Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz yavaş yavaş savaşa evriliyor diyebilir miyiz?

İlk önce şunu söyleyelim, normal şartlarda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in savaş riskini göze alabileceğini zannetmiyorum. Ama neticede bu Putin… Ülkesi içerisindeki popülaritesini çok kaybetti. Popülaritesi Kırım işgalinden sonra en düşük seviyede. Yaptırımlar sebebiyle de ekonomileri çok iyi değil, Rusya’nın içinde birtakım problemler var. Sıkıntılar büyük. Putin’in yeni bir kahramanlığa ihtiyacı var. Bu kahramanlığı yapmak için savaş riskini göze alabilir mi? Alabilir, ömrünün son demleri… Ne kadar daha yaşayabilir belli değil… Yalnız bu ihtimali çok yüksek değerlendirmiyorum.

Peki bu kadar yığınağı yapmasının sebebi ne?

Bu yığınağı yaparak, kuyruğu dik tutuyor.  Hem ülke içerisine iyi bir imaj vermeye çalışıyor hem de dışarı. İçeride Rus medyası yoğun bir şekilde propaganda yapıyor. Ukrayna üzerinden Rusya meydan okuyor. Bir de Ukrayna’yı ön plânda tutarak Batı’nın başka konularda taviz vermesini istiyor, taviz koparmaya çalışıyor Putin. Biliyorsunuz, en son Almanya ile Kuzey Akım Projesi’ni yaptılar. ABD çok bastırmasına rağmen projeyi geliştirdiler. Şu an Kuzey Akım Projesi’nin son mutabakatı sağlanmadı. Askıda duruyor. Rusya’nın en önemli gelirlerinden biri, enerji yollarından kazandıkları; en önemli gelir kaynağının riskli bir şekilde durması Putin’in ekonomisi için hiç iyi değil. Rusya ekonomik sıkıntılara ne kadar daha dayanabilir?.. Ukrayna’daki krizi tırmandırıp, çeşitli bahaneler ile Batı’dan taviz almak isteyebilir Putin.

ABD’nin tavrını nasıl yorumluyorsunuz? Sanki Ukrayna’yı desteklerken, biraz da yalnız bırakıyormuş gibi bir tavır takınıyor.

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasından sonra, birliğin lokomotifi olarak Fransa ve Almanya kaldı. Almanya ve Fransa da Rusya yanlısı bir tutum izliyor. Evet ambargolar var, bir taraftan Rusya’ya gözdağı veriyorlar, uyarmaya devam ediyorlar; ama alttan alta da Putin ile ilişkileri değiştirip, enerji başta olmak üzere kendi ekonomik faaliyetlerini sürdürüyorlar. Yumuşatmayı amaçlıyorlar Rusya’yı. Ukrayna krizi çerçevesinde Misk dörtlüsü adı altında burada gevezelik yapıyorlar. Fransa-Almanya bir tarafta, diğer tarafta Ukrayna-Rusya. Aynı Kıbrıs’ta, Karabağ’da olduğu gibi yıllarca konuşulacak. Buralarda oyalanacaklar, zaman içerisinde Kırım meselesi, Doğu Ukrayna meselesi gündemden düşecek, bir şekilde herkes kanıksayacaktı; bunu istiyorlardı. Bu istedikleri gibi gelişmedi. Ondan dolayı da Putin bütün bu zaafları çok çok iyi kullanıyor. Batı’nın karar verme mekanizması yavaş, Putin buradan istifade ediyor. Batı’nın maşalarıyla problem çözme çabaları karşısında yılmıyor Putin. Akıllıca oynuyor. Bir başka şey, ABD, Donald Trump ve Joe Biden’ın zafiyetlerini biliyor. Amerika kendi dertleriyle de meşgul. Biliyorsunuz, ABD’nin birinci önceliği Çin. ABD, Rusya’yı Avrupa’da stabil bir duruma bağlayıp, Çin’e yönelmek istiyor. Çin’i Rusya’dan daha büyük bir rakip olarak görüyor. Putin de biliyor bunları. “Ne kadar çok taviz koparırsam kârdır.” diyerek akıllıca hareket ediyor.

Putin, Ukrayna’ya girerse Batı’dan pek ses gelmeyeceğinin de farkında değil mi?

Çabuk bir karar mekanizmaları yok, bu nereye kadar gidecek? Putin, biliyorsunuz ilk agresif politikasını 2008’de Gürcistan’a saldırı ile başlattı. O zaman Gürcistan isyan etti. 2014’te Kırım işgâl edildiğinde Gürcistan Cumhurbaşkanı Miheil Saakaşvili, CNN International’de aynen şöyle söyledi: “Siz bu adamı (Putin) cezalandırmazsanız, bu işin sonu yok! Yarın başka yerleri de isteyecek, 2008’de Gürcistan’ı işgal ettiğinde birçok söz verdiniz. Sadece söz verdiğinizle kaldınız, böyle olmamalıydı!” 2014’ten sonraki süreçte ABD’nin Kırım’a ne kadar yardım ettiği tartışılır. Putin bunları bildiği için, “ne yaparsam kârdır” diyor. Gözden kaçan bir şey var, Ukrayna, Rusya yanlılarının çoğunluklu olduğu ülkeydi. Ama oradaki halkın isteği, refah içerisinde yaşamaktı. Bu isteğin Avrupa tarafından karşılanacağına inanıyorlardı. Çünkü bunlar, Avrupa’yı biliyorlar. Sovyetler Birliği yok. Tatlının, elmanın lezzetine varmış insanlar. Ama Kırım işgaliyle beraber, Ukrayna belki de kendi tarihinde ilk defa millî kimliğini buldu. Burada da Rus karşıtlığı, Putin karşıtlığı son derece güçlendi. 2014’te Kırım işgal edildiğindeki Ukrayna halkı yok artık. Aradan zaman geçti. Mesela, Karabağ zaferinin yahut Türkiye SİHA’larının Suriye-Libya’da, Rus destekli Wagner gibi güçlere karşı elde ettiği zaferlere en çok sevinenler Ukraynalılar. Türk cumhuriyetlerinden daha fazla Ukrayna sevindi Türkiye’nin zaferlerine. Ruslar, Kırım’ı işgal ettiğinde en yakın “kardeşlerini” kaybettiler. Unutmamak gerekir ki, 1980’lerde dünyanın süper güçlerinden biri Sovyetler Birliği’ydi. Evet, Sovyetler dağıldı. Putin, “eski Sovyetler’i tesis edeceğim” demişti. Silahlanma, KGB yönetim elemanlarıyla ülkeyi baskı altına almak istedi. Ama halkta ekonomik olarak büyük sıkıntılar mevcut. Böyle bir şeyde, Putin Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan da olabilir. Ekonomik çöküş olabilir. Biliyorsunuz, Çarlık Rusya’sı, I. Dünya Savaşı’nın ağır ekonomik sebepleri dolayısıyla çöktü. İsyanlar başladı. Sovyetler Birliği de uzaya gitti, silahlandı; ama halka bir şey vermedi. Temel ihtiyaçlar karşılandı belli düzeyde; ama dünyanın gerisinde kaldılar, özellikle refah alanında. Biz yakından izledik Sovyetler dağıldıktan sonra ülkelerin hâlini. Aynı durum Putin Rusya’sı için de geçerli. Rusya’yı da sadece Rusya olarak değil, “Rusya Federasyonu” olarak düşünmeyi ihmal etmeyelim. Geçen gün TV’de yayınlanan bir programda, belgesel yönetmeni Aleksandr Sokurov, “Kafkasya’da Çeçenler ayrılmak istiyorsa, bırakalım gitsin.” dedi. Putin de kızdı, “İki bin tane ihtilaflı bölge var, Yugoslavya’ya mı dönelim!” dedi. Rusya’da gidişat, hiç de öyle göründüğü gibi değil.

İçeride problem varken, dışarıdaki bir harekât, içeriyi tahkim etmek açısından işe yarar bir hamle değil mi?

Evet. Yeni bir kahramanlığa ihtiyacı var. 2014’te Kırım’ı işgal ederek bir kahramanlık yaptı. Putin’in popülerliği yüzde 80-90’lara çıktı. Şimdi yüzde 40’ların altında halktan aldığı destek. Halk desteği azaldı. İki-üç ayın kamuoyu yoklamaları henüz gelmedi, belki destek daha da azalmıştır. Putin de bunun farkında. Dikkat ederseniz, uzun zamandır halkın içerisine de çıkmıyor. Çoğu şeyi video-konferans ile hallediyor. Yanında da en çok Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu var. Tüm silahlı güçleri elinde tutan adam. Putin, artık bir saray darbesinden mi korkuyor bilemiyorum. Rusya Savunma Bakanı Şoygu’yu yanında tutuyor hep. Belki de bir veliaht olarak görüyordur onu. Güçlü, totaliter bir lider bırakmak istiyor olabilir. Şoygu’yu ön plâna çıkarmaya çalışıyor olabilir. Böylece kendi güvenliğini de sağlamak için çabalamış oluyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Türkiye’de maalesef belli bir kesim, hep Rus perspektifinden hâdiseleri değerlendiriyorlar. Koca koca, uluslararası ilişkiler araştırmacıları, emekli generaller, “NATO’dan oldu, NATO genişledi” diyor. Peki NATO genişlerken, eski Sovyet mensubu cumhuriyetler Bulgaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya koşa koşa neden NATO’ya gidiyor? NATO mu genişledi, yoksa onlar NATO’yu mu davet etti?.. Bugün Gürcistan ya da Ukrayna neden NATO’ya girmek istiyor? ABD’nin kara kaşı, kara gözü için mi NATO’ya girmek istiyorlar?..

Rus korkusundan değil mi?..

Elbette. Rusların korkusundan… Kaç yüzyıldan beri Rus hâkimiyeti altında kaldılar, neyin ne olduğunu onlar iyi biliyor. NATO genişlesin diye koşmuyorlar. NATO, bu doğu bloğu ülkelerini işgal mi etti? Rusya’nın Kırım’a yaptığını mı yaptılar? Ya da Suriye’de üs kurması gibi mi oldu? İnsanları bombalayarak, sivilleri bombalayıp, dehşet saçarak mı buralarda genişledi NATO?.. Hayır. ABD, maalesef Müslüman coğrafyada, Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da bunları yaptı. Ama Avrupa ülkelerinin hiçbirinde NATO ülkeleri işgal falan yapmadı. Yukarıda saydığımız ülkeler referandum yapıp, NATO’ya girmeye dair karar aldılar ve girdiler. Durduk yere, NATO’yu sevdiklerinden falan girmedi. Hepsi Rus korkusundan, tekrar Putin’in hâkimiyetine girme endişesinden kaynaklı olarak NATO’yu seçtiler. Bu perspektif çok rahatsız edici bir şey. Mesela bir emekli general, amiral, diyor ki; “Kırım’ın işgâli, Türkiye’nin millî menfaatinedir!” Bu kadar dar görüşlü, Putin merkezli bir bakış açısı olabilir mi? Kırım’ın Karadeniz için ne kadar stratejik olduğundan bihaberler. Oradaki Tatarlar, Müslümanlar açısından söylemiyorum bunları. Rus Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov’un Karadeniz ile alakalı söylediği şeye bakınız: “Bundan sonra Karadeniz’in efendisi biziz, Türkler değil.” Kırım’ın işgalinden sonra söyledi bu sözleri. Ve oraya bir sürü silah getirdiler… Sonra şöyle konuştu: “Biz İstanbul’da uçan kuşu bile görebiliyoruz. İstanbul’da bizden habersiz kuş bile uçamaz.” Tüm gazetelerde vardı bu! Rus Genelkurmay Başkanı Gerasimov söylüyor bunu!.. Görmezden gelinir mi bunlar? Hala Rusçuluk yapan insanların olması, beni dehşete düşürüyor.

Ya Rusçu ya Amerikancı…

Aynen öyle. Bu ülkede yaşayıp da, bu toprakların menfaatlerini nasıl düşünmezler, şaşırıyorum!

Teşekkür ederiz vakit ayırdınız.

Kolay gelsin.

Baran Dergisi 779. sayı