Geçtiğimiz hafta, dünya tarihinin ABD için felaket olan en önemli devrimci operasyonlarından birinin yıl dönümüydü. Sistemi hedef alan en ehemmiyetli operasyon Aralık 1975’te düzenlenen OPEC baskını, ikincisi ise Şehid Usame bin Ladin tarafından organize edilen 11 Eylül saldırılarıdır. Dünya Ticaret Merkezine ve Pentagon’a uçaklarla düzenlenen saldırıyı Usame’nin öncülüğünde onun örgütü gerçekleştirdi; fakat bu esasında onun fikri değildi. Bu fikrin mucidi Benazir Butto’nun erkek kardeşi Pakistanlı devrimci lider Murtaza Butto’dur. Bundan daha önce de bahsetmiştim, önemli olduğu için tekrarlayayım. Zülfikar Örgütü’nün lideri olan Murtaza Butto, New York çevresindeki üç havalimanından kalkacak olan 707 tipi birkaç yolcu “uçağı” ele geçirmek yahut kiralamak suretiyle bunların ABD’nin Batısında Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a saldırmak için kullanılması fikrini ortaya atmıştı. Yüzlerce uçuşun arasında bunlar dikkat çekmeyecekti, pilotlar ve yardımcı pilotlar ise Pakistanlı olacaktı. Burada en önemli vazife pilot ve yardımcı pilotlara düşmekteydi.

Butto bunu bana 1991 yılının Mart ayında, ABD Irak topraklarını bombalarken söylemişti. Saddam Hüseyin devlet başkanıydı o zaman, Kuveyt meselesinde yanlış bir politika seyretmiş ve tuzağa düşmüştü. Her neyse, 11 Eylül 2001’de yaşananları gördüğümde çok şaşırdım. Ben ve birkaç kişi dışında fazla insanın haberdar olamayacağı bu eylem fikrini Usame bin Ladin’in öğrenmesi ve icra etmesi beni hayrete düşürdü. Benden almamıştı bu bilgiyi, bana ulaşması çok zordu; fakat bu fikrin kendisine iletildiği ve onun da bu eylemi gerçekleştirdiği belliydi. Bu, tarihte emperyalizme karşı yapılan en büyük saldırılardan biriydi.

Ladin bunu hayatıyla ödemeliydi, öldürülmeliydi. Kadın-çocuk demeden çevresindeki herkesle yok edilmeliydi. Onu öldürmek için yüzbinlerce masumun canına kastettiler. Amerikan emperyalizmi işte budur, hiçbir hukuk kaidesine uymak zorunda hissetmez, Amerikan hukukuna dahi riayet etmez. Ben de Amerikan emperyalizmi yüzünden, CIA yüzünden buradayım. Fransızlar CIA’nın direktifleriyle beni burada tutuyorlar. 26 senedir cezaevindeyim ve mücadelemi sürdürüyorum. Pes etmedim ve etmeyeceğim. Cezaevindeki diğer insanlar, sadece mahkûmlar değil, çalışanlar ve müdürler bunu biliyor, bana kibar davranıyorlar. Müdürlerden sadece birisi çok kaba ve saygısız. Sürekli problem çıkarıyor. İyi avukatlarım var, Türkiye’deki kardeşlerim desteğini esirgemiyor, bu süreçte Venezüella’dan ise ekonomik şartlar sebebiyle pek destek alamıyorum. Kardeşim bazen eşiyle birlikte beni görmeye geliyor.

Amerikan emperyalizminin müdahaleleri sebebiyle birçok insan acı çekiyor. Esasında Amerikan halkı çok çalışkan ve dürüsttür; birçok halktan daha çalışkandır. Onlar tamamıyla medyanın manipülasyonu altındalar. Bu saçma sapan birisini dahi Amerikan başkanı seçmelerine sebep olabiliyor. Trump’ın bizim açımızdan tarihteki en iyi Amerikan başkanı olduğunu daha önce de birçok kez söyledim. Trump, oportünist bir adam ve faydası için kızını babası hapiste olan yozlaşmış bir Yahudi ile evlendirdi. Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerini onun üzerinden tanzim etti. Son olarak Bahreyn, İsrail ile anlaştı. Bahreyn, Sünnî bir soylu aile tarafından idare ediliyor. Bu aile İngiliz emperyalizmi tarafından desteklenerek iktidara taşındı. Şimdi ise Amerikalılar ve tabiî ki Suudi Arabistan destekliyor. İsrail’in Bahreyn ile anlaşması gibi hamlelerin İran’a karşı yapıldığını görüyoruz. İran’ı tam anlamıyla desteklemiyorum, aramızda ideolojik farklılıklar var; fakat anti emperyalist bir yönleri var ve bağımsız bir ülke. Doğru tarafta duruyorlar.

Lübnan Hıristiyan Maruni, Şiiler ve Sünnîler arasında, mezhep grupları arasında bölünmüş bir ülke. Bunlar arasında en fazla nüfusa sahip olan, cumhurbaşkanını da içinden çıkaran Hıristiyan Marunîler. Cumhurbaşkanı, Hizbullah tarafından da destekleniyor. Bu ülkeyi de İsrail’e tehdit olamayacak hâle getiriyorlar şimdi.

Bölgede bir diğer güç olarak hâlâ adından söz edebildiğimiz el-Kaide temel olarak doğru konumda dursa da maalesef herkesle düşmanlığı var.

Bu şartlar altında en ehemmiyetli şey direnmek ve hayatta kalmaktır. Milyonlarca insanın direnemediği şartlarda yaşıyoruz. İsrail ve Amerikan emperyalizmi grupların birbirleriyle yaşadığı problemlerden son derece memnun. Çünkü bu onlara diğer bölgelere saldırabilmek için bahane sunuyor. Milyonlarca insanın hayatına son veriyorlar. Filistin’in mukaddes toprakları, Kudüs, Müslüman gibi görünen işbirlikçiler eliyle İsrail’e satıldı. Trump liderliğindeki Amerikan hükümeti Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak süreci başlattı. Trump’ın damadı olan Siyonist Amerikalı Kushner milyonlarca dolarlık kirli oyunlar oynayarak manipülasyonlar yaptı.

İsrail’i destekleyen tüm Araplar, tüm Müslümanlar haindir. Burada Yahudiler hakkında şunu da söyleyeyim: Esasında Yahudilerin hepsi Siyonist değil; fakat II. Dünya Savaşı’nda acı çekenler manipüle edilerek Siyonistleri desteklemeye itildi. Hatta Siyonizm’e ve Filistin işgaline karşı çıkan anti-Siyonist Yahudi yapılanması da vardır. Filistin’de yapılan en ehemmiyetli operasyonlardan biri, bir Alman Yahudisi tarafından gerçekleştirilmişti. Kendisi Komünist Parti üyesi bir anti-Siyonist’ti ve FHKC dış operasyonlar bürosunun gizli bir üyesiydi. Hayfa limanında doğmuştu. Bunları da hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Dünya çapında berbat bir vaziyet ile karşı karşıyayız. Tabiî kaynaklar bakımından en zengin ülkelerden biri olan memleketim Venezüella’da insanlar içme suyu bulamıyor. Yozlaşma, devrimci hükümetin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş halde. Bazı bakanların isimleri rüşvet ve yolsuzlukla anılıyor. Benim burada olmamın da bu meselelerle ve Siyonistlerle çalışan hainlerle alakası var. Benim Venezüella’ya dönüşümü sabote ettiler. Başkan Maduro doğru cephede duruyor; fakat ülkenin harabeye dönmesini engelleyemedi. Ailem dolayısıyla biliyorum, fakir olmayan insanlar dahi büyük zorluklar yaşıyor. Venezüella ihracatçı bir ülkeyken ambargolarla bunun önüne geçtiler, şimdi Venezüella yeniden dışarıya açılmaya, toparlanmaya çalışıyor.

Venezüella’nın yaşadıklarına Küba da muhatap olmuştu. Üstelik Küba çok zengin bir ülke değildi. Uzun yıllar Amerikan emperyalizmine karşı tek başına direndi. Sovyetler Birliği ve KGB tarafından ihanete uğradı. Sovyetler Birliği birçok hata yapmasına rağmen Müslümanlara saygılı davranan bir rejime sahipti. Birlik, içinde farklı milletleri barındırıyordu. Sovyetlerin üst kademe idaresinde ise dürüst olmayan, yozlaşmış insanlar vardı. Soğuk Savaş’ın başlangıç yıllarında Türkiye, bu Sovyetlere karşı NATO’nun bir üyesi hâline geldi. Türkiye’nin bağımsızlığına büyük bir darbe vuruldu. Bugün Türkiye, Doğu Akdeniz’de yeniden bağımsızlık mücadelesi veriyor. Ümid ediyorum Erdoğan’ı öldüremeyecekler; kendisini en iyi şekilde korumalı. Türkiye’nin yeniden bağımsızlığına kavuşması, tabiî kaynaklarını kullanabilmesi gerekiyor. Elbette bunun için Yunanlarla olan problemlerini de çözmesi ve barışı tesis etmesi lazım. Doğu Akdeniz’de bölgenin aslî unsurları olan Türkleri, Arapları ve Yunanları memnun edecek bir harita ortaya çıkmalı. Türkiye yeniden bölgesel bir güç hâline gelerek başta Müslümanlar olmak üzere halkların koruyucusu olmalıdır.

Savaşın kazanılabilmesi için Türkler, Kürtler, Araplar ve diğerleri Siyonizmin ve Amerikan emperyalizminin düşmanı olarak birlikte hareket etmeli. Ümid ediyorum özgür bir Filistin ve Orta Doğu’yu tekrar göreceğiz, Türkiye bölgenin temel gücü hâline gelecek.

Allahü Ekber!

Tercüme: Faruk Hanedar - 12.09.2020

Baran Dergisi 714.Sayı