında da dört katlı bir bina var. Binalarda kitaptan başka bir şey göremiyorsunuz.

Mesela Buhari ve Müslim üzerinde tartışmalar da var. Avvâme Hoca güzel cevaplar verdi bu hususta… Tartışmaları Selefîlerin yaptığını söyledi. Elbânî bunu yapıyor. Tetkik kitabında mı vardı bu? Arapça mı bu, yoksa Türkçesi var mı?

Türkçesi yok. Bunlar Arapça.

Sahih-i Buhari’yle Müslim’in savunması orada mı var?

Evet orada bahsediliyor. Tedrib’ur-râvî kitabının tahkikini, tetkikini ve yeniden inşasını yapmıştır. Selefîler sadece Buhari’ye saldırmıyorlar. Bir karşılaştırma yapıyorlar. Elbânî hâdis ilminde senet tenkidine inanıyor. Metnin fıkhına yoğunlaşmıyor. Avvâme Hoca ise, senet metin tenkidinin beraber el ele yürütülmesi gerektiğini söylüyor ve bunun yöntemlerini ortaya koyuyor. Yöntemlere uyulmadığı zaman, kendi içinizde çelişkiye düşebilirsiniz. Selefîlerin hâdise yaklaşımı daha çok senet üzerinden gidiyor, metin üzerinden değil. Selefîleri biliyorsunuz, hâdislerle amel ederler. Oysa Avvâme Hoca’nın kendisi muhâddis olmakla beraber, bir mezhep müntesibidir. Bir mezhep, bir hâdisin anlam katmanlarına önem verir.

Yani hâdislerin senediyle âmel edenlerin her biri yeni bir mezhep çıkarmak durumunda mı kalacak?

Bu modern Selefîlik’in içine düştüğü bir çıkmaz. Nasıl ki modern mealciliğin birden fazla din algısı oluyorsa, bilerek yahut bilmeyerek herkes Kur’an’dan bir din anlayacak, üzerinde ittifak edilmiş tutarlı bir usul-metodoloji olmadan. Aynı şey hâdis üzerinden yapıldığı zaman, bu sefer de hâdis merkezli naklî din anlayışları çıkar. Avvâme Hoca’nın dediği şu: “Hâdis elbette dindir, fakat bu hâdisler tekâmülî bir usûl çerçevesinde ele alınmalıdır. O zaman ifratla tefrit ortaya çıkar.”

Bir nevi hâdis mealciliği mi yapıyor Selefîler?

Tabiî. Farklı farklı Selefîler var. İlmî Selefîler, siyasî Selefîler, cihadçı Selefîler. Selefîlik kendi içinde farklı ekollere ayrılıyor. Senet üzerinden zahircilik ağır basıyor o zaman da. Yani metnin içerisinde bir illet olabilir mi diye bakmıyorlar. Mesela ravi, rivayeti aktarırken mânâda, kelimede düşüklük olabilir mi, bu düşüklük anlam kaymasına yol açabilir mi diye bakmıyorlar.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Teşekkür ediyorum.