Selâm ile...

Yeni bir Aylık Dergisi’nde birlikteyiz...

"Küreselleşme" şöyle tarif ediliyor; "ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik denge açılardan küresel bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması"…

Bu tarif kulağa hoş gelse de işin hakikati böyle değil. Biz bunun aslını kısaca, Batı'nın kültür değerlerini ihraç-dikte ederek tek düze bir dünya toplumu inşa etme çabası olarak tarif edebiliriz.

Küreselleşme fertlerin ve toplumların özgürce şahsiyetlerini bulmasına imkân tanımaz ve mevcut dünya düzeninde de tanımıyor zaten.

Batı'nın kültürel ve ekonomik hayatın kısırlaştırılarak, tekelleştirilerek kendi insanına veremediklerini başka kültürlere ve medeniyetlere dayatmasıdır bugünün küresel bakış açısı. Aynı zamanda Batı'nın eski sömürge mantığını, gelişmemiş ülkeler üzerinde tatbik etmesinin de modern yorumudur.

Batı medeniyetinin, geçmiş süflî medeniyetler üzerine inşa edilmesi gibi bir problem söz konusudur. Roma ahlâksızlığı ve Anglosakson barbarlığı üzerine inşa ettikleri uygarlıkları ile eşref-i mahlûkat olan insana ve tüm bir insanlığa teklif edebilecekleri hayat tarzı ne olabilir ki?

Hâlbuki insanın tüm faaliyetleri iç âlem düzenini tertip peşinde bir çabadan ibarettir. Her ferdin kendi mizaç ve fıtratınca bir iç âlem düzeni olması ve bu insanlar topluluğundan müteşekkil olan toplumun iç âleminin düzenlenmesinin ruhî faktörleri göz ardı eden bir teklif ile olamayacağı aşikârdır. Huzursuzluğun kaynağı burada… Ruh yok! Küreselleşme ile birlikte Batı'nın mekanik insan tasavvuruna doğru yol alması, tekdüze bir toplum oluşturma projesi içinde olmayan şey "insan"ın kendisi, ruhu, özü! Oysa teklif edilenin bütün insanlığa şamil olması ve insanlığın asırlardır süren huzursuzluğunu gidermesi gerekir. Ferdi ferd, toplumu toplum olarak kucaklayabilecek yegâne sistem "solmaz pörsümez yeni" olan İslâm'dır. Zamanın İslâm'a değil de, İslâm'ın zamana tatbik edilerek insanlığa teklif edilmesinin yolu "İslâm'a Muhatab Anlayış"la mümkün; Büyük Doğu-İBDA'nın kavgası da bu teklifi sistemleştirerek sunacak Başyücelik Devleti'dir.

Mevlüt Koç “İzafiyetin Kısır Döngüsü”, Av. Zeliha Kılıçparlar “Özgürlük Ortadoğu, Ortadoğu Emperyalistler İçin mi Var?”, Ömer Emre Akcebe “Ölüm Odası B-Yedi -Giriş- Eseri Üzerine”, Hakan Yaman “Ah Şu Sefil Ayak Oyunları”, Yahya Yıldırım “Adaletin Yumruk Hâli”, Kâzım Albay “İBDA’ya Bakışa Dâir”, Fatih Turplu “Entrikanın Mücessem Hâli: Joseph Fouché”, Z. Abidin Danalıoğlu “Ama-Eğer” başlıklı yazıları kaleme alıyorlar.

Ömer Emre Akcebe’nin Hakan Yılmaz Çebi ile “Metafizik Dünya Savaşı” üzerine yapmış olduğu söyleşiyi sizlere sunuyoruz.

Ayrıca Thedora Doni’nin “Bırak Haksıza Boyun Eğeni” ve Şakir Tarım’ın “Mirzabeyoğlu’nu Tanır Mısınız?” başlıklı yazılarını sizler için iktibas ediyoruz.

Gelecek ay görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...