Türkiye, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarının ardından Suriye’ye yönelik yeni bir harekât başlatmanın arefesinde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz ay, bir kabine toplantısının ardından "Güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımları da atmaya başlıyoruz." diyerek yeni operasyon sinyali vermiş, hazırlıkların başladığını ise şu sözlerle belirtmişti: "Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, emniyet güçlerimiz, istihbaratımız hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz bu operasyonlar başlayacaktır.”

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da geçtiğimiz günlerde, Suriye’nin kuzeyine yönelik muhtemel harekâta yönelik açıklamalarda bulundu. Akar, Türkiye’nin amacının "Yarın ne olacak?" sorusunu ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Suriye’den Türkiye’ye en fazla tacizin Tel Rıfat ve Münbiç’ten geldiğini belirten Akar, "Bizim teröristler dışında başka bir problemimiz yok. Terörist neredeyse hedefimiz orası.’’ dedi.

Ukrayna-Rusya sebebiyle vuku bulan tahıl krizinden dolayı geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelen Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “ABD askerleri, hâlâ Fırat Nehri’nin doğu yakasının büyük bölümünü işgal ediyor. Orada sözde devlet kurmaya çalışıyor, bölünmeyi destekliyor ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlar. Bu şekilde Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıda sorunlara yol açıyorlar. Türkiye tabii bunlara kayıtsız kalamaz.” demişti. Suriye savaşına 30 Eylül 2015’ten sonra dahil olan Rusya, bugüne kadar Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarının önündeki en büyük engellerden biriydi. Bu konuşma, Ukrayna savaşı sırasında Türkiye’ye iyice muhtaç duruma gelen ve Suriye’deki güçlerini de azaltmaya başlayan Rusya’nın operasyon hakkındaki tavrını ortaya koymuş oldu.

YPG’yi teçhizatlandırarak Türkiye’nin önüne atan ve Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları önündeki en büyük engellerden diğeri olan ABD de operasyon konusunda Türkiye’ye karşı bir açıklamada bulunmadı.

Yılmaz Bilgen

Suriye operasyonu: Hayat memat meselesi!

Artık operasyonun başlaması an meselesi. Türkiye’nin muhtemel operasyonu konusundaki görüşlerini Baran okurları için aktaran Gazeteci Yazar Yılmaz Bilgen dönüşü olmayan bir yola girildiğini belirtirken “Büyük bir mucize olmazsa Suriye operasyonu kesinlikle yapılacak!” dedi.

Bilgen ABD ve Rusya’nın tavrı ve yapılan pazarlıklar hakkında şu ifadeleri kullandı:

ABD, Rusya’dan daha önce Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. Rus Dışişleri Sergey Lavrov gelmeden önce ABD, Türkiye’nin operasyonuna göz yumdu. ABD şu anda bölge bölge pazarlık yapıyor, Türkiye’nin kendisine yakın bölgede bulunmasını istemiyor. Mesela Şeddadi… Ruslar da Tel Rıfat’tan çoktan çekildi. Herkes bir şeyler alıp-verme derdinde. Senin can derdin var, adam dünyanın öbür ucundan gelmiş, saha avantajını korumaya çalışıyor. Türkiye can derdinde. Birkaç senede öldürülen insan sayısı iki bini geçmiş. Havan atıyorlar, bölgeden geçen araçları vuruyor, keskin nişancılar sivilleri vuruyor ve saire… Bu operasyon Türkiye için hayat memat meselesi!”

Tel Rıfat’ın 30 kilometre derinlikte olduğunu söyleyen Bilgen, “Kobani de düşerse Türkiye sınırın 600 kilometresini temizlemiş olacak. Suriye savaşı açısından bu Türkiye için önemli bir gelişmedir. 30 kilometreden 600 kilometreye çıkmak önemlidir. 300 kilometre en hayatî yer: Kamışlı…” ifadeleriyle Türkiye’nin çizmesi muhtemel rotaya da işaret etti.

Doğan fırsat ve Tel Rıfat

Gazeteci Yazar Mustafa Özcan ise, Ukrayna meselesi üzerinden Batı ve Rusya’nın kapışmasının bir fırsat olduğunu işaret ederek, “Türkiye güneyde halledemediği sorunlarını çözebilir. Menbiç, Tel Rıfat meselesi Türkiye’yi yıllardır oyalıyor. Ukrayna’da kapışan tarafların aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde de önümüze çıktığını görüyoruz. Rusya bir tarafta, ABD bir tarafta. Güneyde daha farklı politika seyrediyorlar… Ukrayna’da ayrı, Suriye’de ayrı şekilde hareket ediyorlar.” dedi.

Mustafa Özcan

İsrail gözden kaçırılmamalı

Ortadoğu’da yaşanan tüm meselelerde bir şekilde dahli bulunan ve Batı için de Ortadoğu politikasının en önemli unsuru olan İsrail faktörünün de gözden kaçırılmaması gerektiğini belirten Özcan, “Burada bir de İsrail var… Suriye, İsrail’in güvenliği açısından önemli. Türkiye de bu noktada önemli tabiî. Türkiye’nin Ortadoğu’da elinin kuvvetlenmesi demek, yeni bir Ortadoğu demek. Dolayısıyla Türkiye’nin toprak kazanması hem İsrail’in, hem de Batı’nın çıkarlarına hizmet etmez. Rusya da aynı şekilde… ABD ile rekabet hâlinde olmaları zaman zaman Türkiye’ye yarıyor. Türkiye’nin girdiği yere bir daha emperyalistlerin gelmesi mümkün değil. Ümitlerini kaybederler. Yermük Muharebesi’nden sonra ‘Dönüşü olmayan veda… Sana dönmemek üzere veda ediyorum. Ey Suriye, bir daha dönmemek üzere hoşça kal’ diyor dönemin Bizans İmparatoru, Humus’tan çekilirken… Burada da aynı şeyi söyleyebiliriz; Türkiye’nin girdiği yere Batı’nın veda etmesi lâzım. Rusya da, zaman zaman Türkiye ile berabermiş gibi gözüküyor. Ama Türkiye’nin stratejik açıdan nüfuz kazanmasını istemiyor.” ifadelerini kullandı.

“25 bin ÖSO mensubu hazır”

Önceki operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonda da Özgür Suriye Ordusu’nun vaziyeti Türkiye için ehemmiyet arz ediyor. Yılmaz Bilgen’in Özgür Suriye ordusu ve TSK’nın operasyon çerçevesindeki muhtemel muharip güçlerinin sayısı ve hava desteği konusundaki görüşleri şu şekilde:

“25 bin ÖSO mensubu hazır. 8 bin civarı asker de bizden katılır operasyona… Yâni 30-35 bin civarı bir rakamdan söz ediyoruz. Tabiî bu artabilir. İstihbaratın saha operasyonları var, SİHA’lar zaten çalışıyor… Onlar da devam ediyor işlerini yapmaya. Bu operasyon başladığında uçaklar da sınırdan vurabilir, sınırda ayrıca devriye de var. Şu ana kadar ciddi bir hava operasyonu olmadı. Kara istihbaratı da devam ediyor. Lojistik hat ve kilit noktalar işaretlendi.”

Savaşın duruma göre 7-10 gün arası süreceğini işaret eden Yılmaz Bilgen, “Tel Rıfat’ta hiç şansları yok. Birkaç saatlik işleri var. Türkiye saldırmaya başlayınca, onlar da tünelleri falan patlatacak. Rejim ile İran orada. Bayrak tezgâhı yapıyor. Esed rejimi on sene olmuş oraya sahip çıkmamış, sınıra asker dayanınca ‘benim toprağım’ diyor. Tel Rıfat’a girmeyen kalmadı. 2016’da Rusların himayesine girdi. Kaç Suriyeli vardır Tel Rıfat’ta… PKK’nın içinde Suriyeli mi var ki?.. Kandil’den, Irak’tan, İran’dan yahut Türkiye’den gidenler orada… Şu ân Münbiç’in sorumlusu da Türkiye’den giden bir adam ‘Kahraman’ lakaplı… Rejimin oradaki hareketliliği Türkiye’nin nezdinde kıymeti yok. Rejim sıfır hükümde! Karşılığı yok.” açıklamasında bulundu.

Operasyon niçin yapılmalı?

Ayn el-Arab yâni Kobani Türkiye için stratejik bir bölge, zira Türkiye’nin operasyon yaptığı hatlar arasında bütünlük burası sebebiyle bozuluyor. Yılmaz Bilgen de, “Kobani yâni Ayn-el Arab alınmazsa ne olur? Türkiye’nin aldığı Azez, İdlib, Cerablus, El-Bab koridoru şu an kopuk. Kobani orada bir adacık olarak terör işgâlinde. Kobani’den sonra Tekrar Tel-Abyad, Resul-Ayn başlıyor. Doğal olarak bu bağlantıyı kurmak gerek ki, mobilize olasın… Yâni bizimkiler geliyor, tam Kobani sınırına kadar… Sonra köprüye Cerablus’a geliyor, sonra memlekete gelip Kobani’yi geçiyor, sonra yine aşağı inerek Tel-Abyad’a geliyor. Bu büyük sorun. Suriyeliler de böyle yapıyor bu arada. İçeriden bir hat yok yâni. Kobani operasyonuyla bunu sağlamış olacak Türkiye.” sözleriyle aslında bu operasyonun yapılmasının niçin zaruri olduğunu ifade etti.

ABD, PYD’yi sattı mı?

Emperyalizm ustası olduğu manipülasyon sanatını kullanarak birçok unsuru aslında dost olması gerekenlere düşman etmiştir. Türkiye’nin belini doğrultmasının yüzyıllarca omuz omuza İslâm’ın sancaktarlığını yapan Türk ve Kürt milletlerinin arasında nifak sokmaktan geçtiğini bilenler, “Kürt meselesi”ni köpürterek Türkiye’ye karşı kullandı. Bu amaca, “içimizdeki” bir takım klikler de yaptıkları katliam ve zulümlerle hizmet etti. Son birkaç yıldır ise, ABD’nin amacı Türkiye’nin güneyinde uydu bir devlet kurarak Türkiye’nin içini karıştırmak ve Türkiye’nin bölünmesini sağlamak. Çevremizdeki kuşatmanın, dışarıda ve içeride yapılan emperyalist operasyonlarının, mandacı kuklaların faaliyetlerinin tamamı bu maksada matuf… ABD, bu çerçevede PYD-YPG’yi senelerce silahlandırdı. Bugün ise, Türkiye’nin irade göstermesi karşısında, emperyalizmin her zamanki taktiği olduğu üzere tutmayan projeyi buruşturup atmaya hazırlandığı konuşuluyor.

Yılmaz Bilgen; “ABD, ‘proxy’ güç istiyor. Sadece saha dizaynı için değil, bölge dizaynı için de PYD’nin oradaki varlığı ABD’nin işine geliyor. Irak, İran ve Türkiye stratejisi için PYD gerekliydi. PYD geçicidir, ABD vazgeçebilir, kullanır ve gider… Zaten çelişkili değil mi, bir tarafta ABD, diğer tarafta terör örgütü PYD. Pasifik’te işler karıştı diyelim, PYD’den vazgeçmesi an meselesi ABD açısından… Apo bayraklarıyla beraber Rakka’dalar. Enerji hatlarını korumak için bir aparat bunlar yâni. ABD çok erken vazgeçti PYD’den. Hatta ABD, Türkiye’nin Halep’i almasını istiyor. PKK-PYD de ‘ABD ve Rusya bizi sattı’ diyor. ABD Başkanı Joe Biden, Kongre’de buna dair konuşmuştu. Yâni Biden’a ne ki bundan? Babasının tarlası mı var Suriye’de? Buradaki söz hakkı nedir bu adamın? Türkiye’nin yoğunluğu zaten kendi sınır hattında.” dedi.

Bilgen şöyle devam etti: “Tel Rıfat ve Kobani sonrası Türkiye, Halep ve diğer bölgelere de operasyon düzenlemeli mi?” sorusuna ise, “Türkiye’nin siyasî yapısı ne yöne gidecek belli değil. Ama bir milli güvenlik kabulü var… Tabiî ki PYD’nin varolduğu her yere girmelidir Türkiye, devam etmelidir operasyonlara. Bugün, yarın silahı bırakıp kaybolmaz bu PYD. Ama bugün-yarın da Batı’nın kendi problemleriyle yoğunlaşacağı günler yakın. O zaman ne olacak? Mesela Afganistan örneği, bakın ABD ne hâle geldi orada da bıraktı gitti. Afganistan ABD için önemliydi Çin’i çevreliyordu bir yerde… Afganistan, ABD’nin ana hatlarından biriydi. Şimdi Suriye’de PYD için mi kalacak?” 

Şii güçler ve “Nasreddin Hoca’nın çivisi”

İran Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından rejime desteğini ortaya koyan ilk ülke. 2011’den bu yana yıllık 6-17 milyar dolar Esad rejimine mali yardımda bulundu. İran’ın sadece Lübnan Hizbullahı'na sağladığı yıllık mali destek 800 milyon dolar civarında.

Esad’ın kontrolü kaybetmeye başladığı 2012 yılından itibaren Lübnan Hizbullahı'nı rejime destek olmak üzere Suriye’ye çağıran İran, ilerleyen yıllarda 15’e yakın silahlı grubu çeşitli adlar altında örgütleyerek kendi stratejik hedefleri doğrultusunda etkili bir şekilde kullanmıştır. Çünkü Suriye, İran’ın “devrim ihracı” ya da “direniş ekseni” gibi söylemlerle güttüğü Şii yayılmacılığı politikası için kilit bir ülke. Suriye’de Esed ile beraber Ehl-i Sünnet Müslümanları senelerdir katlediyorlar. Ortadoğu’da 200 bine yakın Şii milis gücünün bulunduğu tahmin edilirken, bunlardan yalnız 20 bininin Suriye’de görev yaptığı söyleniyor.

Suriye’deki başıboşluğa Türkiye’nin çâre olabileceğini söyleyen Mustafa Özcan, İran’ın faaliyetlerine şu sözlerle dikkat çekiyor:

“Nübül ve Zehra bölgesinde Şiiler var… Sünnilerin göçe zorlanması gibi onların da bir kısmı gitti… Ölüm-kalım meselesi onlar için de geçerliydi. Eskiye kıyasla azaldıklarını biliyoruz, şimdi ise rakamlar bilinmiyor. Şiilerin varlığı Nübül ve Zehra’da kısıtlıydı. Türkiye’nin de buraya bir sökme operasyonu yapacağı söyleniyordu. Niye?.. Arapların ‘Nasreddin Hoca’nın çivisi’ diye bir fıkrası var. Şu sebepten bu deyimi kullanıyorlar: Adamın bir tanesi evini satıyor, tek şartı var, ‘Evin içine bir çivi bırakıyorum, zaman zaman bu çiviyi görmeye gelebilirim’ diyor. Evi satın alan adam da şartı kabul ediyor. Eski ev sahibi de sürekli buraya gidip geliyor… ‘Çiviyi göreceğim!’ diyor. Yeni ev sahibi rahatsız oluyor tabiî. Evi ucuz bir fiyattan satmak istiyor. Huzuru kaçmış adamın! Nübül ve Zehra’yı aynen bu şekilde kullanıyordu Şiiler. ‘Suriye’de bizim nüfusumuz var, Şii köylerimiz var, mezarlarımız bulunuyor’ falan diyorlar. Olmasa bile uyduruyorlar, biliyorsunuz. Kültür emperyalizmi uyguluyorlar. Türkiye, Nübül ve Zehra gerekçelerinden ötürü zarar görüyor. Şii milisler buradaki varlıklarını bir şekilde, bu köylere, oradaki nüfusa bağlıyordu. Son tahlilde Türkiye’nin de buralara yöneleceği söyleniyor.”

Yılmaz Bilgen ise İran’ın Suriye’deki varlığına ve insanlıkdışı faaliyetlerine dair “İran’ın Suriye’deki varlığı illegaldir. Uluslararası bir mesned de aramıyor İran. Militan gönderiyor Suriye’ye… İlginçtir, IŞİD getirince kötü oluyor, İran yapınca aynı şeyi kötü olmuyor. IŞİD dünyanın 70-80 ülkesinden asker barındırıyor. Ruh hastalarının hepsi IŞİD’de. Ama İran da aynı şeyi yapıyor. Envai çeşit ruh hastası Sünnilere karşı savaşıyor. İran, ABD’ye karşı savaşmıyor. Müslümanlara karşı savaşıyor. Her Müslüman’ı IŞİD mensubu görüyor İran. IŞİD’e karşı uluslararası baskı oluyor da, İran destekli milislere bir şey diyen yok. Halbuki onlar da bir hayli azılı!.. Fark şu, İran milisleri yaptığı katliamları videoya çekmiyor. Onların da ‘kutsal savaş’ı Sünnilere karşı. ABD ile savaşmıyorlar hatta ittifak hâlindeler.” ifâdelerini kullandı.

Şiilerle karşı karşıya gelmek kaçınılmaz!”

“TSK, Şiilerle karşılaşırsa ne olur?” sualine cevap veren Mustafa Özcan, Şiilerle karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz. İran da, YPG-PYD ve rejim güçleriyle ortak hareket hâlinde. Hepsi Türkiye’ye karşı. İran, ABD karşıtı olduğunu söylüyor, sadece tehdit var. Aslında Türkiye’ye karşı aynı saftalar. İran, İsrail’e karşı olduğunu söylüyor, buna dair de bir hamleleri yok. İsrail son günlerde Şam havaalanını bombaladı, uçuşlar kapatıldı. İsrail, Rusya’nın da çekilmesini fırsat bilerek ‘İran’ı vuracağım’ diyor. İran’ın karşılık verdiği falan yok, görüyoruz. İran milisleri Türkiye dışında herhangi bir güce karşı harekete geçmiş değil, amaçları da yok bu yönde!” dedi.

“Uluslararası nabza bakmadan harekete geçilmeli!”

Mustafa Özcan Türkiye’nin ivedilikle harekete geçmesi gerektiğini ise şu sözlerle ifâde etti:

“Esed, Rusya’da televizyonlara misafir edilmişti. Burayı Türkiye’ye saldırmak için fırsat olarak kullanıyor Esed. Türkiye saldırırsa şöyle yaparız, böyle yaparız demişti… Yunanistan da kazan kaldırmaya başladı. Tüm bunların toplamına göre Türkiye bir değerlendirme yapacak. Uluslararası nabza bakmadan, hedeflere doğru harekete geçilmeli. Türkiye hedeflerini açıklayıp, devam etmeli. Uluslararası tepkilere bakarak hareket edilirse, süreç soğur, bu da iyi olmaz.”

ABD’nin yakın zamanda Suriye’den gideceğini söyleyen Bilgen ise, “Coğrafya kendi dinamikleriyle, doğallığıyla baş başa kalıp, şekillenecek. Bu kaçınılmaz.” dedi.

Soruşturma: Oğuz Can Şahin