Geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleştirilen 6. Türkiye Dergi Fuarı’na Akademya dergisi de katılmıştı. Standımızı ziyaret eden, daha sonra isminin Ozan Semerci olduğunu öğrendiğimiz bir beyefendi, dergimiz hakkında bilgi aldıktan sonra, hemen sordu: “Seyyid Ahmed Arvasî’yi tanır mısınız?” Şaşırdık ve elbette tanıdığımızı söyledik. Onun “Kendini Arayan İnsan” isimli eserinden bahis açınca, Ozan bey öylesine sevindi, öylesine müteessir oldu ki, hemen bir sandalye çekip oturdu ve anlatmaya başladı: 
- “Ben kendisinin lise yıllarında öğrencisiydim. Fuarı baştan sona gezdim, Arvasî beyle ilgilenen pek kimse göremedim, kendi kendime üzülüyordum ki, sizinle karşılaştım.” 
Ozan Semerci, İzmir’de kendi imkânlarıyla Ahmed Arvasî hakkında bir biyografi eser hazırlamıştı. Onu tanıyan, görüşen, konuşan herkesle irtibata geçip, onunla olan hatıralarını titizlikle toplamış ve çok önemli bir kaynak eser ortaya koymuştu. Şimdi ikinci baskısına hazırlanırken, insanların Arvasî beyin kıymetini bilmemelerinden dert yanıyordu. Baskısı bitmiş eserinin elinde kalan son nüshasını bize hediye etti. Ona hemen bir hatıra da biz arz ettik:
- «Kartal Cezaevi'nde kaldığı dönemde, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, aynı cezaevinde kalan tüm İbda bağlılarına bir haber salar ve yanında Seyyid Ahmed Arvasî'nin “Kendini Arayan İnsan” adlı eseri olan varsa, kitabı kendisine göndermesini ister.
Ne var ki, hiçbir koğuştan çıkmaz eser. Neticeyi, yarı lâtife yarı ciddi, şöyle yorumlar İbda Mimarı:
- “Bu cezaevinde benden başka KENDİNİ ARAYAN İNSAN yok galiba...”»
Ve ekledik: Salih Mirzabeyoğlu, bize Seyyid Ahmed Arvasî’nin “Kendini Arayan İnsan” isimli eserini tavsiye ettiğinden, bütün gönüldaşlarımızın kütübhânesinde onun kitabları vardır.
Ozan Semerci, bu hatırayı dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve şöyle dedi: 
- “Bunu bana mutlaka yazın. Siz çok şanslısınız ki, sizin hocanız, size doğru yolu gösteriyor. Meselâ ben, gençlere önce “Türk-İslam Ülküsü” eserini tavsiye ederim. Çünkü anlaşılması kolaydır, sıkılmazlar. Siz onun en derin, en zor eseriyle başlamışsınız, demek ki sizin davanız da derin ve zor. Gençlere bakıyorum, davayı kaybetmişler, “dava şuuru” kalmamış. Parti ve günlük politikaya kapılmışlar. Üstad Necib Fazıl gibi, Ahmed Arvasî gibi dava adamlarını önemsemiyorlar. Arvasî’nin asıl eseri “Kendini Arayan İnsan”dır zaten. Beni arayın, irtibatta olalım.” 
Yaklaşık 60 yaşlarında olan bu beyefendinin, AhmedArvasî’den bahsederken hâlâ gözleri yaşarıyor, Necib Fazıl’la ikisinin hatıralarından bahsederken sesi titriyordu. Eserini de hâlâ taptaze olan işte bu bağlılığı ile kaleme almıştı.
“Hatıraların Aydınlığında Seyyid Ahmed Arvasi” isimli kitabı, onun öğrencilik yıllarından gençliğine, siyasi görüşlerinden düşüncelerine kadar çok geniş bir yelpazede, bizzat yazarı tarafından doğrulanarak toparlanmış hatıralardan oluşuyor. 335 sayfayı bulan eserin sonunda titizlikle hazırlanmış bir indeks de var.Şöyle takdim ediyor Ozan Bey eserini:
- “Büyük Türk milliyetçisi, mütefekkir, eğitimci, “Asrın Yesevisi”, “Mektep Adam” ve her şeyden önce benim sevgili hocam… Seyyid Ahmed Arvasi… Kendisini ilk defa Balıkesir Savaştepe İlköğretmen Okulu 4. Sınıfta (Lise 1’de) iken, 1959 yılında tanıdım. (1959-1962)
Birçok talebesinde olduğu gibi benim üzerimde de derin izler bırakan hocamla ilgili hatıraları derleyip yazmak benim yıllardan beri hayalimdir. Yine de epey gecikmiş de olsa bu hayalimi gerçekleştirdim. Yardımcı olan Cenab-ı Hakka şükürler olsun.”
Kitab, “Muallim ve Talebeleri” başlığı ile başlıyor. Yazar, aslında “Öğretmen ve Öğrencileri” başlığını düşünerek, uzun yıllar öğretmenlik yapmış Ahmed Arvasi’nin bu yönünü ortaya koymak istemiş. Fakat sonra “Muallim ve Talebeleri” başlığında karar kılmış. Sebebini, oldukça hoş bir hatıra ile şöyle açıklıyor:
- «Arvasi Hocam’ın Ağrı-Tutak-Mollaşemdin köyünde ilkokul öğretmeni olarak görev yaptığı günlere (1953-1954) ait bir hatırası var. Şöyle ki:
Köylüler Ahmed Arvasî’ye, “öğretmen bey” diye hitap ederken, yalnız bir kişi “içlerinden en yaşlısı ve gözlerinden zeka fışkıran” Âbid Ağa ısrarla “Müellim Bey” diye hitap etmektedir. Arvasî Hoca, “herhalde kelimeyi yanlış telaffuz ediyor” diye düşünür ve üzerinde durmaz. Arvasî Hoca bir müddet sonra duygu ve yaşayış bakımından köy halkıyla bütünleşir. Onların değer yargılarını paylaşır, dertlerine ortak olur ve çareler bulmaya gayret gösterir. Neticede Mollaşemdin köyü halkından büyük bir saygı ve sevgi görür. Bundan sonrasını Ahmed Arvasî’den dinleyelim:
“Nihayet bir gün Âbid Ağa bana şöyle hitab etti ve ben adeta donakaldım:
“Muallim bey, sen sahiden muallimsin, müellim değilsin. Biz ne öğretmenler gördük. Dinimizi ve töremizi hor gören ve bizlere tepeden bakan bu adamlara elbette muallim diyemezdik. Onlara bilhassa ve kasten müellim derdik. Biliyorsun, “muallim, ilim öğreten” demektir de “müellim, acı çektiren” mânâsına gelir. Kusura bakma, sen köyümüze gelince, galiba bir müellim daha geldi diye düşünmüştüm. Ama şimdi Allah’a hamd olsun ki yanılmışım, çünkü sen müellim değil, gerçekten muallim imişsin.”
Gerçekten şaşırmıştım. Nihayet şöyle konuşabildim: Hayret, demek sen bana müellim bey derken bu derece şuurlu hareket ediyordun! Oysa ben, Âbid Ağa muallim kelimesini yanlış telaffuz ediyor sanmıştım… Âbid Ağa gülerek sözümü kesti ve şöyle konuştu:  “Aldırma be muallim bey! Biz cahil insanlarız, bizim kusurumuza bakılmaz.”» 
Necib Fazıl’la ilgili de bir bölüm ayırmış kitabına Ozan Semerci. Ahmed Arvasî, hangi kitabları gençlere tavsiye edelim diye sorduklarında, ısrarla aynı şeyi tekrar edermiş: “Necib Fazıl Külliyatı”… Yine Üstad Necib Fazıl’la ilgili bir hatırayı Arvasî’nin dostlarından Bekir Oğuzbaşaran anlatıyor:
- “Merhum Necib Fazıl’ın, “benim cenazemi (AbdülhakîmArvasî) Efendi Hazretlerinin bir yakını veya müridlerinden biri yıkasın” diye vasiyet ettiği söylendi. Bu sırada Ahmed Arvasî Bey de morgun yanında idi. İçeriye girip Necib Fazıl’ın cenazesini o yıkadı.”
Yine kitabta, Tavır Dergisi’nin Mayıs 1987 tarihli nüshasından bir nakil yer alıyor. S. Ahmed Arvasî ile konuşan Suat Ak’ın röportajından bir bölümde şöyle diyor Ahmed Arvasî:
- “Ben kendi adıma söyleyeyim, Büyük Doğu’nun davasının ne olduğunu bilerek Büyük Doğucuyum. İslâm âleminin 20. yüzyılda yetiştirdiği ender dâhilerden biri Necib Fazıl’dır. Hatta diyebilirim ki, Türkiye’nin tek Nobel adayı O’dur… Ama hiçbir zaman alamayacak olan da yine O’dur.”
Kitabta, Ahmed Arvasî’nin çeşitli dönemdeki fotoğrafları, kitablarının ilk baskısının kapak resimleri, şahsî eşyalarına ve yaşadığı yerlere dair resimlere yer verilmiş. 
Baskısı olmayan bir kitabın tanıtımını yapıyoruz belki fakatçeşitli zorluklar ve maddi güçlükler içinde, emekli maaşı ile bu eserini yayınlamaya çalışan bu vefakâr “Ahmed Arvasî dostu”na bizim de ufacık bir vefâmız olsun, emeklerinden birilerinin haberi olsun istedik. Kasım ayında ikinci baskısını yapacağını söylemişti bize. Hem eseri hakkında bilgi almak, hem kendisi ile tanışmak isteyenler için irtibat bilgileri:
0533 327 06 97
Bu vesileyle, S. AhmedArvasî’nin “Kendini Arayan İnsan” isimli eserini yeniden hatırlatmış olalım ve henüz okumamış olanlarbakımından, bu önemli eserin, İbda külliyatı okuyucuları için pek çok konuda ufuk açıcı olacağını da belirtelim.

Baran Dergisi 438. Sayı