23 Mart (625) Uhud Savaşı’nın miladî olarak sene-i devriyesiydi. Bugün ise Hendek Savaşı’nın (627) yıldönümü. Altun Silsile’nin üçüncü büyük halkası, Selman-ı Farisî Hazretleri’nin müdafaa için hendek kazmayı tavsiye etmesinden dolayı ismini buradan alan büyük savaş!

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur’undan:

HİZİPLER

Ahzap; hizipler, kümeleşmeler… Bu muharebe, Allah’ın Resûlüne karşı, küfrün hizip hizip, küme küme birleşme ve hep birden harekete geçme tecrübesi… Bütün mevcutlariyle bir araya gelip son kozlarını oynayacaklar… Ve bu küfürden gelen nihaî taarruz olacak… Bu yüzden, harbin bir ismi Ahzab…

*

Hicretin Beşinci. Yılı, Şevval ayında…

Sinsi küfür (Medine Yahudileri), Uhut muharebesine rağmen hiçbir netice alamayan saldırgan küfüre (Mekke müşriklerine) elini uzattı ve dedi ki:

-Birleşelim, önden ve geriden Müslümanların üzerine çullanalım ve onları kökünden kazıyalım ki, rahat nefese kavuşabilelim. Bize uzanacak bütün elleri de beraberimize alalım!

Başka kabilelere de kundak soktular… Hepsinin bşaına Ebu Süfyan geçti. On beş bin kişilik ordu kuruldu.

Hâdise tamamiyle Yahudi eseri… İslâmı, gelişme çığırı olan ikinci devresinde, bütün kuvvetleriyle bir araya gelip boğazlamazlarsa, bir daha hiçbir şey yapamayacaklarını anlamışlardır. İman vecdinin tam zıddı dalâlet ihtirasiyle sanki yırtınmaktadırlar:

-Kalkın ey küfür ehli, mahvolmak üzereyiz! Kümeleşelim!

HENDEK

Küfrün bütün niyet ve tâbiyesi, Allah Resûlünün gözleri önünde…

“Altun Silsile”nin Ebu Bekr’den sonraki büyük halkası, tâ İran’dan, Şam yoliyle Medine’ye; Mecûsîlik, Hristiyanlık geçitlerinden de İslâma gelen Selman-ı Farisî Hazretleri, Allah Resûlünün huzuruna çıktı:

-Ey, Allah’ın Resûlü! Küfrün bu birlik hücumuna karşı ilk tedbirimiz müdafaa harbi olmalıdır. Bunun için de Medine önlerine geniş bir hendek kazalım; hendeğin içinde ve gerisinde kendimizi koruyalım. Benim memleketim olan Fars diyarında usûl budur.

*

Allah’ın Resûlü bu fikri pek beğendiler ve hemen hendek kazılmasını emir buyurdular.

Bu yüzden de muharebenin ikinci ismi Hendek…

*

Binlerce Müslüman, ellerinde kazma ve kürekler hendek içinde çalışıyorlar. Kimi kazıyor, kimi toprak atıyor, Allah’ın Resûlü de beraber… O da yeri kazıyor ve toprak taşıyor.

*

İnsanlığın Tâcı, hem kazma vuruyor hem de Abdullah bin Revâha isimli şairin şu mısralarını okuyorlar:

Nimet bu dünyada değil, ötelerde.

Yârabbi, Ensar ve Muhacirlere sen acı!

Sahabîler de aynı işi yaparken şu mısralarla cevap veriyorlar:

Biz o kimseleriz ki M…….’e. bağlandık;

Ömrümüz boyunca izinde cihad etmek üzere.

*

Bir Sahabî:

Ahzab gazasında Allah’ın Resûlünü gördüm. Toprak taşıyorlardı. Mübarek göğsünün tüylerinde toprak dolmuştu.

İLK İKİ MUCİZE

Hendek kazılırken karşılarında kocaman bir kaya çıktı. Kazmalarının ucunda da kıvılcımlar. Kayayı yerinden oynatmaya ve parçalamaya imkân yok.

Allah’ın Resûlü ilerledi, kazmasını kaldırdı ve indirdi.

Kocaman kaya tuzla buz…

*

Câbir:

Allah’ın Resûlü kazmasını indirir indirmez kaya yumuşak bir kum yığını hâline geldi.

Yemeksiz kalındı. Câbir Hazretlerinin zevcesi tarafından hazırlanan on, onbeş kişilik yemeği, henüz tencerede iken, başına Kâinatın Efendisi geçince, gelen yedi, giden yedi, bitiremediler. Bin kişi doydu.

DÜŞMAN

Kazılması yirmi gün süren hendeğin önünde, birdenbire düşman… Muhacirlerin sancağı bin Hârise’de, Ensarın sancağı Saad bin Ubade’de…

Tam üç bin Müslüman cengâver…

*

Fakat en tehlikeli düşman Medine çevresinde… Benî Kurayza Yahudi kabilesi… Kazılan hendek, karşıdan gelen kâfirlere engel… Ya arkadakilere ne olacak;

Dışarıdan gelenler, kalbleri bir ânda ceylana dönmesi mümkün kaplanlar… İçerdekilerse, olduğundan başka hiçbir şeye istidadı kalmamış yılanlar…

Allah’ın Resûlüne ahidleri olduğu için şimdilik hareketsiz duruyorlar. Amma?

*

Allah’ın Resûlü, boyuna gerilere adam gönderip Benî Kurayza’nın hâlini teftiş ettiriyorlar. Görünürlerde bir şey yok. Amma?

Nitekim küfür ordusundan içerilere sızdılar ve o ânâ kadar hiçbir hareket göstermeyen, sepetlerinde çöreklenip kımıldayan ve neticeyi kollayan bu yılanları dürtüklediler. Kafalar uzanmaya başladı.

*

İşte belânın en büyüğü! Önde ve arkada düşman… Medine içinde de, Sahabîlerin müdafaasız evleri, zevceleri ve çocukları…

*

Münafıklar hemen kendilerini gösterdi:

-M…… bize Fars ve rum illerinin fethedileceğini vadetmişti. Hâle bakın ki, şimdi evimizin damı altında bile selâmetten uzağız!

*

Ruhlara bir bulanıklık çöktü. Samimilerden bile, cepheyi bırakıp kendi evini korumak için izin isteyenler oldu.

Istırap büyük…

*

Âyet meâli:

-Ân,o o demi ki, münafıklar ve kalbleri zayıf olanlar derlerdi ki: Allah ve Resûlü bize bâtıl vaadlerde bulundular.

Yine büyük imtihan… Allah’ın Resûlü ellerini ve yüzünü semâlara kaldırmış…

OK CENGİ

Cepheden gelen düşman hendeğe kadar yanaştı. O zamana kadar hiç görmediği bu tarz karşısında da şaşırıp kaldı. Gayesi, sert bir toslamayla İslâm cephesini ezip hemen Medine’ye girmekti. Hendek boyunca dolu dizgin koştular, fakat bir geçit noktası bulamadılar.

Karşılıklı bir ok cengidir başladı. Havada giden gelen okların çekirge bulutu…

Düşman atlı hücuma kalktı. Hücum yok yağmuru altında kırıldı. Atını zıpladıp hendekten atmalayan isteyen kâfir, hendeğin içine düştü, ezilip gitti. Gizlice hendeğin içinde yol bulan bir grup da Hazret-i Ali, Zübeyr ve arkadaşlarının kılıcından geçtiler.

Bir ok, Saad bin Muaz Hazretlerine değdi ve büyük Sahabîyi can evinden yaraladı.

ÜÇÜNCÜ MUCİZE

Önü korumak, arkayı korumak derken, Allah’ın Resûlü Sahabîler demetinin en sağlamlarından yalnız üçyüz kişi arasında kaldılar. Önde düşman, arkada düşman ve günlerdir süren muhasara…

*

Hüzeyfe:

-Bu vaziyet karşısında dizlerimin üstüne çökmüş, melül oturuyordum. Allah’ın Resûlü yanıma geldiler. Gidip Kureyş saflarından bir haber getirmemi emrettiler ve dua buyurdular. Kalbimde ne kadar sıkıntı varsa bir ânda uçup gitti. Karanlık ve rüzgârlı geceydi. Müslümanların en dertli gecesi… Çıktım; kâfirlerin arasına karıştım. Oraya vardığım zaman görülmemiş bir rüzgâr beni uçurmaya başladı. Dönmeye mecbur oldum. Yolda birtakım atlılar gördüm. Bana bağırdılar: Çabuk Allah’ın Resûlüne haber ver: Allah kâfirlerin hakkından geldi.

*

Peygamber duası:

-Ey kitap indiren Allah’ım… Ey her şeyi hemencecik gören Rabbim… Müşriklere ve Yahudilere bozgun ver, aralarına zelzele ve ıstırap düşür; durmayıp gitsinler.

İşte o gece Allah Sevgilisinden Arşa yükselen dilek…

Bu duadan sonra, Allah Resûlünün ellerini açıp şükrettiği görüldü.

Ve arkasından korkunç bir rüzgâr çıktı.

RÜZGÂR

Bir rüzgâr ki, kum denizinin dibine kadar işlemekte çölü okyanus dalgalariyle kabartmakta…

Çadırlar devriliyor, çadır kazıkları sökülüyor, her şey uçuyor. Yemek kapları ve kazanlar yuvarlanıyor, atlar boşanıp şahlanıyor, develer acı acı bağırıyor.

Ebu Süfyan haykırıyor:

-Ey Kureyşliler topluluğu… Duracak zaman değil… Atlarımız ve develerimiz kırıldı, gitti. Eşyamız birbirine girdi. Kimbilir başımıza daha ne gelecek? Hemen dönelim! Beklemekte netice görmüyorum! Ben dönüyorum!

Ebu Süfyan devesine zıplayıp o kasırganın önünde bir yapraktan farksız, Mekke istikâmetine daldı. Arkasında bütün küfür ordusu… Koşar adım, uçar adım.

Âyet meâli:

-Biz onların üzerine rüzgâr saldık ve gözlere görünme asker gönderdik.

*

Kaçan düşman istikâmetinde rüzgâr… Gerilerde de apışan, donan, yalnız ayaklandığiyle kalan ve bir şey yapamayan Benî Kurayza Yahudileri…

Necip Fazıl Kısakürek

İman ve İslâm Atlası

Shf. 369-374