Oğuzhan Akyener Kimdir?
Oğuzhan Akyener 1983 yılında Gönen’de doğmuştur. Eğitim hayatına Gönen Şehit Rahmi İlkokulunda başlamış ve orta okuldan itibaren, Gönen Anadolu Lisesi’nde devam etmiştir. 2001 yılında buradan mezun olduktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’nde Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği’nde lisans eğitimine başlamıştır. Öğrenciliği sırasında Akyener, birçok sosyal projede görev almış, Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi’ni (TESPAM) bir öğrenci kulübü olarak hayata geçirmiş, Gönen Jeotermal Kaynakları ile ilgili projeler hazırlamış ve birçok uluslararası ortamda konuşmacı olarak ülkesini ve kurucusu olduğu öğrenci kulüplerini temsil etmiştir.

2006 yılı sonunda TPAO Yurtdışı Projeler Dairesi’nde Rezervuar Mühendisi olarak göreve başlayan Akyener, kurumun Azerbaycan, Libya, İran, Cezayir, Irak, Tunus, Kazakistan, Brezilya, Ukrayna, Suriye, Özbekistan, Türkmenistan, İngiltere, Rusya gibi birçok projesinde aktif görev almıştır. Ayrıca 2007 yılında ODTÜ Jeodezi ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Bölümünde, uzaktan algılama ve CBS tabanlı sistemler alanında akademik çalışmalar yapmıştır. Bir öğrenci kulübü olarak başlattığı TESPAM’ı 2015 yılında bir düşünce kuruluşu olarak yeniden aktive etmiş ve TESPAM bünyesinde birçok uluslararası çalışma ve projeye imza atmıştır. Evli ve üç çocuk babası olan Akyener, TESPAM bünyesinde çıkartılan “Energy Policy Turkey” ve “Turkish Journal of Energy Policy” dergilerinin yazarı ve imtiyaz sahibidir.
 
Doğu Akdeniz’deki enerji çerçevesinde birtakım gerginlikler yaşanıyor. Bunun doğalgaz üzerinden verilen bir kavga olduğu biliniyor; fakat son günlerde gaz hidratlardan (metan hidrat) dolayı bu çatışmanın şiddetlendiği iddia ediliyor. Bu hususta görüşleriniz nelerdir?
Gaz hidratlar ile bu çatışma ortamının hiçbir alâkası yok. O konuyu dile getirenler genelde gaz hidratın ne olduğunu, nasıl üretilebileceğini, orada üretilip üretilmediğini bilmiyorlar. Biz gaz hidratın, geleceğin önemli enerji kaynaklarından biri olmasını bekliyoruz açıkçası. Çünkü doğalgaz şu anda dünyada en önemli enerji kaynağı olma yolunda ilerliyor, petrolü yakın zamanda geçecek; 2050-2100’lerden bahsediyorum. Mesela özellikle Amerika’nın yaptığı kaya gazı devrimi, kaya gazı dediğimiz, kömürün içerisinde ihtiva edilmiş metan gazını, çatlatma gibi teknolojilerle üretmesi sayesinde; ki biz bu kaya gazını “klasik yollarla üretilemeyen kaynak” olarak ifade ediyoruz. Amerika yaptığı bu devrim sayesinde ciddi anlamda gaz ithal eden bir ülke statüsünden, gaz ihraç eden ülke statüsüne geçiyor. Bu durum gerçekten dengeleri değiştirdi. Bu minvaldeki üçüncü devrim sürecinin de gaz hidrat ile olacağını düşünüyorum. Bununla alâkalı ciddi Ar-Ge çalışmaları yapıp teknoloji geliştirmek gerekiyor. Şu an gaz hidrat konusunda dünyada tanımlanabilmiş ciddi anlamda bir rezerv yok; potansiyel var. Belli yerlerde gaz hidrat olduğu biliniyor; ama “Şurada şu kadar gaz hidrat potansiyeli var.” şeklinde konuşmak çok doğru değil. Bununla alâkalı araştırma çalışmaları yapılmamış, sondaj yapılmamış, testler yapılmamış; en önemlisi ekonomik olarak bununla alâkalı bir üretim teknolojisi geliştirilmemiş durumda. Özellikle Çin, Japonya, Kanada, Amerika ve İngiltere gibi bazı ülkeler bu üretim için teknoloji geliştirmeye çalışıyor. Bizim de TESPAM olarak yerli bir teknoloji fikrimiz var. Bununla ilgili alt yapı çalışmasını da birkaç senedir sürdürüyoruz. Bu teknolojiyi geliştirebilen ve gaz hidrat kaynaklarını ekonomik olarak üretebilen ülke, bu üçüncü gaz devrimini gerçekleştirebilecek.

Şu anda enerjiye dönüştürülebilirliği noktasında sıkıntı var değil diyoruz, öyle mi?
Şu an dönüştürülebilir diye bir şey söylenemez. Şu an, “Doğu Akdeniz’de çok büyük gaz hidrat kaynakları var.” demek de doğru değil. Yalnız Doğu Akdeniz’in belli bölgelerinde olduğunu biliyoruz; ama soğuk denizlerde, Karadeniz’de gaz hidrat potansiyelinin daha büyük olduğunu biliyoruz. Doğu Akdeniz’de de belli derinliklerde var. Çünkü yüksek basınç ve düşük sıcaklık olması gerekiyor metan hidratın oluşabilmesi için. Gaz hidrat şu şekilde: Metan gazı normal şartlarda oluşuyor; yani doğal gaz. Metan gazı oluştuktan sonra çatlaklardan sızıyor. Diyelim ki milyonlarca yıl önce yüz birim gaz oluştu yer altında. Bir çatlak buldu, bu yoldan gitti ve konvansiyonel rezervuarlarda birikti; bu konvansiyonel kaynak. Standart kaynak olarak değerlendiriyoruz bunu. Diyelim çatlak buldu ve yüzeye doğru çıktı; okyanus tabanına… Yüzeye doğru çıkarken yüzey bantlarındaki su molekülleri tarafından hapsedilerek katı hâle geliyor; bu gaz hidrat oluyor.  Yüksek basınç ve düşük sıcaklık gerekiyor bunun için de…

Sıkışmış ve katılaşmış gaz yani, öyle mi?
Tabiî; ama sıkışmış demeye gerek yok. Yüksek basınçta form değiştiriyor, kimyasal bir süreç o. Zaten üretim teknolojisinde de basıncı düşürüyorsunuz, siz oraya sondaj yaptığınız zaman bir basınç düşümü gerçekleşiyor ve belli bir miktarda üretim alabiliyorsunuz.

Gaz hidratın enerji potansiyeli nedir?
Bir atmosfer basınçta ve belli bir sıcaklıktaki bir metreküp gaz hidratı parçaladığınızda ortalama 160 metreküp gaz çıkıyor. Farklı basınçlarda bu değişkenlik gösterebilir. Gaz hidrat parçalandığında gaz ve su çıkıyor. Genelde herkes buraya bakarak “Doğu Akdeniz’de çok büyük kaynaklar var!” gibi yuvarlamalar yapıyor; ama işi bilmiyorlar. Şu an Akdeniz’de konvansiyonel dediğimiz yapılar daha keşfedilmedi, hâlâ aranacak bir sürü bölge var. Daha bu çalışmalar tamamlanmamışken, konvansiyonel olmayan gaz hidratla alâkalı hiçbir çalışma yapılmadı şu ana kadar.

Dünya genelinde bu sahadaki araştırmalar ne durumda? Mesela Çin ve Japonya’da bu husus ile alâkalı tesislerin kurulduğundan bahsediliyor.
Çin, “Biz ekonomik olarak, bir gaz hidrat kaynağından gaz ürettik.” dedi. Fakat bunu duyurmadılar ve yaygınlaştırmadılar. Çin, konvansiyonel maden arama teknikleri ile bu gazı üretti. Zor bir süreç; çünkü derin bir denizde çalışıyorsunuz. Oraya kocaman bir gemi yahut platform götürüyorsunuz. Götürdüğünüz gemi ile deliyorsunuz; ama o yaptığınız yatırım karşılığında alabildiğiniz verim az. Üretimi devam ettirebilmek için çok sayıda kuyu açmanız lazım. Bu üretim, mevcut derin deniz sondaj gemileri ile yapılınca maliyet çok artıyor. Çin’in “Ekonomik olarak ürettik.” demesi doğru mu yoksa yanlış mı; bununla ilgili soru işaretleri var. 

Üretmişse bile ekonomik olarak maliyeti karşılıyor mu?
Ekonomik olarak durumu kurtarabilselerdi bir an önce seri üretime geçerlerdi; fakat aradan uzun bir süre geçmiş olmasında rağmen böyle bir haber duymadık.

Böyle bir şeye ne zaman ulaşılabileceğini öngörüyorsunuz?
Şu an gaz şartları dünyada düşük. Bir gaz arz fazlası var dünyada. Talep, gaz arzından daha düşük. Gaz fiyatları bu seviyede seyrederken çok ekonomik olmaz; ama 2050’lerden sonra bu teknolojiye çok fazla ihtiyaç olabilir. Bizim 2050 projeksiyonlarımızda özellikle gaz arzı, talepten daha az olacak gibi, yetmeyecek gibi gözüküyor. Hâlâ, birçok ülkede aranmamış yerler var. Şöyle söyleyeyim: Mesela Doğu Akdeniz’de yeni bir kaynak bulursunuz, dengeler değişir. Kazakistan’da, Özbekistan’da, Türkmenistan’da henüz aranmamış bir sürü alan var, bu alanlarda yeni kaynaklar keşfedersiniz, bir anda sizin 2050 senaryolarınız 2070’e kayar.

Serbest doğalgazdan bahsediyorsunuz değil mi?
Tabiî, serbest doğalgaz dediğimiz konvansiyonel; yani rezervuarda kapanlanan gazdan bahsediyorum. Çünkü rezervuardan üretmek daha ekonomik. Eğer arz, talebi karşılayacak düzeyde olursa doğalgaz fiyatları çok tavan yapmaz, şu an olduğu gibi düşük seviyelerde devam eder ve böyle olduğunda da bahsettiğimiz teknoloji geliştirilse bile ekonomik olmaz; fakat az önce de dediğimiz gibi, bu süreç 2050’li yılların gaz fiyatlarına ve arz-talep dengelerine göre belirlenecektir.

Gelecek açısından önemli bir kaynak olduğunu söylüyorsunuz…
Evet, gelecek açısından önemli olacak. Mesela 20-30 sene önce Amerika’nın kaya gazı devrimi konusunda kimse bu şekilde konuşamazdı. Kaya gazı devriminde Amerika’nın avantajı şuydu: Amerika’nın kaya gazı rezervuarı, konvansiyonel kaynakların üstünde tanımlanmış, yani nereden hangi bant geçiyor, hangi rezervuar geçiyor; adamlar bunların hepsinin testini yapmıştı. Sonra serbest piyasanın da etkisiyle Amerika bir anda buna yönelip hamle yapabildi; ama bu hamleyi yapması belki de 30-40 sene sürdü.

Amerika 1800’lü yıllardan beri kendi ülkesinde petrol üretiyor. Bu işin tarihi çok gerilere dayanıyor. Kaya gazı ve gaz hidrat önemli olacak; ama bu konvansiyonel kaynaklar yetersiz kalmaya başladığında önemli hâle gelecek.

Türkiye’de gaz hidrat potansiyelinin yoğun olduğu düşünülüyor. Türkiye bu hususta ne gibi çalışmalar yapıyor? Geleceğe dair yatırımlar yapabiliyor mu?
Mantıklı olan, ilk önce konvansiyonel kaynaklara bakmaktır. Türkiye gaz hidratlarla alâkalı konuları takip etmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra karadan konvansiyonel projeleriyle de ilgileniyor. Denizde ise daha çok konvansiyonel kaynaklarını aramaya çalışıyor; çünkü daha aranmamış birçok alan var. Hâliyle ilk önce o tarafa yatırım yapmak daha mantıklı ama şöyle bir şey var: Denizlerde arama kapasitesini ve kabiliyetini geliştirdiği için özellikle Doğu Akdeniz ile alâkalı süreçte, Türkiye deniz “know-how”unu geliştirirse; ki bunu yapıyor, orta ve uzun vadede gaz hidrat konusuna yönlendiğinde teknik alt yapıya zaten sahip olmuş olacak. Deniz kapasitesi gelişiyor şu anda Türkiye’nin bu noktada. 

Daha sonra bunun çıkarılması ve işlenmesi gibi bir durum var. Onun üzerine çalışmalar da ileride olur diyorsunuz, öyle mi?
Tabiî, zamanı geldiğinde yapılacaktır. Şu an zaten bunun için çok büyük bir bütçe ayrılamaz. Şu an gaz ucuz çünkü. Siz Ar-Ge yapıp teknolojiyi geliştirseniz bile hemen olabilecek şeyler değil bunlar. Öncelikle ciddi anlamda konvansiyonel kaynak bulmak ve konvansiyonel kaynak üretmek daha mantıklı bir politika.

Doğu Akdeniz üzerinden bakacak olursak, enerjinin eko-politiğe nasıl bir etkisi var; yani dünya düzeninde nasıl bir tesiri var Doğu Akdeniz’de bulunmuş olan gaz kaynaklarının?
Doğu Akdeniz’de bulunmuş kaynakların ekonomik yönünden çok siyasî yönü daha ağır basıyor. Çünkü Doğu Akdeniz’de şu an siyasî anlamda ciddi kırılmalar var, siyasî ihtilaflar var; Kıbrıs mevzusundan tutun Suriye’deki duruma, Lübnan’daki çatışmalardan Filistin-İsrail meselesine, Mısır’daki darbe yönetiminden Libya’daki iç karışıklığa kadar her tarafında sıkıntılar var Doğu Akdeniz’in. Kaynaklar burada sadece siyasî argümanlara hizmet etmesi amacıyla kullanılıyor. Mesela Mısır’da 2.3 trilyon metreküplük bir gaz rezervi var kanıtlanmış. Mısır kendisi üretiyor, kendisi satıyor ve kendi enerji tesislerinden satacak. Dolayısıyla Mısır bu denklemin dışında. İsrail’in 1 trilyon metreküp civarında bir rezervi var. İsrail Leviathan sahasını tam kapasite geliştirebilmek için bir kısmını Mısır’a gönderecek; ama tam kapasiteye geliştirebilmek için bir pazara ihtiyacı var ve bu pazar da Türkiye. Öte yandan Güney Kıbrıs “Ben şurayı buldum, şunu keşfettim.” diyor; ama orada Kuzey Kıbrıs’ın da hakkı var. Orada Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın razı olmayacağı bir seçenek geliştirilemez zaten. Durum bu noktada kilitlenmiş. Oradaki gaz kaynaklarını ya da yapılan keşifleri Rumlar bir diplomasi argümanı olarak kullanıyorlar. Yoksa kendileri de her şeyin farkında. Kaynak potansiyeli olan bölgeler var; fakat abartılı boyutlarda kaynak keşfedilmiş değil. Bana sorarsanız      Lübnan’da daha büyük bir kaynak çıkabilir; fakat orada da iç karışıklıklar sebebiyle bir sondaj bile yapılamadı yıllardır.

Türkiye ile Libya arasında varılan mutabakatın ehemmiyeti nedir ve bu mutabakatın Ortadoğu’daki eko-politik dengelere nasıl bir etkisi olacak?
Türkiye Doğu Akdeniz’de hukukî anlamda ciddi bir adım attı ve ciddi anlamda Yunanistan’ın planlarını bozdu. East-Med boru hattı ekonomik olarak zaten yapılamazdı; ama şimdi hukuken de yapılamaz duruma geldi. Çünkü güzergâh ve “yapalım-yapmayalım” konusunda Türkiye’den izin almak durumundalar şu anki senaryoda. Öte yandan Yunanistan, Libya’nın da haklarını gasp etmiş durumdaydı. Girit adasının dibinde Libya’ya doğru bir hat çektiğinizde üçte ikisini Yunanistan kendisine almış, üçte birini Libya’ya bırakmış durumdaydı, Girit bir ada olmasına, ana kara olmamasına rağmen. Orada aslında Libya’nın Girit’e çok küçük bir alan bırakıp çoğunu kendisi alması gerekirdi çünkü Libya anakara. Yani Libya’nın iç karışıklığından faydalanıp hakkını gasp ettiler. Yunanistan’ın aynı zamanda sivil çalışmalar yapıp Girit’in güneyinde birkaç yapı tespit ettiğini de duyduk. Türkiye bu bölgede Yunanistan’ın bütün planlarını bozmuş oldu ve Libya’nın da haklarını korumuş oldu. Aynı zamanda uluslararası arenada Güney Kıbrıs’ın yaptığı birçok hamle vardı. Hepsine biz cevap verdik gerek teknik olarak gerek askerî olarak. Güney Kırbrıs Lübnan’la, Mısır’la, İsrail’le anlaşmalar imzalamıştı daha önce; fakat bizim imzaladığımız bu anlaşma bütün dengeleri değiştirdi ve hukuken verilmiş çok net bir cevap oldu.

Libya hükümetinin güven oyu alamaması sebebiyle hükümetin düşmesi durumunda anlaşmanın geçersiz olacağı iddiaları var. Bu hususta yorumunuz nedir?
Anlaşma imzalandı ve Birleşmiş Milletler’e (BM) teslim edildi. O açıdan bakarsanız Trablusgarp’taki hükümeti bazıları tanımıyor; fakat BM tanıyor. Yani güven oyu alıp almaması çok da önemli değil bence.

Teşekkür ederiz.
Rica ederim, kolay gelsin.


Baran Dergisi 675. Sayı