15 Temmuz’u genel itibariyle değerlendirdiğinizde neler söylersiniz?
Ben 15 Temmuz’un bir süreç olduğunu düşünüyorum ve bunun öncesinin, sonrasının olduğunu tahmin ediyorum. Öncesi 28 Şubat; ve dolayısıyla 15 Temmuz, 28 Şubat’ın uzantısı. Burada şöyle bir benzerlik var: 28 Şubat’ta “irtica” diyerek İslâm’ı hedef tahtasına yatırdılar; ama hedefleri İslâm’dı. İnanılmaz bir şekilde İslâmî duyarlılıkları aşındıracak, protestanlaşmış İslâm projesinin temellerini atacak; dolayısıyla Türkiye’deki entelektüel İslâmî birikimi tehlikeye atacak hareketlere girişildi. Türkiye’de 1960’lardan, 1970’lerden bu yana gelen İslâmî bir birikim var, kazanılmış haklar var, bir dinamizm, bir duyarlılık var. Bu dinamizmin ve duyarlılığın buharlaştırılabilmesi için Müslümanların belirlemeci bir akla sürüklenmeleri arzulandı. Belirlemeci akıldan kast ettiğim; mazeretçi, eziklik psikolojisine dayalı, kendisini ne olduğuyla değil; ne olmadığıyla tanımlamaya kalkışan, Müslüman olduğunu dile getirmekten çekinen ezik-büzük tipler. Bunu başardılar ama... Bir azınlık psikolojisi, bir eziklik psikolojisi hasıl oldu. Özellikle İslâmî kesimler için bu çok tehlikeli bir şey. Azınlık muamelesi yapıyor olabilirler; ama ben azınlık değilim! Bu ikisi farklı şeyler, sapla samanı karıştırmamak lazım. Ben bu ülkenin zencisi değilim, ben bu ülkenin asiliyim! Bu ülkenin asil unsuru benim. Bunu dediler zaten: “Siz bu ülkenin asil unsuru değilsiniz, azınlıksınız.” Azınlık psikolojisi... Azınlık derken; Kemalist devrim yapıldı, Türkiye laikleşme sürecine girdi, Batı kampına dahil oldu falan... Yani mesele, “siz toplumda sosyal, kültürel, siyasî, ekonomik olarak azınlıksınız”a getirildi. 28 Şubat’ta asıl gizlenmeye çalışılan şey şu: Bu toplumun varlık sebebi İslâm, tarih yazmasını, tarihin akışını değiştirmesini mümkün kılan dinamik, İslâm. Ne zaman ki bu toplum Müslüman oldu, Türk tarihi o zaman başladı. Öncesi de var; ama dünya tarihinin akışını değiştirebilecek bir tarih yok İslâm’dan önce. Dolayısıyla İslâm’la birlikte hem İslâm tarihinin akışını değiştirecek hem de dünya tarihinin akışını değiştirecek bir yolculuk gerçekleştirdik. İslâm dünyasının ve dünyanın tarihini Ehl-i Sünnet omurga olarak biz şekillendirdik.

28 Şubat, Ehl-i Sünnet omurganın unutturulması, İslâmî duyarlılıkların aşındırılması, dolayısıyla Müslümanların İslâmî hassasiyetlerini aşındıracak bir sürece girilmesi... Türkiye’de toplumun en büyük ortak paydası İslâm’dır. Osmanlı bakiyesi olan bir toplumdan bahsediyorum. Dolayısıyla bin yıllık bir etnik yakınlık var. Böyle bir toplumu ayakta tutabilecek en büyük ortak payda; İslâm. Bunun altını çiziyorum, üst kimlik; İslâm!

Ne yaptılar? Bir irtica tehlikesi icat ettiler, İslâmî duyarlılıkları aşındırdılar, etnik kimlikleri öne çıkardılar. Doğu’da operasyon tuttu, Doğu’da, Güneydoğu’da başardılar. Bu bölgelerde Kürtlerin İslâmî duyarlılıkları çok güçlüydü; bunu etnik kimliği, Kürt kimliğini öne çıkararak etnik kimlik üzerinden İslâmî kimliği devre dışı bıraktırdılar. Bu daha sonra siyasî sekülerleşme, etnik sekülerleşme, kimlikteki sekülerleşme, 15 Temmuz süreciyle birlikte sosyolojik sekülerleşmeye, kültürel sekülerleşmeye yol açtı.

1950’lere kadar Türkiye’de katı laiklik vardı. Menderes’le birlikte katı laiklik, soft sekülerleşme halini aldı. Katı laiklik, laikliğin dinselleştirilmesi; soft laiklik, İslâmî kesimin, İslâmî duyarlılıkların aşındırılması ve sekülerleşmeyi iliklerine kadar yaşaması. Soft sekülerleşme, katı laiklikten daha tehlikeli.

Sekülerleşme sürecine oligarşi baş rolü oynadı. Oligarşik düzenle hesaplaşmadan bu operasyonlar son bulur mu?
15 Temmuz, 28 Şubat’ın uzantısı dedim. 28 Şubat’ta “irtica” diyerek İslâm’ı hedef tahtasına yatırdılar, 15 Temmuz’da da “cemaatler” diyerek İslâm’ı hedef tahtasına koydular. Bu kez çok kullanışlı, insanları ikna edici, inandırıcı olabilecek bir FETÖ, cemaat ile operasyon çektiler. Buradan bütün cemaatlere vuruyorlar. Yahu kardeşim laik cemaatler ülkeyi ele geçirmiş durumda, laik cemaatler nefes aldırmıyor!

Bakın mesela oligarşi dediniz. Biz askerî oligarşiyi konuşuyoruz, bürokratik oligarşiyi konuşuyoruz... Askerî oligarşinin de, bürokratik oligarşinin de meşrulaşmasını ve bütün operasyonları çekebilmesini mümkün kılan şey “yargı oligarşisi”. Yargı oligarşisi üzerinden yaptıkları her şeyi meşrulaştırdılar, bizim ellerimizi kollarımızı bağladılar. İslâm’ın bayraktarlığını yapmış bir toplumda başörtüsü yasaklandı mesela. Başörtüsü İslâm’ı simgeliyor. Adamların meselesi başörtüsü değil ama; İslâmî bir sembol üzerinden kurumların, laik cemaatler dışında hiç kimseye teslim edilmemesi.

15 Temmuz’da insanlar tankların altına yatıp destansı bir mücadele verdiler. Peki 16 Temmuz’da ne oldu? Bu milletin yazdığı destan konuşulacağına, fosilleşmiş laik generaller televizyonlara çıkıp laikliği pompalamaya, cemaatleri bombalamaya başladılar. Gülenizm, Kemalizm’e can verdi. Bunlar birbirlerini besleyen hareketler. FETÖ projesi, İslâm’ın devletten, toplumdan, insandan, sanattan uzaklaştırılması ve İslâm’ın protestanlaştırılması projesi; Müslümanların İslâmdan uzaklaştırılması, dolayısıyla “süslüman” dediğimiz tiplemenin ortaya çıkması...

Kemalist rejim yerinde dururken sadece sistemde sathi değişiklikler yapmak yeterli mi?
Siyaset amaç haline getirildi, amaçsallaştırıldı. Halbuki siyaset bir araç... Sen aracı amaç haline getirirsen, amacını yitirirsin. Asıl olan hakikattir. Ölçü hakikattir, siyaset değil. Siyaset kurucu bir unsur değildir; yalnızca koruyucu bir barınak olabilir. Toplum acayip bir şekilde kutuplaştı. Bu iyi bir şey değil. Doğu Akdeniz kaynamak üzere, Türkiye’nin etrafı ateş çemberi... Yarın bir provokasyon yapsalar ne olacak? İnsanlar metrolarda, trenlerde otobüslerde birbirlerinin kıyafetleriyle alay ediyorlar. Çok tehlikeli bir süreçteyiz. Çok dikkatli olmak lazım.


Baran Dergisi 652. Sayı