Rahmet peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.)'den günümüze kadar batıya göre; İslâm bir Şark dinidir, Ramazan oryantalist bir inanç yaklaşımı, Hanımlardaki başörtüsü ise ilkel bir giysi alışkanlığıdır. Hatta ülke olarak Türkiye bile, ne kadar modern görünüm sergilerse sergilesin batılıya göre hâla Şark dağlarının tepesinde dolaşan "abdal keçi"dir.
"Bu apdal keçi yakıştırması da nereden çıktı?" diye soracak olursanız, ben yakıştırdım. Neden? Çünkü, onlara göre Türkiye; kendisinin Batıya entegre olamayacağını, Müslüman bir ülke olduğu için de AB'ye alınmasının söz konusu olmadığı kesin kes bilindiği halde, hâla kapı önünde beklemektez vazgeçmemesinden dolayı, Avruğalının sevmediği kimseler için kullandığı absürt bir aşağılayıcı söz olduğu için...
Artık bu sözcük Türkiye için de dillendirilmeye başlandığından dolayı ister istemez ben de kullanmaya mecbur kaldım. İşin gerçeğine bakacak olursanız bu işin aslı şuradan kaynaklanır:
Avrupalılar, biliyorsunuz misafir sevmez, her zili çalana kapıyı açmaz. Kapıyı çalan adam, içerden bir ses gelmediği halde kapıya "tak tak" vurmaya devam ederse, veya "zırrr" diye durmadan zile basarsa batılı bu kapıda bekleyen adama apdal keçi manasına gelen "Blöde Ziege" der.
Çoğunlukla bu sözcük, en çok Almanlar tarafından, hafiften bir aşağılak için kullanılır. Tabiî biz müslüman olarak böyle saçma bir ifadeye hiç muhatab olmak istemeyiz; ama Türkiye'nin batı siyasetine de tam uyuyor diyebiliriz.
Peki, gelelim şimdi bu yukarıdaki giriş konusundaki ile "Şarkdan Garba Ramazan Rüzgarı"nın ne alakası olduğuna...
Ramazan ayına bütün dünyanın aslında çok alaka gösterdiği, açık ve nettir. Mevsimlerine göre; günde, 16-17 saat sadece Allah (c.c.) için aç ve susuz durmada gösterilen sabrın azametine, hiç zorlama olmadan sergilenen sadakatın ciddiyetine, hayranlık duyduğu bir gerçektir artık batılının...
Bunu çok iyi bildikleri halde imansızlığa karşı imanlarını korumaya çalışırlar. O ayrı bir açmazlıktır... İnkâr üzerine iman, imansızlığa karşı iman, tebettül etmiş, ortadan kalkmış, ortada olmayan bir eski dinin varlığına olan iman boş hevesten başka bir şey değildir.
Ay gibi, taptaze parlayan gerçek din olan İslâm'a rağmen korunan imansızlık imanı, sadece Batılılara göre değil, diğer milletlerin de inkâr savunucuları da, aynı tempo ile, Resûlullah'dan bugüne kadar inatla devam ettirirler bu alışkanlıklarını...
Bize göre Ramazan sosyolojik olarak evrenseldir. Ramazan tam gün boyu aç durma ayıdır. Bir ay boyunca nefsini ayaklar altına alma ayıdır. 29/30 gün şeytanların zincire vurulma ayıdır. Toplumun huzun dengesinin sağlamasına, genelde sosyal ilişkilerin uyumluluğa dönüşerek dostlukların ahlâk ölçüleri içinde perçinlenmesine, aç ve yoksulların doyurulmasına, fitre zekât yoluyla, yetimleri, öksüzleri sevindirerek hayata bağlamalarına büyük katlı sağlayan ilahî bir bereket ayıdır...
Avrupalılar; bir şark dini olarak gördükleri İslâmiyet'in en kutsal ayı olan bu oruç aynın dünyaya yansıttığı pozitif etkisini, yukarda da sıralamaya çalıştığım "güzel hasletlerinin" ışığında, (inkârına imkân) bırakmayan açık farklılık sayesinde evrensel bir mübarek ay olduğunu çoktan kavramış durumdadırlar bugün...
Batılı bu kutsallığın son elli senedir Avrupa'ya nasıl bir olumlu etki yaptığını aslında görüyor ve Şarktan Garba her sene bir aycık bile olsa sükûnet ve huzur rüzgârı estirdiğini gözden kaçırmıyor. Müslüman ülkelerden gelen kanı tepesinde gençlerin Ramazan öncesi ibresini yükselttiği kriminal olayların, mübarek Ramazan'da sıfıra indiğini çok iyi biliyor.
Bunu tam Kur'an lisanıyla söyleyecek olursak Kur'anı Kerim'deki Bakara Suresi'nin 183 ve 184. ayetleri bize kestirme yoldan anlatmak için yeter de artar bile... Ne diyor Rabbimiz bu ayetlerde?..
"Ey iman edenler sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı ki  korunasınız" diyor.
Şimdi ilk ayeti güzelce dilimizin döndüğü kadar açıklayalık. Bu kutsal görev, demek ki bizden öncekilere de korunsunlar diye, yani kendilerini bırakıp salmasınlar, kötü alışkanlıktan, içki, kumar, zina, kavga, çalm, vurma, öldürme, yaralama gibi sonu karakol, mahkeme ve hapishane gibi insan oğlunu yaptığına pişman edecek mekânlara düşmesini önlemek için, insanı hüsrana ve zahmete sokacak hareketlerden uzak dursunlar diye daha öncekilere de yazılmış oluyor.
Bu saydıklarımız Allah (c.c.) indinde çok kötü ameller ki, Allah bu ayetin sonunda onun için "korunasınız" ilavesini de yaparak "maksadı ilahinin" sadece kulu korumak olduğunu kesin ifadeyle vurguluyor.
Tabiî bunun ilk başında cehennem ateşinden korunmaya muhtaç olduğumuz yerin ahirette gideceğimiz yer olduğunu unutmamak lâzım. Burası şöyle böyle geçip gider amma, ebedi aleme hazırlıklardan ne haber diye sorulacağına göre onun muhasebesini şu mübarek aylarda şimdiden iyi yapmak durumundayız.
Konuyu dağıtmadan iyi bir şekilde irdeleyecek olursak görürüz ki, Allah (c.c.) her devir ve zamanda bütün gönderdiği peygamber ümmetlerini koruma altına almak istiyor. Onlar, bilmemiş, anlamamış, fehmetmemişler ise suç kimin olacak? Elbette bu ayetlere, bu emirlere kulaklarını tıkayanların olacak. O peygamberlerin ümmetleri gibi son nebî olan Haz. Peygamber Efendimiz'in ümmetleri de bu yargılamaya aynen muhatap olacaklar, cezaları varsa çekeceklerdir.
Hülasa-ı beyana gelmeden şunu da ilave etmek isterim:
Oruç, nasıl bugünkü Müslümanlara farz kılınmışsa, onlardan öncekilere de farz kılındığına göre, o zamankiler bugünkü Müslümanlar için iyi bir misal olarak alınmalı, Müslümanlara da, bugünkü Hıristiyan alemine imrenilir bir örnek olma meziyetini göstermelidir. İbn-i Kesir'de bu izahatı görebiliriz.
Kötüden örnek olamayacağına göre, biz kırk elli yıldır Avrupalılara iyi bir örnek olabildik mi? Buna iyi bakmalı ve bir öz eleştiride bulunmalıyız.
"Biz bu konuda sınıfta kalanlardan mıyız?" yoksa "gerçek manada batılı Hıristiyanları İslâm'a imrendirecek iyi örnek olanlardan mıyız?"
Rabbimizin bize gönderdiği yüce Kur'anı Kerim'in Maide Suresi 48. ayetinde şöyle buyurduğunu görürüz:
"Biz sizden her biriniz için bir yol ve bir şeriat kıldık. Eğer Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı. Fakat verdikleri ile sizi denemesi içindir. O halde iyiliklere koşuşun hepinizin dönüşü sadece Allah'adır. O hakkında ayrılığına düştüğünüz şeyleri size haber verecektir."
Baştan kesin iman etmişizdir ki, "zaten biz bu dünyaya imtihan  için geldik, bu dünya sadece bir imtihan dünyasıdır" demez miyiz hep?.. Eğer Allah bizi denemek için Şeytan'ı yaratmamış olsaydı, başka bir deneme yolu (imtihandan geçirme) metodu halk edebilirdi şüphesiz... Cennetinde, Cehenneminde boşuna olmadığını değişik bir uluhiyyet kavramı içinde gösterirdi... Vallahü âlimün hâkimdir O...
Öyleyse ne yapalım?..
Avrupa'da yaşayan Türkler de, ülkelerinde kalan vatandaşlarımız da dinlerini iyi öğrenip iyi tatbik etsinler. Hıristiyanlara İslâm'ı anlatsınlar... Kurtuluşun İslâm'da olduğunu, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e İman etmeden cennete girilmeyeceğini telkin ederen iman etmelerini sağlasınlar... Yahudi ve Hıristiyan kavimleri, ihtimaldir ki, yarın bizden davacı olabilirler.
Yalakalık olsun diye "sizin de iyilerinizin cennete girecek" gibi, insanı küfre sokacak saçma sapan sözlerle adamları İslâm'dan uzak tutarak kendi bâtıl dinlerine tutkallama işgüzarlığına soyunmasınlar.
Allah (c.c.) Ramazan'ı şerifinizi mübarek etsin der, dualarınızın da ümmetin kurtuluşuna vesile olan ulu dualarla beraber kabul olmasını Allah-ü Teâla'dan dilerim...