Doğu Akdeniz’de uzun zamandır devam eden anlaşmazlıklar var. Siz de geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğiniz panelde petrol ve doğalgaz şirketlerinin bu husustaki tesirinden bahsettiniz. Bu bölgede hangi petrol ve doğalgaz şirketleri etkin vaziyette?

Doğu Akdeniz çok geniş bir bölge. Bir sürü uluslararası firma var. Örneğin Mısır’da Chevron, BP, Total, ENİ, ExxonMobil gibi petrol devi şirketler var. İsrail’de birkaç tane lokal firma var, İsrail menşeili. Bunların en büyüğünü, Leviathan doğalgaz sahası keşfini yapan firmayı Chevron satın aldı. Kıbrıs’ın güneyinde ise yine Fransız Total, İtalyan ENİ ve Katar Gaz şirketleri var. Bu arada Katar Gaz şirketi ExxonMobil ile ortak. Hatta Katar Gaz’ın orada olmasının bizi rahatsız ettiğini ben bizzat kendilerine iletmiştim, “Farkında değiliz, Türkiye isterse çıkarız.” şeklinde bir konuşma geçmişti. Şirket noktasında bütün uluslararası oyuncular neredeyse piyasada var.

Etkinlik noktasında zaten Kıbrıs’ın güneyinde bir şey yok. Daha doğrusu bir kaynak keşfedilmiş; ama Türkiye’nin izni alınmadan hiç kimse hiçbir şey yapamaz orada. Lübnan’da bir keşif yok, Lübnan ile şu an çok ilgilenen de yok. İsrail daha çok yerel firmalarla gidiyor. Yerel dediğim ABD menşeili; ama uluslararası çapta büyük ve profesyonel oyuncular değil. Mısır’da profesyonel şekilde işleyen bir sistem var. Chevron, İsrail’in en büyük Leviathan sahasına sahip olan şirketini satın aldı. Bu şirketin ciddi anlamda borcu vardı ve saha geliştirme faaliyetleri noktasında da kilitlenmişti, özellikle petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte. 9 milyar dolara yakın borcu olan şirketi Chevron 13 milyar dolara aldı ve finansal bir kabiliyet kazandı. Şöyle düşünelim; küresel uluslararası güç haline gelmiş petrol şirketlerinin ciroları, çoğu ülkenin yıllık gayrisafi millî hasılasından daha fazla. Mesela siz bir devlet yönetiyorsunuz, devlet bir güçtür ama devletin iç dinamikleri, siyaseti, kırılganlıkları vb. birçok şey sizin dış politikanızı etkiler. Rahat hareket edemezsiniz. Ama bu tarz büyük petrol şirketler çok esnek, çok hızlı hareket edebilecek kabiliyete sahiptir. Bu bağlamda gider CIA’dan destek alır yahut farklı istihbarat örgütleriyle çalışır. Onlara istihbarat sağlar, eşzamanlı istihbarat alışverişi yaparlar. Bölgenin sosyal dinamikleriyle oynayabilecek büyük bütçeleri vardır. Mesela 5 milyar dolarlık bir proje yürütüyorsunuz, o 5 milyar içerisinde yüzde 1 sosyal teşvik payı ayırsanız elli milyon dolar yapar. Elli milyon dolar sosyal dokunuşlar için çok büyük bir para. Örneğin Irak’ta ya da Suriye’de vb. zor bir coğrafyada iş yapıyorsunuz, böyle bir bütçe ile siz Irak’ı yönetirsiniz. Nasıl yönetirsiniz? Irak’ta bir sürü aşiret var, bu aşiretlerin hepsinin kendi silahlı gücü var. Belli aşiretler ve adamlar petrol sektörünü yönetiyor. Siz farklı yardımlarla, desteklerle birçok kişiyi satın alıp yönlendirirsiniz. Mesela x aşireti liderinin oğlunu hiçbir niteliği olmamasına rağmen yüksek maaşlı işe alarak bile kontrol sağlarsınız. Elit kesimi cezbedebilme kabiliyetleri var bu tarz şirketlerin. Irak’ta petrol demek, en elit kesim demek. Ülkenin en elitleri orada. Libya’dan örnek verecek olursak, darbeci Hafter ile bizim destek verdiğimiz Trablusgarp hükümeti sürekli çatıştı; ama ülkenin petrol süreçlerini her zaman NOC (Libya Ulusal Petrol Şirketi) ve birkaç aşiret yönetti. Siz orada aktif olan aşiretleri yönlendirebildiğinizde ülkeyi yönetirsiniz. Bütün dinamikleriyle yönlendirirsiniz demiyorum; ama kullandığınız diplomatik unsurlarla çok daha etkin nüfuz ve yönlendirme kabiliyetiniz olur.

Devletlerin her daim uluslararası ilişkilerin temel aktörü olmasına mukabil birkaç sene evveline kadar şirketler daha çok konuşulurdu. Gün geçtikçe daha çok büyümelerine karşın mesela bugün Doğu Akdeniz’de daha ziyade devletlerin birbirleriyle olan itiş-kakışları konuşulurken bu şirketlerin pek bahsinin geçmediğini görüyoruz. Bu husustaki görüşleriniz nelerdir?

Devletler tabiî ki daha etkin faktördür. Silah ve ordu işin içerisine girdiğinde bu şirketler geride durmak zorunda kalırlar; ama yine kendi bildiklerini okurlar ve ona göre hareket ederler. Chevron ve ExxonMobil gibi büyük firmalar kendi isimleriyle gayrimeşru işlere girmezler. Onların alt taşeron grupları yapar bu tarz işleri. Uluslararası petrol şirketleri, Irak yahut Suriye’de kayıt dışı petrol satışı yapmak için taşeron gruplar organize eder. Görünürde taşeron gruplar olsa da esasında işin başında petrol şirketleri vardır. DAİŞ bölgede aktifken DAİŞ’in petrollerini sattılar, PYD kontrolü aldıktan sonra bazı ABD’li ve Rus şirketler PYD’nin petrollerini sattı, uluslararası piyasalara sürdü. Dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi de sahada hem ABD hem de Rusya var. Petrolü üretip satarak gayrı resmi bir bütçe oluşturuyorlar. Az para da değil. Bu parayla şirketler servetine servet katıyor, bölgedeki terör örgütleri finanse ediliyor, bölgede aktif faaliyet gösteren ülkeler gelir elde ediyor ya da oradaki örtülü operasyonlarına bütçe ayırmış oluyorlar. İşin böyle bir boyutu da var.

Vaktinde “şirketokrasi” bahsi ve John Perkins’in yazdığı “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabı çerçevesinde şirketlerin tesirleri vs. çok konuşulmuştu.

Evet, Raif Karadağ’ın “Petrol Fırtınası” kitabı da var bu hususla alâkalı olarak. Tabiî bu kitaplar biraz eski. O tarz kitapların doğru yönleri de var, yanlış yönleri de var, abartılı yönleri de var. Abartılı yönlerini bir kenara bırakırsak, petrol şirketlerinin küresel siyasette ve bölge politikalarında çok etkili olduğunu görürüz. Son yaşadığımız örnekten bahsedeyim; Chevron şirketi profesyonelliği ve iş bitiriciliği sayesinde Mısır ile İsrail’i bir araya getirdi. İki ülke arasındaki gaz satış anlaşmasında artık son faza gelindi. Mısır İsrail’den gaz alacak ve bunu uluslararası piyasalara pazarlayacak. Yahut kendi alıp satacak. Mısır’ın üretim ve tüketim profilini dikkate aldığımızda ilgili yıllar arasında enerji tesislerinde az da olsa boş hacim var. Chevron hemen bu boş hacmi kullanmayla alâkalı adım attı ve nihayete erdirmek üzere. Hatta öyle ince bir siyaset güdüldü ki, bu anlaşma İsrail ile yapıldığından Arap dünyası rahatsız olacaktı, Mısır buna müteakiben eşzamanlı olarak Filistin’le de bir anlaşma imzaladı. Filistin’in deniz alanlarında “Gazze Marine” diye bir gaz sahası var. Mısır, “Ben bu sahayı Filistin’le birlikte işleteceğim ve buradan gelen doğalgazı bölge halkı kullanacak.” dedi. Böyle bir strateji oluşturdular. Mantıklı bir iş yaptılar esasında. Ama Chevron şirketi işin içine girmeseydi bu dediğimiz sistem kurulamazdı. Bunu da göz ardı etmemek lâzım.

Bölgenin önemli ülkelerinden bir tanesi de Türkiye. Bu şirketlerin Türkiye’nin iç dinamiklerine dair birtakım etkileri olabilir mi?

Bizim iç dinamiklerimizde çok fazla olamazlar çünkü, bizde o denli petrol piyasası yok. Zaten şirketler de o kadar büyük bütçeler ayırmıyorlar. Bizde bu şirketlerin ayırabilecekleri bütçeler o kadar yüksek boyutlu değil. Ama Türkiye’nin Azerbaycan politikaları noktasında BP’nin Azerbaycan üzerinden etkisi olabilir. BP Azerbaycan ile çok güçlü bağlara sahip. Çok değiştiremez ama etkisi olur. Zaten BP ya da bölgedeki diğer güçlü şirketler Azerbaycan’ı “yüzde yüz kontrol ediyor” diye kimse diyemez, bu mantıksız. Sadece dinamiklerde biraz oynama olabilir, bazen bir hamlesi önemli şeylere gebe olabilir.

Geçmişte Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlamaya yönelik tavır alanların günümüzde tavrında yumuşama emareleri görülüyor. Türkiye’nin Mısır’la ve İsrail’le vs. diplomatik ilişkileri tekrar başlatacağı ve daha da ilerleteceği konuşuluyor. Bu Türkiye’ye yönelik strateji değişikliğinden mi, yoksa Türkiye’nin strateji değiştirmesinden mi kaynaklanıyor? Önümüzdeki süreçte bu hususta neler olur?

İki taraflı bir durum. Sadece Türkiye’den o tarafa doğru ya da o taraftan bu tarafa doğru oluşan bir durum değil. Değişen ABD başkanıyla birlikte ABD’nin bölge politikalarında da değişiklikler var. ABD İran ile anlaşma sinyalleri veriyor. Belki örtülü bir şekilde anlaştı bile. Çünkü, İran’ın Suriye’deki politikası değişti. Türkiye-Rusya ve Katar oldu, İran değil. İran oyunun dışına itiliyor. İran politikalarındaki değişimler Mısır, BAE, Suudi Arabistan, kısmen İsrail gibi ülkelerin dış politikalarında biraz daha farklı düşünmeye başlamalarına sebep oldu. Bölgedeki İran tehdidine karşı ABD İran’a yol veriyorsa bu bağlamda sizin iş birliğinizi arttıracağınız taraf Türkiye olacaktır. Yüzde yüz bir iş birliğinden bahsetmiyorum, iş birliğinizi arttıracağınız taraf Türkiye olacaktır. Bölgede İran’ı gerçek anlamda dengeleyebilecek tek güç Türkiye’dir. ABD’nin zaten İran’a yol vermesinin sebebi bölgede Türkiye’yi dengelemek istemesidir. Bu denge politikasının sonunu hep birlikte göreceğiz.

Biden’in kabinesinde özellikle Dışişleri Bakanı Blinken olmak üzere İsrail’e yakınlığı ile bilinen isimler var. ABD’nin İran hususunda İsrail’in menfaatlerine ters bir şekilde hareket etmesi beklenebilir mi?

Birçok denge ve denge unsuru var. Mesela İsrail içerisinde Türkiye ile yakın olmak isteyen gruplar var, Türkiye’yi sevmeyen gruplar var, İran’dan nefret eden gruplar var, “Müslümanlara daha fazla hak tanıyalım, Filistin’i kabul edelim.” diyen gruplar var. Güç dengesi çok dağılmış bir durumda. İç siyasette ne olur, ne değişir bilemiyorum. Blinken İsrail’i destekliyor olabilir; ama Netanyahu’yu desteklemiyor olabilir. Bu tarz dengeler söz konusu.

Doğu Akdeniz’e dönecek olursak, Doğu Akdeniz Gaz Forumu geçtiğimiz hafta resmiyet kazandı. Türkiye ile yakınlaşma sürecinin içerisinde bu altı ülkeden böyle bir hamle gelmesi Türkiye’nin menfaatlerine yönelik ne gibi gelişmelere yol açabilir?

Doğu Akdeniz Gaz Forumu Kahire’de olacak şekilde resmiyet kazandı. Bu Türkiye aleyhine oluşturulmuş bir ittifak, Filistin de başından beri bu ittifakın içerisinde yer alıyor. Filistin’in bile bile bu ittifakın içerisinde yer alması Türkiye olarak bizi üzüyor. Öncelikle bu ittifaktan bir şey çıkmaz. Zaten bu ittifakın tek söylemi de “EastMed Boru Hattını geçireceğiz.” idi, o iş de bitti.

EastMed Boru hattı bitti dediniz. Şimdi çözüm önerileri nedir, Türkiyesiz bir çözüm olabilir mi, Türkiyeli bir çözüm olursa Türkiye’ye ne gibi bir misyon biçiyorlar kendi kafalarında?

Türkiyesiz bir çözüm olamaz. Zaten Chevron şirketinin İsrail’deki en büyük sahayı satın almasının sebeplerinden biri de “Ben para kazanacağım, benim hedefim para kazanmak, ben ona buna bakmam hemen ticarete döndürürüm.” demesi ve gaz satış anlaşması yapması. Zaten İsrail’e satabileceği gaz da o kadardı. Ekstradan yeni keşif olmazsa İsrail’in verebileceği şey buydu, bunun da çoğunu verdi İsrail. Anlaşmayı imzalamak üzere. Bu ne anlama geliyor? Mısır’dan konuyu ele alacak olursak, Mısır diyordu ki; “Ben burada siyasî olarak birlikteliğe varım; ama ben kendi gazımı üreteceğim ve satacağım.” Mısır zaten enerji denkleminin dışındaydı. İsrail bu hamleyi yapınca o da denklemin dışına çıktı. Artık herkes kendi işine baktı. Güney Kıbrıs ve Yunanistan yine ortada kaldı. Ortada kalınca bunlar Avrupa’nın şımarık çocuğu gibi pışpışlama mahiyetinde İsrail dedi ki; “Biz bir elektrik hattı çekelim.” gibisinden yine bir oyalama politikasına gittiler. Netice itibariyle bu gaz forumundan bir şey çıkmaz. Geçmişte de çıkmamıştı, şimdi hiç çıkmaz.

O zaman bölgedeki gazın Avrupa’ya taşınması hususunda Türkiye kullanılacak.

Şöyle söyleyeyim, Mısır kendine münhasır denklemin dışında LNG olarak satacak. İsrail’in kendi tüketimi dışında az bir gazı var zaten onu yine Mısır üzerinden satacak ya da Mısır’a satacak. Lübnan’da zaten henüz bir şey bulunmadı, potansiyel var sadece. Burada İsrail ile Mısır birleşti, geriye bir tek Kıbrıs’ın güneyi kaldı. Kıbrıs’ın güneyinde de Türkiye’yi dahil etmeyeceğiniz bir çözüm olmaz. Sistem kilitlenmiş durumda. Türkiye ile anlaşılır, iki devletli çözüm modeli ortaya koyulur, bizim Kuzey Kıbrıs’a da pay kalacak şekilde bir model geliştirilirse, o zaman oradaki sahalar Türkiye’nin desteğiyle geliştirilir, üretilir. Önemli bir kısmı Türkiye’de tüketilir, kalanı da Avrupa’ya gönderilir. Bu seçeneği biz çok rahat harekete geçiririz. Dediğimize gelecekler; ama Rumların klasik sosyolojik yapısına baktığımızda Annan Planı onların lehine bir anlaşmaydı onu bile kabul etmediler, bunu da kabul edeceklerini zannetmiyorum.

Önemli gördüğünüz, eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Mısır ve İsrail ile olan ilişkilerimiz biraz daha düzelecek. Lübnan mevzuunda bir hamle yaparsak daha farklı gelişmeler yaşanabilir. Tabiî Mısır ve İsrail ile ilişkilerimizin kısmen düzelmesinden tamamen güllük gülistanlık olacağı anlamı çıkmasın. Bir taraftan kavga edip, diğer taraftan iyi şeyler geliştiriyor olabiliriz. Bu Mısır’ın bizimle münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalayacağı anlamına da gelmez. Hemen gelin güvey olmamak lâzım. İlişkilerin seyrini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama iyileşme sinyalleri var. Son olarak şunu da ekleyeyim, birçok hoca çıkmış işi enerjiye bağlamış; “Katar Gaz’ı Mısır’a gelecekmiş, Mısır Libya üzerinden boru hattı çekip Avrupa’ya bağlayacakmış.” gibi yorumlar yapıyorlar. İşi enerjiye bağlamak için bu yorumlar yapıyorlar. Bunlar doğru değil.

Teşekkür ederim.

Rica ederim.

Baran Dergisi 740.Sayı