15 Temmuz sonrasında Kemalistlerin devlet kademelerinde daha etkin bir rol almasından dolayı iktidarın da sıkça Kemalizm ve Mustafa Kemal güzellemesi yaptığını görüyoruz. Halbuki bu iktidar Müslümanların teveccühünü kazanarak yönetime geçti. Güzelledikleri rejim ve şahıs, Müslümanların lehine bir harekette bulunmuş mudur ve bu rejim ne üzerine kurulmuştur?

Rejimin üstüne kurulduğu ana unsur çok katı bir batılılaşmadır. Bu batılılaşmanın dünyada bu boyutta ikinci örneği yoktur. Buna paralel olarak bir İslam karşıtlığı vardı. İslam karşıtlığı daha çok rejimin kurucu babalarının psikolojilerinden kaynaklanıyordu yani Batı karşısında duydukları aşağılık kompleksi vardı. Bu noktada da İslam’dan ne kadar uzaklaşırsak o kadar iyi olur gibi çarpık bir düşünce bulunuyordu. Dolayısıyla modernizasyon ana unsur, İslam karşıtlığı da bunun türevi gibi görebiliriz.

Yani özünde bir İslam karşıtlığı var.

Tabiî ki. 1990’lardan sonra “aslında bu radikal bir din karşıtlığı değildi de öyle algında” gibi şeyler söylenmeye başladı “bizim mahalle”den dediğimiz insanlardan. Bu da ayrı bir skandaldı. Ama işin özü net: Cumhuriyetin kuruluşunda temelden bir İslam karşıtlığı vardı.

Bu noktada sarih örnekler verebilir miyiz ilk döneme dair?

Mesela 1930’ların başlarından 1950’lere kadar Kur’an-ı Kerim basılmaması ve yine aynı dönemlerde İslâmî eğitimin tüm kurumlarda yasaklanması gibi örneklerden dahi yapılan şeyin bir İslam karşıtlığı olduğunu anlayabiliriz. Çünkü hiçbir eğitim verilmiyor ve temel kitabın basılmasına izin verilmiyor. Günümüzde Kemalistler “Elmalılı tefsirini Atatürk yazdırdı” diyerek itiraz ederler. Yazımı daha tam kontrol altında olmayan İkinci Meclis kararıyla 1925 yıllarda yazılıyor ve 1930’larda basımı gerçekleşiyor. Ancak bunlar depolarda tutuluyor ve dağıtılmasına müsaade edilmiyor. Bu noktada örnekleri çoğaltabiliriz, tesettüre yapılan düşmanlık gibi. Ancak o kadar bile gitmemize gerek yok. Türkiye’ye tamamen objektif bakan bir sosyal bilimci gelip bu tarihlerde yapılan şeyleri görse net bir şekilde İslâm düşmanlığı yapıldığını ve İslâm dininin Anadolu coğrafyasından kazınmaya çalışıldığını anlayacaktır. Bu saymış olduğumuz iki argüman konunun anlaşılması için yeterlidir.

Peki bugünkü psikolojiyi nasıl izah etmemiz gerekiyor sizce? Kur’an-ı Kerim’e “gökten indiği zannedilen kitapların dogmaları” diyen birine Müslüman kisvesi ile bakılmasını nasıl bir psikolojiye bağlıyorsunuz?

Bu çok geniş bir mesele. Ancak konu başlıklarına değinebiliriz. Öncelikle ifade etmemiz gereken entelektüel yetersizliktir. Bu konuları algıma ve gerekli teşhisi yapabilme eksikliği var. Ayrıca bahsetmiş olduğunuz camiada İslami bilinç ve bilgi eksikliği bulunuyor. AK Parti’yi İslami ölçüler bakımından ele aldığımızda aslında başından beri çok da matah olmayan bir yapı görüyoruz. Bu noktada Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti üst kademelerinden çok az bir insanı ayırıyorum. Geri kalan AK Parti elitlerinin tümüne baktığımızda aslında bu toplumsal bir koalisyondur. Başka türlü olur muydu o da bir tartışma konusudur. Bu toplumsal koalisyonun karakteristik özelliğinde ise öyle aman aman bir İslami hassasiyet ve şuur yoktur. En önemli sebep olarak bunu söyleyebiliriz: İslami bilinç noktasındaki eksiklik. Son olarak söyleyebileceğimiz şey ise cesaret, irade eksikliği ve aşağılık kompleksidir. Bu bahsetmiş olduğunuz 15 Temmuz sonrası yumuşamanın ana sebebleri de bunlardan kaynaklanmaktadır.

Tek Parti döneminde yapılanlar apaçık ortadayken Müslümanların bunla yüzleşemiyor olmasını neye bağlıyorsunuz ve biz bu hesaplaşmayı nasıl yapacağız?

Kendi tecrübelerimde de çokça gördüğüm Müslüman olarak nitelendirdiğim kişilerin geçmişte yaşanan olaylara lakayt bakışının sebebi en temelde bilgisiz olmalarından kaynaklanıyor. Ama kendilerine ciddi argümanlarla gidip durumu açıkladığınızda olumlu tepkiler alabiliyorsunuz. Bu insanlara haksızlık etmemek gerekiyor. Yani bu durumu Müslümanların hissizliği veya duyarsızlığı olarak değil de cehalet ve bilgi eksikliği olarak görmemiz mümkündür. Bu anlamda bilgisizliği gidermek hissizliği gidermekten daha kolaydır.

Tek Parti hükümetinde yaşananlara o dönemin insanlarının tepki göstermemesi ise uzun Osmanlı asırlarının getirdiği öngörülemeyen bir sonuç. Osmanlı döneminde halk pasifize edilmiş durumdaydı çünkü. Cumhuriyetin ilk yıllarında da Osmanlı mirası yok edilirken kaderin cilvesi olarak adeta bumerang etkisi gibi halk tepkisiz kaldı. Ancak bugün halkın aynı durumda olduğunu söyleyemeyiz. 15 Temmuz’da yaşananları gördük. Halk artık sessiz kalmıyor ve sahip çıkıyor, iyiye doğru bir trendin olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel yılgınlık ilk dönemde olduğu kadar günümüzde etkin değil.

5816 sayılı kanun var. Bu da bilgi sahibi olmak hususunda Müslümanların önünde bir engel midir?

Tabiî ki. Ancak şuna da dikkat etmek gerekiyor: 5816 sayılı kanunu merkeze alan bir söylemi Müslümanların ana gündemi haline getirmek de taktiksel anlamda hatalıdır. Bu durum ancak karşı cenahın ekmeğine yağ sürer. Çünkü propaganda, iletişim araçları bakımından karşı cenah kat be kat ileri durumda. 5816 söylemini de bu vesileyle yanlış yönlendirip, tartışmanın zeminini yine değiştirebilirler. Bu noktada ana vurgunun resmi tarihin yalanların ortaya çıkartılması üzerine olması daha doğru olacaktır. Çünkü 5816 ve Atatürk isimleri geçtiği gibi hemen çarpıtılabiliyor. Ama resmi tarih yalanları dediğimizde bunu rahatlıkla savunamazlar.

Teşekkür ederiz cevaplarınız için.

Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 778. sayı