Spor bir tür oyundur. Oyunun daha spesifik ve katı kurallara bağlanmış hâlidir. Oyun ise baştan sona taklittir. Hayatın taklidi olduğu üzerinde değerlendirmeler muhtelif. Meselâ çocuk, hayata oyun oynayarak hazırlanır. Diğer taraftan, taklid, tahkik için gereklidir. Değilmi ki, “taklid olmadan tahkik olmaz.” Bu çerçevede;

Bir tür taklid olan spor, aynı zamanda bir tür vasıtadır. Dolayısıyla da “amacı kendi dışında olan bir faaliyet”tir. Spor “amacı kendi dışında olan bir faaliyet” olarak değil de, “amacı kendi içinde olan bir faaliyet” olarak algılanırsa eğer, sporun “vasıta” olarak kalması mümkün değildir; spor gayeleşir. Sporun “gaye” olarak belirmesi, muhakkak onun “taklid” keyfiyetini ortadan kaldırır. Burada sorun şu, söz konusu olan “taklid” iyi bir şeyin taklidi ise, tahkiki de iyi olur. Yok eğer kötü bir şeyin taklidi ise, tahkiki de kötü olur.

Kapitalizmin hâkim olduğu günümüz dünyasında spor, (modern spor) piyasa ekonomisi içerinde önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Spor dilinin piyasa ekonomisinin diliyle konuşuluyor olması bunun en bariz göstergesidir. Bugün spor kulüpleri kâr amacı güden şirketler, sporcular işçi, taraftarlar müşteri, spor mekânları ise (stad, salon, vs.) işyeri olarak algılanmaktadır.

Sade bir oyun olmanın çok ötesinde bir yerde konuşlanan spor, basit bir yarış ve müsabaka olmaktan çıkıp ciddi bir piyasa ekonomisi tecrübesine dönüşmüştür. Şike ve benzeri durumlar işte tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Gökçe Giresunlu’nun ifadesiyle, şike endüstrileşmiş sporun tabiî bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.[1] Evet, doğrudur; piyasa ekonomisinin en önemli argümanlarından biri olan kâr ve kazanç, sporda şikenin ortaya çıkmasında en büyük amildir. Ancak şike, yarış ve müsabakanın olduğu hemen her yerde bir şekilde karşımıza çıkmaktadır, çıkabilir. İnsan unsuru!

Şike, Fransızca kökenli (chigué) bir kelimedir. Lûgatte “bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevî bir çıkar karşılığı varılan anlaşma” mânâsında olan şike, modern spor dünyasında dopingden sonra “spor ahlâkı” mevzuu içerisinde yer alan en önemli bahislerdendir.

Şike mevzuu en çok da futbol üzerinden gündeme gelmektedir. Çünkü “kara para” daha ziyade “kitlelerin afyonu” şeklinde tarif edilen futbol üzerinden manipüle edilmektedir. Bugün futbol 500 milyar doları aşkın bir pazar payına sahiptir. Spor mevcut pazar hacmiyle devasa bir endüstriye ulaşmıştır. Reklam gelirleri, sponsorluk anlaşmaları, yayın ihaleleri ve bahs-i müştereklerle bu devasa sektörün pazar hacmi her geçen gün daha da artmaktadır. Bazı futbol kulüplerinin bütçeleri birçok yoksul ülkenin kat kat üzerindedir. Diğer taraftan, müşterek bahis sektörünün bütçesinin 1 trilyon doların üzerinde olduğu ve bunun da dörtte birinin futbol maçları üzerine oynanan bahisler olduğu sözkonusu.

Modern sporda içselleştirilen müşterek bahisler, loto, toto, iddaa ve diğer şans oyunları şikenin temel yapı taşlarıdır, denebilir. Spor kulüplerinin yöneticileri, hakem ve sporcular ise şikenin temel elemanları olarak karşımıza çıkmaktadır.

2005 tarihli TBMM Türk Sporunda Şike ve Şiddet Araştırma Komisyonu’nun “ön hazırlık” raporuna göre Türkiye’de sporda tam beş çeşit şike yapılmaktadır. Bunlar; taraf şikesi, hatır şikesi, hakem şikesi (rüşvet), kazanma amacı gütmeden yapılan şike ve spor dışı unsurların katılması ile yapılan şike şeklinde ifade edilmiştir. Hemen belirtelim ki, TCK’da şike hakkında doğrudan bir kanun maddesi yoktur. Dolayısıyla TCK’ya göre şikenin suç olup olmadığı çok net değildir. Gerçi şikenin suç unsuru olarak değerlendirilmesine imkân veren kanun maddeleri mevcuttur. TCK’da şike ve benzeri durumlar daha ziyade “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak” kapsamında değerlendirilmektedir. Meselâ;

Hâlihazırda kamuoyunu meşgul eden şike soruşturmasında yer alan şüpheliler 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu’nun 11. maddesinde suç sayılan “şike ve teşvik primi” eylemi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde yer alan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma veya örgüte üye olma” eyleminden suçlanmaktadır.

Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatında sporda şike spor ahlâkına mugayır addedilmekte ve “suç” olarak kabul edilmektedir. Söz konusu talimata göre, “hileli ve danışıklı futbol müsabakası yapan, yaptıran kişiler ve aracıları en az bir yıl müsabakadan men cezası veya o kadar süreyle hak mahrumiyeti ve teşekküller Futbol Federasyonu’nca küme düşürme cezasıyla cezalandırılır.”[2]

Danışıklı yarış ve müsabaka yapmak şeklinde tarif edilen şike, müşahhas olarak, hakem, sporcu, spor kulüpleri yöneticileri ve diğer ilgili kişi veya kişilerce belli bir maddi ve manevî menfaat karşılığı yarış ve müsabakanın sonucunu önceden belirleme atraksiyonudur. Şike hadisesinde “prim” ve “teşvik primi” önemli rol oynamaktadır.

Sporda şikenin temel yapı taşlarından biri olan prim, iş hacmiyle bağlantılı olarak, iş yapanı isteklendirip iş hacmini ve verimini arttırmak gayesine matuf olarak, istenen sonuca daha kolay ve çabuk ulaşmak amacıyla muhatabına illegal yollardan verilen para, şeklinde tarif edilmiştir. Teşvik primi ise, maddi ve manevî bir çıkar karşılığı anlaşma ile bir maçın sonucunu değiştirme, danışıklı spor karşılaşması yapma, şeklinde ifade edilmiştir.

Sporda şikenin tarihi çok eskidir. Şikenin tarihini tâ eski Yunan kültürünün olimpik oyunlarına kadar götürmek mümkündür. Orada site-devletler arası rekabette şikenin varlığına şahid olunur. Eski Roma’nın sirk oyunları, özellikle de gladyatör dövüşleri etrafında saray içi ve çevresinde dönen entrikalar şikeyi masum kılacak boyuttadır. Ortaçağ Kıta Avrupası’nın colleziumlarında şövalyelerin oynadıkları turnua oyunları ve özellikle de iki şövalye arasında cereyan eden jut müsabakalarında da şike ve benzeri entrikalar söz konusudur. Bugün Hıristiyan-Yahudi Batı medeniyetinin içinden neş’et etmiş pek çok uluslararası spor organizasyonlarında, meselâ Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (UOK) organize ettiği Yaz ve Kış Olimpiyat Oyunları’nda, Uluslararası Futbol Federasyonu’nun (FIFA) organize ettiği Dünya ve Avrupa Futbol Şampiyonaları’nda ve yine Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun (IAAF) organize ettiği Dünya ve Avrupa Atletizm Şampiyonaları’nda şikenin varlığı hemen herkes tarafından bilinmektedir. Olimpiyatlar, Sahtekârlık ve Mafya isimli eser, uluslararası spor organizasyonlarındaki kirli ilişkileri faş eder.[3] Osmanlı Devleti’nin tasfiye edilmesinden hemen sonra Anadolu topraklarında tatbik edilmeye başlanılan modern sporda da şike hemen hiç kimsenin inkâr etmediği bir gerçekliktir. Bugün şikenin kamuoyunda bu kadar çok yoğun olarak tartışılmasının arkasında farklı sebebler aranabilir, olabilir. Ancak yine de şikenin varlığı inkâr edilemez.

T.C.’de spor, özellikle de modern sporlar kirli ilişkiler üzerine kuruludur. Modern sporların Anadolu topraklarında kendisine hayat bulması kirli ilişkiler neticesinde olmuştur. Modern sporların gönüllü ajanları bir yana, işbirlikçi spor camiası kaç paraya satın alınmıştır acaba? T.C.’nin kuruluş manifestosunun konuşulduğu ve sarhoş kusmuklarıyla bezeli masaların bulunduğu mekânların Batı tipi spor kulüpleri olduğu, bu kulüplerin o gün bu gündür gizli gündemle iş kotardıkları pekâlâ söylenebilir. İhale takipçiliğinden ajan devşirmeye kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren pek çok spor kulübünün tasfiye edilmesi bu ülke insanı açısından aciliyet ifade etmektedir. Ama ondan da önce, bu ülke insanına “insan” olduğunu hatırlatacak ve onun insanca yaşamasını sağlayacak bir sistemin, “Başyücelik” sisteminin gündeme alınması ve insanımıza takdim edilmesi gerekir.

Tekrar şike mevzuuna geri dönecek olursak. İslâm kültür tarihinde şike kelimesine rastlanmamaktadır, Şike kelimesinin ifade ettiği mânâ daha ziyade rüşvet kavramıyla karşılanmaktadır. Rüşvet, lûgatte kanunen bir iş gördürmek gayesi ile vazifeli olan bir kimseye gayr-i meşru olarak verilen para vs., menfaat ve fayda mânâsınadır.

İslâm ahlâkı açısında sporda şike veya rüşvet nasıl bir değerlendirmeye tâbidir? İslâm ahlâkı sadece sporda değil, hayatın bütün iş ve verim sahalarında şike veya rüşveti temelden reddeder. Din büyükleri bu mevzuda şu şekil bir hüküm vermişlerdir:

“Fertlerin ve cemiyetlerin selâmetine, selâmet ve mutluluğuna aykırı olan şeyler, İslâm dininde yasaktır, haramdır. Bunların yapılması, hem dünyaca, hem de ahretçe sorumluluğu gerektirir. Bunlara “günah, masiyet ve ism” denir. Günah olan şeylere razı olmak veya yardım etmek, yerine göre ya haram, ya da mekruh olur. Bu, dinde bir esastır. Meselâ; bir kimse, herhangi bir haksızlığı geçerli kılmak için bir kimseden bir mal alamaz. Bu rüşvettir, haramdır. Onun için bir haksızlığı geçerli kılmak için bir insan bir mal veremez ve böyle bir malın verilmesine aracı da olamaz. Bunlar da yasaktır, haramdır. Çünkü böyle alınması yasak olan bir şeyin, verilmesi de,  verilmesine aracı olunması da haramdır, yasaktır.”[4] 

Allah Resûlü, “Allah rüşvet alana da, rüşvet verene de, bunların arasında rüşvete aracı olana da lanet etsin”, buyurmuşlardır.

“Başyücelik” sisteminde sporun “hakim ruhun uygun bedenine yardımcı” olacağı Üstad Necip Fazıl tarafından kayıt altına alınmıştır.[5] “Hâkim ruh”tan kasdın İslâm olduğu malûmdur. Dolayısıyla, “sporun ruhu”na aykırı uygulamalar olarak kabul edilen sporda şike ve benzeri gayr-i ahlâkî hareketler, “Başyücelik” sisteminde dinî açıdan günah, hukukî açıdan ise ceza gerektirecek suç kapsamında değerlendirilecektir.                                                                                                                                                             


[1] Gökçe Giresunlu, Şike Şike Futbol, Destek Yayınevi, İstanbul, 2011, s.5.

[2] Gökçe Giresunlu, a.g.e., s.5.

[3] Vyv Simson ve Andrew Jenning, Olimpiyatlar Sahtekârlık ve Mafya, (çev: Mehmet Harmancı), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1993.

[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Bilmen Yayınları, İstanbul, 1986. s. 456.

[5] Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, bd Yayınları, İstanbul, 1986, s.343.