15 Temmuz gecesi Siyonist-Haçlı destekli kliklerin darbe teşebbüsünde bulunduğunu gören-işiten Müslüman Anadolu halkı, gözünü kırpmadan meydanlara akın etti. Kimisi tankların paletleri altına yattı, kimi silahlı darbecilerin karşısına yalın kılıç çıkıp meydan okudu. 250 insanımızı şehid verdik, milletimiz ise topyekûn gazi olma şerefine nail oldu. 

Destansı 15 Temmuz direnişinin ardından ne dünyada, ne de Anadolu’da hiçbir şeyin eskisine dönmeyeceğinin idrakinde olarak meydanları doldurdu milletimiz. Takribi bir ay boyunca meydanlarda nöbetler tutuldu. Zira 15 Temmuz’un bir son değil, bilakis bir başlangıç olduğu, operasyonların bize yüz yıl boyunca olduğu gibi yeniden boyun eğdirene kadar süreceği biliniyor ve bekleniyordu. Öte yandan 15 Temmuz’un, dahilî emperyalist kuklalarının kökünün kazınması, yüzyıl sonra bağımsızlığın kazanılması ve bunun için Müslüman Anadolu ile bütünleşen millî bir devletin teşekkül ettirilmesi adına bir milat olması bekleniyordu. Peki, 15 Temmuz sonrası ne oldu?

Fetö ile Mücadelenin Sulandırılması
Darbe teşebbüsünün hemen ardından Fetö’ye yönelik operasyonlar silsilesi başladı. Yapılan operasyonlar çerçevesinde örgütün alt kademesindekilerin gözünün yaşına bakılmazken, idarî kadro ise es geçildi. Fetö operasyonları sulandırıldı. Daha iki gün evvel devletin haber ajansı olan Anadolu Ajansı tarafından yapılan “Fetö’nün yeni taktiği deşifre oldu” başlıklı haber bu sulandırmanın misallerinden birisi... Fetöcüler ifşa olmamak için “çay içelim” şifresiyle buluşup organize oluyorlarmış. Bir çayımız vardı ona da göz koydular anlaşılan!

Neyse devam edelim;

Hâl böyle olunca binlerce insan Fetö ile hiç bir alâkası olmadığı halde mağdur edildi. Belki de sistem değişikliğini içeren 16 Nisan referandumu, bu sebeple Ak Parti-MHP ortaklığına rağmen yüzde birlik farkla kabul edildi. İktidar, bir ekip kurup mağdur olanların evlerine beş dakikalık da olsa bir ziyarette bulunarak gönül almayı dahî akıl edemedi. Birçok mağduriyet ise hâlâ sürüyor. 

Ayrıca, memlekette her şey maddî menfaat üzerine kurulu olduğundan Fetö borsaları oluşturuldu; maddî imkân sahibi Fetö tutukluları bir şekilde beraat ederken, olan Fetö’nün de çulsuzlarına oldu. 

Hususiyetle siyaset içerisindeki Fetöcü unsurların temizlenmesinde akim kalındı. Senelerce Fetöcüler ile içli dışlı olan ve bu yüzden teşkilatlarında Fetöcülerin mantıken en çok bulunduğu Ak Parti içerisinde dahî Fetöcü unsurların temizlenmesine yönelik cesaretli ve basiretli adımlar atılamadı. Ve dahî Ak Partili ile AKP’li ayrımı hâlâ devam ediyor. AKP’li fırıldaklar cukka peşinde koşmayı sürdürüyor. 

Belki hatır gönül, belki de menfaat ilişkilerinden dolayı bu temizlik yapılamadı; fakat unutulmamalı ki bizim inancımızda liyakat evvel, dostluk sonradır, hele hele şahsî ve maddî menfaatin irapta mahalli yoktur!..

Halk ve Hak Düşmanlarının Cüreti
Dünya bir mücadele sahasıdır ve hayatta kalmanın sırrı ise taarruzdadır. Olmanın da ölmenin de sırrı taarruzda... Düşmanı çaresiz vaziyette yakaladığında taarruz etmezsen, yarın o düşman sen farkında olmadan seni perişan eder haberin olmaz. Ya sen taarruz edersin ya o. Eşya boşluk kaldırmaz.

15 Temmuz gecesi halkın meydanlara akın ettiğini, vücudunu siper ederek memleketi müdafaa ettiğini gören Hak ve halk düşmanları çaresiz bir vaziyette köşelerine sinmiş, başlarının ezilmesini bekliyordu. Halk iktidarın arkasında olmasına mukabil iktidar sahipleri başta küfrün Anadolu’daki merkez üssü CHP olmak üzere Hak ve halk düşmanları ile layıkıyla hesaplaşamadı. 

Eee, siz 16 Temmuz günü Müslüman Anadolu halkı yüzyılın intikamı için sokaklara dökülmüşken sünepelik yapıp bu işi bitirmezseniz, “20 Temmuz Darbesi” de derler, Cumhurbaşkanı’na “diktatör” demeye de devam ederler; hatta ve hatta yarın güçleri yettiğinde sizi alaşağı ederler de, yine İslâm’ın ve vatanın müdafaası bugün yüzüne bakmadığınız Müslüman Anadolu halkına düşer. Yüksünmeyiz müdafaa ederiz!..

Üç Bin Aile Yine İş Başında
15 Temmuz öncesinde olduğu gibi 15 Temmuz sonrasında da dışarıdan gelen tazyik Türkiye ekonomisini sallarken memleketin sırtında bir kambur olan ve milletin kanını emmekten başka hiçbir vasfı bulunmayan oligarşik zümrelere de dokunulmaya cesaret edilemedi. Ki o oligarşik zümreler, bölgemizde sular ısınmaya başladığından beri memleketin kaynaklarını yurtdışına kaçırıyordu; 15 Temmuz sonrası buna hız vererek ekonomik operasyonda yine başrolü oynadılar. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “üç bin aile” olarak tesmiye ettiği bu kan emiciler semirmeyi sürdürürken, Suriye’de zarurî olarak girilen savaşın külfeti de milletin omuzlarına yüklendi. Mikroba gösterilen merhamet sebebiyle hastalık bünyeye yayılmaya devam ediyor. Fedakâr ve cefakâr milletimiz ekonomik sıkıntılar içinde cebelleşirken “savaş şartlarındayız, devletimizin arkasındayız, vatan sağ olsun” diyedursun, ciğeri beş para etmez vampirler ceplerini doldurmayı sürdürüyor. Kurdun yapmayacağı taksimi Müslüman millete reva görenlere yuh olsun!..

Gözünüz Aydın 28 Şubat’la Hesaplaştık!
Geçtiğimiz haftalarda bir 28 Şubat trajedisiyle daha karşı karşıya kaldık. Cuntacılar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alırken 28 Şubat mazlumlarının mahkûmiyetlerine ise hâlâ son verilmedi.

Tenakuzun dik âlâsı... 28 Şubat cuntasının cezaevlerine tıktığı Müslümanlar, içeride memleketi müdafaa etmenin cefasını çekedursun, 28 Şubat’ın Siyonist işbirlikçisi heybetli (!) paşaları yaş haddinden evlerinin yolunu tuttu. Eline mikrofonu alıp da “28 Şubat ile hesaplaştık” diye bas bas bağıranlara da geçmiş olsun!..

Hülasa
Millet, devletine tam da yeniden inanır gibi olmuşken başın başında gelen meselelerde gösterilen tereddüt bu inancın yeniden kaybolmasına sebep olmakta... 24 Haziran bu husustaki son şans olabilir; aksi takdirde, millet, bu devletten ümidini tamamen keserse meydana gelecek selin önünde hiç kimse duramaz. Allahu âlem belki de hayırlısı budur!

Her fırsatta emperyalizme karşı verilen mücadelede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasında olduğumuzu belirtiyoruz; fakat şakşakçılık yapmak da fıtratımızda yok. Hususiyetle zemininde Büyük Doğu olan Ak Parti-MHP ittifakından da son derece memnunuz. Ancak unutulmasın dost acı söyler; yukarıdaki ikazlarımız bu minvalde görülsün. Doğru bildiğini açık yüreklilikle söylemeyen de münafıktır, başka hesapların, bilhassa da dünyevi menfaatlerin peşindedir. 


Baran Dergisi 589. Sayı