Okurlarımızın tanıması açısından sorarsak Semir Hafiz kimdir?
Suriye Türkmenler Meclisi eski başkanıydım. Siyasî olarak hâlâ aktifim. Yaşanan hâdiselerden dolayı Arap âleminden gelen akademisyenleri kaybetmemek için “Uluslararası Arap Akademisyenler Derneği” isimli bir dernek kurduk. Bu kurumun fahri başkanlığını yapıyorum. Hem siyasî sahada faal olarak bulunuyor, hem de elimden geldiğince insanî yardımlar yapmaya çalışıyorum.

Savaşın hâlâ devam ettiği Suriye’nin kuzeyinde son durum nedir?
Bölge çok büyük bir değişim içerisinde. Ortaya çıkan güçler farklı demografik değişimler plânladıkları için artık insan gelecekte neler olabileceğini kestiremiyor. Suriye’ye yerleşen üç büyük güç var ve bunlar artık Suriye’den çıkmaz. PKK’nın bulunduğu kuzeye yerleşen Amerikalılar, bölgede sekiz-on tane üs kurdular. Binlerce tırla silah sevkiyatı yaptılar. Bunun tek hedefi Türkiye değil, başlıca hedef Ortadoğu’da hâkimiyet tesis etmek. Rusya ise sekiz-dokuz üssünün yanında, Lazkiye’nin 18-20 km uzağındaki Humeymim Havaalanı’nda çok büyük bir üs kurdu. Suriye’nin en kıdemli komutanı dahî o üsse giremez; hatta geçtiğimiz günlerde Beşar Esad tek başına girebildi, komik duruma düşürüldü. Bir de deniz üssü var; önceden yüzde 15-20’si ellerindeyken, artık Tartus Limanı’nın tamamı Rusların elinde, hatta Tartus’un kuzeyinde denizaltı üsleri olduğunu söyleyenler var. Suriye’nin Batı’sındaki 180 km’lik kıyı Rusların kontrolünde, çok içeriye doğru girmiyorlar; çünkü çok fazla asker sevkiyatı yapmak istemiyorlar. Buna rağmen geçtiğimiz günlerde 48 bin Rus askerinin intikal ettiğini belirtiyorlar. Üçüncü güç, Hama ve Humus’u elde eden bir İran var. Hizbullah ile beraber bazı bölgeleri tamamen Şiileştirdiler; askerî ve siyasî olarak yerleştiler. Yani Suriye paylaşıldı.

Demografik yapı ne yönde değişti?
16-17 Eylül’de İdlib’de bir toplantı yaptık. Bu toplantıya Suriye’nin tüm bölgelerinden insanları çağırdık. İki-üç gün sıcak bir havada yapılan toplantıların ardından siyasî komiteler kuruldu. Buna mukabil Suriye halkı parçalara bölünmüş vaziyette; en büyük sıkıntı ise büyük çoğunluğunun Şiileştirilmesi. 10 milyondan fazla kişi yerinden yurdundan edilmiş. 6-7 milyon kişi Suriye’nin dışına çıkmış, diğerleri ise Suriye’nin içinde göç etmiş. Mesela İdlib şehri 400 bin nüfusa sahipken, bugün 3,5 milyon nüfusu var. Demografik değişim, siyasî ve mezhebi merkezli olarak yaşanıyor. Eskiden Suriye’de Şii nüfusu çok azken, şimdi İran’dan, Lübnan’dan, Irak’tan, Afganistan’dan gelen göçlerle çok arttı.
Atılan bombalar çocukların üzerinde patlıyor. Halk aç bitap... Rusya’ya, Amerika’ya, İran’a karşı sesini çıkarabilecek takati kalmadı. Artık yiyecekleri ot dahî kalmadı. Kızıl Haç’tan yardım geliyor; bu yardımların yüzde 80’ini rejim alıyor, ne kadar gereksiz şey varsa halka dağıtıyor. Birleşmiş Milletler’in ve diğer devletlerin yaptığı yardım halka ulaşmıyor. Ablukanın içerisinde kalan halkın nüfusu her geçen gün azalıyor ölümlerden dolayı.

Türkiye’nin İslâm dünyasına dâir dış politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, biraz geç kaldı; ama bu aşiretleri şemsiyesi altında toplamalı. Suriye’nin neredeyse 10 milyonu aşiretlerdendir. Ama şimdiye kadar bu aşiretlerin toplanmasına gerekli ehemmiyet verilmedi. Suriye’de 3,5 milyon Türkmen varken, devletin kayıtlarında bu rakam 50 bindir.
Türkiye, Afrin’i üç taraftan abluka içerisine almış vaziyette. Artık dört taraftan abluka altına alınıp bağlantısının kesilmesi gerekiyor. Bu bağlantının kesilmesinin ardından Afrin’i terketmeye zorlamak gerekiyor. Türkiye nasıl Cerablus’a, İdlib’e hoş karşılamalarla girdiyse, Afrin’e de PYD’yi çıkarıp girmesi gerekiyor. Türkiye, artık güneyinde böyle bir düşman yapı istemediğini açıkça belli ediyor.

Ortadoğu çok kaygan bir zemin, dengeler çok değişti ve sürekli de değişiyor. Dolayısıyla Türkiye bir mayın tarlasına girmiş durumda. Tarladaki mayınlara göre hareket etmesi gerekiyor. Bilhassa Kudüs hâdisesinden sonra Türkiye İslâm dünyasına çok daha fazla ağırlık vermeli; çünkü Ortadoğu halkları artık Türkiye’yi yalnızca sevip saymıyor, bir kurtarıcı gözüyle bakıyor. Bu durumun göz önünde bulundurulması ve artık Türkiye’nin sınırları aşması gerekiyor.

Kudüs mevzuu ile beraber bir takım yeni gelişmeler de yaşandı. Suudi Arabistan, Amerika-İsrail cephesinin yanında yer alırken, İsrail ile çatışmanın caiz olmadığı yönünde dahî fetva verdiler. PYD’yi desteklediklerini açıkladılar. Bunun ardından Esed de PYD’nin hain olduğunu deklare etti. Belirttiğiniz gibi kaygan zeminde yaşanan bu son hâdiseleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir televizyon programında konuklardan birisi çok önemli bir şey söyledi. Babası on yıl Suudi Arabistan’da kalmış, diyormuş ki “neredeyse tüm Suudlar Türkiye’nin sempatizanıdır; fakat Batı’da eğitim gören yeni gençlerin ise neredeyse tamamı Türkiye’nin aleyhinde düşünüp hareket ediyor.” Suud kralının oğlu da bu yeni jenerasyona mensup. Batı’nın etkisinde kalıp sapkınlık içerisindeler. Dolayısıyla Amerika ve İsrail, onları istediği gibi yönetip yönlendiriyor. 

Baran Dergisi 572. Sayı