Biraz önce kurulduğu koltukta arabası ile önümden geçip giden şu adam var ya! İşte o, bundan önceki seçimlerde falan partinin Belediye Meclisi üyesi idi. Şimdi aday gösterilmediği için öbür partinin kayığına binmiş onların bayrağını sallıyor. Gittiği her yerde, “sizi ben kurtaracağım!” naraları atıyor. Etrafında da onun beslediği anlaşılan bir sürü goygoycu var... Onlar da onun havasına girmiş vaziyette iyi oynuyorlar!..

Daha dün, öbür partinin Belediye Başkan Adayı olan falan kişi, şimdi bu partili... Hem de nasıl? Sanırsın doğuştan fanatik. Adam yememiş içmemiş hayatını davasına adamış! Ne davasıysa! Konuşurken etrafa saçtığı şeyler, ağzından çıkan kelimelere eşlik eden tükürük atıkları... Ateşli mi ateşli... Usulden yanına yaklaşsan, toplu iğne ucunu dokunuversen “güm” diye patlayıverecek mübarek! Fazlasıyla şişmiş veya şişirilmiş bir balon!

Bu tip insanların bir kısmı ile eminim siz de karşılaşmışsınızdır. Çünkü her yerde varlar. Yapılacak seçimin neticesinde kimisi “Başkan” olacak, kimisi de, “Belediye Meclis Üyesi”... Bir an önce kolları sıvayacaklar, seçilir seçilmez hizmet etmeye başlayacaklar! Önceleri çok hizmet etmişlerdi ya! Bir dahaki seçime kadar yine hizmet ederler! Sonra aday olup kazandıkları parti, sahip oldukları koltuğu kendilerine tekrar vermezse, şekil a’da olduğu gibi kayarlar başka partiye... Onlar için her yol mubahtır! O partiler de bunları davul zurnayla karşılar istedikleri koltuğa oturturlar... Şekil b’de olduğu gibi!

Bu curcuna atmosferinde kendilerine yer bulan bu tür adamları eminim siz de tanıyorsunuzdur. Çevrenize şöyle bir bakın onlardan birileri yanıbaşınızdadır. Veya size geleceklerdir, göreceksiniz!

“Bu günlerde olur böyle şeyler” deyip geçebilirsiniz. Ama, bu ülkede başka şeyler de oluyor. Onları görmek ve bilmek gerek. Bilindiği gibi 31 Mart’ta seçimler var.

Cumhur İttifakı ile diğerleri yarışıyorlar... Cumhur ittifakının karşısında yer alan partilerin gizli/açık ortağı HDP. Yani bir bakıma PKK. Bu nasıl olur diyorsanız, HDP’nin seçmenlerine hangi partiyi tercih etmeleri gerektiğine dair verdikleri talimatlara bakın. Tabi, birde Kandil’deki Amerikan borazanlarına kulak verin.

Türkiye seçimlerine dışarıdan müdahale nasıl yapılır? 

Birbirleri ile düşmanmış rolü oynayanların bir anda nasıl birleştikleri gün gibi ortada! Onları birleştiren irade, lider diye piyasaya sürülenlerin iradesi mi? Elbette değil! Kandil faktörü işin içindeyse oturup düşünmek lazım. Kandil, dolayısıyla PKK, Amerika tarafından Türkiye’nin kalbine gerektiği zaman saplanmak için bekletilen hançerdir.

Cumhur ittifakının karşısında yer alan güruhun büyük bir ekseriyeti, -bilerek veya bilmeyerek- bu hançeri belediyelere taşımanın gayreti içerisindedir. 

Seçimlere ramak kala, “biz kazanacağız” diyenler, kazandıkları takdirde hangi yol ve usulle olursa olsun, milleti sindirmenin, bir bakıma cezalandırmanın peşine düşecekler! Yanlarında yer alan PKK’yi sahaya süreceler. Silahlı milis gücü olarak onları kullanmayı deneyecekler. Yeter ki millet onlara o fırsatı versin. Bu yüzden birleştiler!..

CHP, İYİ Parti ve HDP’yi anladık ama, Saadet Partisi’ne oluyor? Hallerinden anlaşıldığı kadarıyla çaktırmadan onlar da ondan olduklarını belli ediyorlar... İşin aslı, saydığımız partilerin mevzii olarak kimi yerlerdeki bazı adayları diğer AKP adaylarından pekala iyi olabilir. Nitekim onlardan bazı tanıdık simalar da var. Ama, genel hatlarıyla, yapılacak seçimlerden alınacak sonuçlar çok önemlidir. Tetikte bekleyen şer güçler bu sonuçlara göre hareket edecekler. Düşürebildikleri kalelerden hareketle “burada kazandık” her yerde kazandık havası estirecekler. Sokak siyasetine geri dönüp, kaos mandalına basacaklar! Hoş, buyursunlar gelsinler!

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, seçimleri “Beka meselesi” olarak değerlendirmesi bundandır!

Haksızlar mı? Değiller elbette! 

Burada bizim açımızdan hiç yanılmadığımız bir gerçeği her sefer izah ettiğimiz bin sefer de izah etsek tekrarında yarar var:

Bu ülke, düşmanlarımız tarafından istila edildiğinde bu işi onlar adına yerli işbirlikçileri gerçekleştirmişlerdi. Onların kurduğu sistemi muhafaza anlayışı bizzat onlara hizmettir. İktidara kim gelirse gelsin, değişmeyen kurallar, kaideler var... O kurallar yerinde kalmaya devam ettiği müddetçe işleyen daima onların düzenidir.

Meydanlar seçilenler bizdense bizim, değilse onların olur! Bu kadar basit. Ezan okunuşuna bile tahammül edemeyen güruhun, seçilmiş şarlatanlar tarafından beslendiği bir atmosferde halkı sindirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacakları açıktır.
Bu güne kadar yapılanları hazmeden insanların tamamı 28 Şubat zulmünün tutsaklarıdırlar. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı dahil bütün yöneticilerinin tamamı ve halkın resmi törenlere iştirak etmek mecburiyetinde kalanlarının hepsi (Öğrenciler, amirler, memurlar vs.) senenin muayyen günlerinde ölmüş gitmiş bir adamın huzuruna çıkıp boyun bükmek zorunda bırakılıyorlarsa, onlar da bir yanlışın tutsağıdırlar?

Asıl beka, bu tutsaklıktan kurtuluş ile olur... Bunun yolu ve usulünü ortaya koyan tek hareket İBDA’dır...

Ancak, Şehid Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun açtığı çığırda, onun adımlarının ritmine uyanlar emperyalizmin boyunduruğundan gerçek manada kurtulur!.. Onu çok çok gerilerden de olsa takip edenler, ortaya koyduğu fikrin aydınlığında asla şaşırmazlar. Yolunu şaşıranların onunla bir gönül bağı yoktur.

Gönüldaş diyoruz ya! Bunun için... İBDA, Kurtuluş yolu!..

Baran Dergisi 635. Sayı