“Fikir adamlarının en sıradışı olanları, Eski Yunan filozoflarıdır” diyor Ali Ekmel Bilir, “Sıradışı Fikir Adamları” kitabında. Ve ekliyor: “Zira öncesi bilinmeyen bir biçimde, bir ânda ortaya çıkarlar ve birbirinden ilginç fikirler ileri sürerler.”

Eski Yunan filozofları deyince, Batının ilk fikir adamları denilebilecek en eski filozoflardan bahsediyor yazar. Tales, Zenon, Demokritos gibi az çok bildiklerimizden başka, Hippias, Thrasymakhos, Leukippos gibi felsefeye alaka duymayanların pek de bilmediği felsefecileri de tanıyoruz bu kitapta. Batı Felsefesi’nin 29 filozofunun yer aldığı eserde, “felsefe” ve “fikir” arasında da şöyle bir ayırıma dikkat çekiliyor:

- “Her felsefe fikirdir, fakat her fikir felsefe değildir. Fikrin felsefeye nisbetle daha kapsayıcı ve felsefenin fikre nisbetle daha dar, daha teknik bir anlamı olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla, felsefeye sadece filozofça yaklaşılmaz; felsefeye, felsefenin dar anlamı dışında, herhangi bir bakımdan fikir edinmek için de yaklaşılır. Nitekim bizim burada eski Yunan filozoflarına bakışımız “felsefî” bir bakış değil ama “fikrî” bir bakıştır.”

Gerçekten bu kısaca tanıtılmış felsefecilerin hayat hikâyesini ve fikirlerini okurken, onların felsefenin “temel kavramlarını” nasıl geliştirdiklerini, meselâ, mantıktan, diyalektikten, özden ne anladıklarını, bunların aslî kaynaklarını da öğrenme imkânı buluyorsunuz ki, felsefecilere “fikrî” bakış da bu olsa gerek. Sanki hızlandırılmış bir temel felsefe dersi almış gibi hissediyorsunuz kitabı bitirince. Okurken altını çizdiğim bazı yerleri buraya alıyorum. 


KSENOPHANES’İN ŞİİRİ

Kitaptan öğrendiğimize göre M.Ö. 570 yılında dünyaya gelen Ksenophanes, Sokrat’ı etkileyen filozoflardan biridir. Sokrat gibi tektanrıcı bir anlayışa sahip olan Ksenophanes’in nazım tarzında yazdığı “Tabiat ve Hicivler” adındaki kitabından bir şiire yer veriliyor eserde:

- “hepsini tanrılara yükledi Homeros ve Hesiodos

ne kadar ayıp ve kusur varsa insan gözünde

çalma, zina etme ve yalan söyleme.

fakat fâniler doğar sanıyor tanrıları

ve kendileri gibi şekilleri, sesleri, kıyafetleri olur…

elleri olsaydı öküzlerin, atların ve aslanların

yahut insan gibi iş ve resim yapabilselerdi:

atlar atlara, öküzler öküzlere benzer

sûretler çizer, tanrılar tasavvur ederlerdi.

her biri kendine benzer şekilde…

habeşler kendi tanrılarını basık burunlu ve siyah

trakyalılar gök gözlü ve kızıl saçlı sanmakta (…)

tek bir ilah vardır, bütün tanrılar ve insanlardan yüce

ne şeklen insanlara benzer, ne fikren

mutlak görme, mutlak işitme, mutlak düşünmedir o.” (s. 32)


DİYALEKTİK

Kitapta Heraklit’e “diyalektiğin babası”, Parmanides’e de “mantığın babası” deniliyor. Ve diyalektik meselesinin ülkemizde zor anlaşıldığından bahisle şöyle deniyor:

- “Ülkemizde en zor anlaşılan kavramlardan biridir. Anlatımındaki karışıklığın çou kafa karışıklığından ileri gelir. Oysa diyalektiğin basit bir tarifi vardır: Diyalektik “yürüyen hakikat”tir. Bu anlamda mantıktan ayrılır. Mantık, donmuş ve statik hakikati inceler. Öyleyse diyalektik, yürüyen, dinamik bir mantıktır.

Mantıkla ilişkilendirilmesi, onun da bir tür mantık olmasından ileri gelir. Ama o bir sistem mantığıdır. Sistemli ve kendi içinde tutarlı olarak hakikati araştırmanın bir metodudur. İster tümdengelim, ister tümevarım olsun, her iki usûl içinde de, hakikati bölümlere ayırır, onu en saf, en açık hâle gelesiye sınıflandırır ve ideal hâlde ortaya koymaya çalışır. Sokrat’ın hakikati elde etme metodu olarak kullandığı ve Eflatun’un sözünü ettiği diyalektik budur.” (s. 36)


MAVİ IŞIK

Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri hiç kuşkusuz Sokrates’in anlatıldığı bölüm. Hatta onun son bölümü Mavi Işık başlıklı bölüm. Bilindiği üzere Sokrat bir mavi ışıktan bahseder. İşte o mavi ışığın bir yönüyle anlamını şöyle özetlemiş yazar:

- “Hâsılı, mavi ışık felsefede hikmet davasıdır… Hikmetin olmadığı yerde felsefe de kuru bir laf kalabalığıdır… Hikmetin olduğu yerde de adı felsefe değildir, başka bir şeydir: Hikemiyat!” (s. 85)


İDEALAR

Yazarın dikkat çektiği noktalardan biri de idealar: Bu kelimenin Türkçe’de karşılığı var mı? Şöyle diyor:

- “İdea dilimizde doğrudan karşılığı olmayan bir kavram… Hint-Avrupa dil kökünden geliyor, meselâ Sanskritçe “veda” kelimesiyle akraba; ilim, irfan, şu, bu… Peki ama ne?.. Bizde felsefe mütercimliği –bile- can çekişir bir hâlde olduğu için, anlamakta gittikçe daha fazla güçlük çekiyoruz. Bir taraftan habire dili baltalıyor, geçmişi baltalıyor, Doğuyla olan köprüleri baltalıyor, ondan sonra da fikirlerden bir şeyler anlamayı bekliyoruz!

Efendim “ide”nin dilimizde barıştırabileceği tek kelime “a’yan”dır. Bu kelimede “ide”nin hemen hemen bütün anlamlarının bir görüntüsü vardır. Hatta fazlası da vardır: A’yan; besbelli ve aşikâr olan demektir. Görünendir. Kaynaktır, pınardır. Hani tasavvufta bir kavram vardır, a’yan-ı sabite… İşte o, “ideler âlemi” fikrinin tam muradıdır.” (s. 100)

Sıradışı Fikir Adamları –Öncü 29 Yunan Filozofu-, Ali Ekmel Bilir imzasıyla, Çarpıcı Kitap tarafından yayınlandı. 


İsteme adresi:  HYPERLINK "http://www.kureselkitap.com" www.kureselkitap.com Tel: 0530 941 82 90

Baran Dergisi 395. Sayı...