Serhat ERKMEN kimdir?
21.yy Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) gibi düşünce kuruluşlarında çalıştı. Erkmen halen, Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyeliği görevini sürdürmektedir.
 
Serhat Bey, geçtiğimiz gün Suriye’de 30 kadar silahlı grup, “Ceyş’ül Vatan” adı altında birleşti ve “Milli ordu” olarak duyuruldu. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, yaklaşık bir yıldır süren bir faaliyetti. Suriyeli askeri muhaliflerin tek bir çatı altında birleştirilmesi hedefleniyordu. Türkiye de bu projede önemli bir rol oynuyor. Ancak şu da bir gerçek, bu gruplar arasında sorunlar hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil, dağınıklık devam ediyor. Suriye’nin farklı bölgelerinde farklı çatışma dinamikleri var. Kaldı ki, askeri ve sivil gruplar arasında net bir koordinasyon da yok. Bu süreç daha erken başarılabilseydi belki daha anlamlı bir sonuç alınabilirdi. Bu noktadan sonra ise üretebileceği etkinin daha sınırlı olacağını düşünüyorum.

ABD’nin kontrolünde tuttuğu ÖSO unsurlarıyla aralarında nasıl bağ veya denge söz konusu?
Geçmişte ABD’den destek almış veya hâlâ almakta olan gruplardan bir kısmı bu yapının arasına girdi. Bu yapı belki ABD’nin etkinliğini kırma yönünde görülebilir ama Suriyeli gruplar arasında ABD veya Rusya’ya veya herhangi bir güce karşı çok ciddi, ilkeli, ideolojik bir karşı duruş beklemekten ziyade çoğu grubun ABD’ye yaklaşımıyla ABD’nin onlara yaklaşımı arasında paralellik var. Geçmişte nasıl para ve silah kimden geliyorsa ona yanaşma durumu var idiyse, bugün de var. Yarın bu grupların bir başka patronaj ilişkisine girmesi her zaman mümkün. Dolayısıyla bu gelişmenin çok büyük bir denge değiştirici adım olacağına inanmıyorum.

Bu ayın son haftasında Rusya-Soçi’de sayıları bini aşan, bölgeden delegelerle toplantı yapılacak. Sürece etkisi ne ölçüde beklenebilir?
Bu toplantıya katılacak grupların bir kısmının öteden beri Suriye rejimiyle bağlantısı var. Bir kısmının aldığı desteğin kesilmesi nedeniyle Rusya’ya meyleden gruplar, bir kısmı ise hakikaten sahada herhangi bir karşılığı bulunmayan gruplar. Bunu, Rusya’nın Suriye’de elde ettiği askeri başarıları diplomatik zemine taşıma toplantısı olarak görüyorum. Bu gruplardan bir kısmı katılmayı direkt reddetti. Reddedenlerin bir kısmı “milli ordu”nun içinde olanlar. Soçi, Cenevre sürecine alternatif gibi duruyor. Rusya Cenevre sürecini kendi kontrolüne doğru dönüştürmek amacında. Daha geniş katılımla temsil gücünün daha yüksek olması hedefleniyor. Ancak bir handikap var. Askeri mücadeleyi sürdüren grupların bir kısmı Esat rejimiyle anlaşmayı hiçbir surette kabul etmiyor. Soçi süreci ise Esat rejimiyle anlaşmayana yer tanımıyor.

Esat’ın PYD’yi geçtiğimiz gün hain ilan edişini nasıl bakıyorsunuz?
Rejimle PKK ve türevleri arasındaki ilişkilere, çıkar ilişkileri olarak bakmak gerek. 2012’de rejim, çekildiği her noktada kendisiyle işbirliği yapabilecek gruplara orayı terketmeyi yeğlemişti. Rusya’nın Suriye’ye girişiyle birlikte böyle gitti. Ne zaman ABD geldi ve PYD destek buldu; ondan sonra rejimle PYD arasında birtakım sorunlar çıkmaya başladı. Gelinen nokta da bu sonuca yol açtı. Rejim muhtemelen Rusya’yı da devreye sokup PYD’yi bölmeye, kontrol ettiği bazı alanları ele geçirmeyi çabaladığını söyleyebiliriz. Ancak kısa vadede PYD’ye karşı askeri güç kullanmak gibi bir durum yok kanaatimce.

Idlip’te gelinen aşamayı nasıl görüyorsunuz?
Idlip’i bölge bölge ayırmak gerekiyor. Orada birbirine hem rakip hem de kendi başlarına kaldıklarında güç mücadelesine giren gruplar var. Öte yandan Idlip’te çok ciddi bir silahlı muhalif birikim var. Yani ha deyince ne rejimin ne de bir başka gücün kolay kolay temizleyemeyeceği bir alan oluşmuş durumda. Orada kısa vadede askeri bir hareketlilik beklemiyorum.

Neden?
Şöyle, 50 bine yakın silahlı insan, gidebileceği başka bir yer kalmadığı bir mevkide sıkışıp kalmış. Bu kütleyi yerinden edebilecek güç ne Rusya’da ne de Esat rejiminde yok. O nedenle dikkat ederseniz süreci adım adım, dilim dilim ilerletmeye çalışıyorlar. Belki oradaki gruplar arasında ayrılıklar oluşturup bu sayede sızma niyetindeler. 2018’de bu süreçte ciddi değişiklikler olabilir, çünkü süre uzadı. Aylar içinde değişebilir. Bu arada, Hama’daki çatışmalar kuzey ve doğu kırsalında sürüyor daha da yoğunlaşabilir.

Bir de Afrin var?
Afrin, bambaşka bir denklem. Buraya operasyona uluslararası kamuoyu desteğinin hazırlanması gereği var. Pratikte yürüyen dış desteğin anahtarını ise Rusya elinde tutuyor. Rusya’nın da buna izin vereceğine dair bir işaret gösterilmedi. Bu sürecin sadece askeri bir süreç olmadığını insanlar anlamalı. Fırat Kalkanı da öyleydi. Mutlaka ortadan kaldırılması gereken bir güvenlik problemi var. TSK bunu sadece askeri kuvvetle çözebilir ancak bu kabiliyetin uluslararası siyasi denge içinde belirleyici olmasını sağlayacak zemin lazım. Bu noktada Soçi süreci belirleyici olabilir; ondan sonra herhalde daha net konuşabiliriz.

Bu arada Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, DAİŞ’in bittiğini sıranın Nusra’ya geldiğini ifade etti geçtiğimiz gün…
Şu sıra Hama’da ciddi çatışmalar var. Rejim ve Rusya orada durdurulursa Idlip askıya alınır. Tersi olursa 2018’in sonlarına doğru belki daha farklı bir süreç gelişebilir. Birkaç vilayetin bulunduğu Idlip merkezi geniş bir kırsala da sahip. Doğu Hama, Kuzey Hama kırsalları, Doğu Lazkiye. Buralarda zaten Nusra’ya saldırı başladı. Idlip merkezde ise önümüzdeki yılın ikinci yarısında bu yaşanabilir.

Bu arada Suriye’de bulunan 30 kadar Arap aşireti İstanbul’da toplandı?
Suriye’de aşiretçilik önemli bir kültür. Ama savaş başladığından bu yana ciddi bir harekete geçilmediğini, bazılarının ABD veya Rusya’ya, bazılarının Esat ve Türkiye’ye yaklaştığını, bazılarının da nötr kaldığını gördük. Bu toplantılardan o kadar çok gördüm ki, bu yapılara bakarak herhangi bir denge değişimi yaşanacağına inanmıyorum.

Kerkük’teki son tabloyu ele alacak olursak? Irak yönetiminde Kerkük’te büyük bir patlama olacağına dair iddialar var?
Kerkük’te Bağdat’ın tekrar hakimiyetini sağlamış olmasını hazmedemeyen ciddi bir grup var. Bu grup şehrin iç dinamiklerinden kaynaklanan huzursuzlukları “değerlendirmek” istiyor. Kimi “beyaz bayraklılar” diye bir gruptan bahsediyor. Kimi DAİŞ hücreleri saldırdı deniliyor vs. Bunların çok büyük bir kısmının orada siyasi hesapları olan güçler tarafından düzenlendiğini düşünüyorum. Havice’de bu tür hücreler vardı ancak büyük çaplı eylem düzenleyecek güçte ve altyapıda değiller. Kerkük’te bütün unsurların bir arada yaşayabileceği bir sürecin 2018’de hayata geçirilmesi bekleniyor. Bunda da Türkiye’nin ve Bağdat’ın rolü olacak. Bir şey daha var; ne zaman Kerkük’te sorun olsa birdenbire Kerkük ülke gündemini işgal ediyor fakat kısa sürede unutuluyor. Bu konuda karar vericilerin, Türkmenlere desteğin kesintiye uğramaması için, yılın bir haftasında sadece yardımlarla vs. değil, milli dava olarak sürekli kamuoyunun gündeminde tutması lazım.

Baran Dergisi 573. Sayı