Rahmetli Ahmet Kekeç, yazdığı köşe yazılarından, televizyon programlarından ve kitaplarından tanıdığım bir insandı, yüzyüze görüşmek kısmet olmadı. Vefatını, sabah saatlerinde televizyondan öğrendim, içimden bir şeyler koptu, sarsıldım. Büyük acılar ve ölüm karşısında kendini hep yeniden ortaya koyan temel soruyu, rahmetli Salih Mirzabeyoğlu’nun: “Ben kimim, ölüm nedir?” sorusunu karşımda buldum. Varolmanın ölüme hazırlıktan, ölümün şuurunda olmaktan öte bir anlamının olmadığı, varlığın birliğine şahitlik edebildiğimiz nisbetle de ölümün ortadan kalktığını, ölmeden önce öldüğümüzü bir kez daha kavradım.

“Söz kalbten geldiği zaman kalbe tesir eder.” ölçüsünün ışığında bir şeyi daha kavradım; samimi, hasbî ve harbi her söz ve davranışta muhatabınızla aranızda sözden daha güçlü bir şeyler gider-gelir, benzeri duyguları yaşar, benzer güzellikleri paylaşırsınız. Çünkü, kalbinizdeki duyguları, kafanızdaki fikirleri paylaştığınız insanda nesnenin ötesinde, onu kendisi yapan bir şey vardır; dostluk, aşk, sevgi, zarafet...

“Allah güzeldir, güzeli sever.” Çünkü, güzel olan her şey Hakk’tadır, eşyaya da Hakk’tan yansır. Rahmetli Ahmet Kekeç, hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çeken güzel bir insandı, Kadir-i Mutlak’ın değiştirilemez ve sırrına erilemez iradesi onu elimizden aldı, Refik-i Âlâ’ya kavuştu. Allah gani gani rahmet etsin, mekânı cennet olsun. Yakınlarının, sevenlerinin başı sağ olsun.

Baran Dergisi 723.Sayı