“Paramız var, rahatımız da yerinde” diyerek emin bir hayat yaşadığımızı zannediyoruz ama hayatın hakikati öyle değil. Ferdî ve ruhî hakikatimiz de bunu bize ihtar ediyor, çünkü ölüm var ve dünya geçici. Yeter ki bunu biraz düşünelim.
Modern hayat koşturmacası bize bir çok şeyi unutturuyor, insanî hakikatimizi ve bir çok ulvî zevklerimizi de unutturuyor.
Fâni dünyada da ulvî zevkler mevcut; ruhun ve hakikatin, sabır ve mücadelenin, hayır ve hasenatın yoluna girildikten sonra. Aynı şekilde hak yolunda cihad da bize bu dünyanın iyilikleri olarak tanınmış bir imkandır. Her ne kadar cihaddan hayalet gibi kaçsak bile.
İnsanlar, modern seküler hayat ile mutlu olacaklarını zannediyorlar, fakat ruhî ve fizikî bir çok hastalıklarla boğuşuyorlar. Neredeyse hastalık asıl, sağlık ise istisna haline geldi. Aslında asıl olan sağlık, istisna olan ise hastalıktır.
Demek ki “paramız var, rahatımız yerinde” formülü geçerli değil, yani bu hipotez ispatlanmış değil.
“Dünyada rahat yoktur!” ölçüsünü bilip ona göre dünyanın bela ve sıkıntılarını göğüslemek, daha faydalı ve akıllı bir yol. Öğreticilerin en hayırlısı öyle bildirmiş.
Fakat “on veresiye beri dursun bir peşin yeter” anlayışını yanlış yerde tatbik edip ileride sıkıntı çekeceğimizi bile bile günlük heveslere tamah ediyoruz. Sistem de bunu teşvik ediyor, hükümette teşvik ediyor. Çünkü Batıcı sistem ve muhafakazar görünen Batıcı hükümetler var.
Borçlanma devamlı artıyor, kredi kartlarına bağımlılık artıyor. İstikbalimiz garanti gibi istikbalimizi satıyoruz. Parmağımıza toplu iğne batsa ortalığı velveleye veriyoruz ama çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini ipotek etmekten ve borçlanmaktan çekinmiyoruz.
Krizler kapıda, deprem ise hep gündemde, modern çağın hastalıkları da her zaman kapımızı çalabilir. Fakat “modern kölelik” peşinde koşturuyoruz. “Bela gelene kadar mutlu ve müreffeh yaşayalım” anlayışındayız. Bu nasıl bir anlayış veya anlayışsızlıktır?
Hani hürriyetimiz, hani bizi hayvandan ayıran düşünce melekemiz?
Mevki makam ve para gören Müslümanların da modern-seküler hayata adapte olmaları ne kadar iğrenç! Kuranı Kerim Müslümana küfürle savaşmasını emretmişken, emperyalizme ve batıcı hayat tarzına ram olmak ne Müslümana ve İBDA’cıya yakışır.
Düzenin bize sunduğu birkaç kemiğe razı olup dinimizi, düşüncemizi, hayat tarzımızı değiştirirsek yazıklar olsun bize! En kötüsü de bu kölelik sistemine razı olur halimiz ve direnmemenin sonucu teslimiyet tuzaklarına düşmemiz. Demokrasi gibi, Ilıman İslâm gibi, namazında faizci Müslüman gibi, dedikoducu ve şirketleşen cemaatler gibi, ruhsuz tesettür gibi…
Batının fikir, ilim, siyaset ve sanatına karşı İslâmca alternatif geliştirememekten gerçekten şikayetçi olanlar varsa BD-İBDA İslâma muhatap anlayışını, insan ve toplum meselelerin hallî sadedinde bir ideolocya olarak ele alıp oradan aksiyona geçmenin yollarını araması gerekir. Eğer gerçekten bir arayış içinde iseler.
BD-İBDA fikir sistemini bulan ve inananların ise, sorumluluğu daha çoktur ve dışımızdakilere söylenecek eleştirinin çok fazlasına onlar muhataplardır. Çünkü bilenlerle bilmeyenler bir olmayacağına göre bilenlerin de sorumluluğu çok olur.
Düşünemeyen, fikir üretemeyen, kendine has hayat tarzını geliştiremeyen ve zevkleri olmayan İBDA cephelerinin her şeyden önce İBDA’yı yeterince anlayamadıklarını söylemek zorundayız. Çünkü öncü olmak iddiasındakiler çilekeş ve farklı olmak zorundadır.
Öncü olmak iddiasındaki Müslüman ibdacı, Batının meydana getirdiği “kitle adamı” profiline uyarsa, kimliğini ve kişiliğini yitirir ve bencil bir hayvana dönüşür. Ruhsuz ceset olur. Yandaşlığı gönüldaşlık zannetmek, birbirini kıskanmakla vakit geçirmek, kendi çapını davanın çapıyla bir görmek, faaliyet yapamayıp dedikodu üretmek gibi hastalıklar cihaddan uzaklaşmanın neticesidir.
Bu sene, İBDA’nın kuruluşu olan 1 Ağustos tarihi Ramazanın başlangıcına tevâfuk ediyor. Ne güzel tevafuk!
“Kitle adamı” değil, “Allahın adamı” olmayı ve modern kölelik zincirlerini kırmayı Ramazanın yüzüsuyu hürmetine temenni ediyorum.
Duayı icrada arama usulünce cephelerimizin haber ve eylemleriyle Ramazanımızın bereketlenmesini ve bu Ramazanın İslâm asrına vesile ve vasıta olmasını Allan’tan dilerim.

Aylık Dergisi 83. Sayı