Bilindiği üzere, 2 Temmuz 1993 yılında, Allah'a ve Resûl'üne iğrenç hakaretlerde bulunan Aziz Nesin ve Alevi saz arkadaşları Sivas'a bir çıkarma yapmış ve hezeyanlarını orada da sürdürmüştü.

Sivas'ın Müslümanları da Aziz Nesin ve Alevi yandaşlarının hakaretlerine tepkisiz kalmamış, Cuma namazından sonra protesto ederek Madımak Oteli'nin önüne gelmişti. Otel perdelerinin atılan molotoflardan tutuşması ve içeride mahsur kalanların dumandan zehirlenerek ölmesi. Ölenler 37 kişi fakat Alevi-Ateist kesimden ölen 33 kişiye sahip çıkıldı. Otelde olan alevi türkücü Arif Sağ'ın kurşunlarıyla öldürülen otel görevlileri Ahmed Alan ve Ahmed Öztürk söz konusu olmadı, ancak o zamanlar çıkan Taraf dergisi verdi bu haberi.

İşi gücü din düşmanlığı olan Aziz Nesin'in peşine takılıp niçin Sivas'a gittikleri ve ondan sonra da Alevilerin "hep biz eziliyoruz!" diye sızlandıkları ayrı bir konu. Biz Aziz Nesin'e verilen tepkiyi o gün de (Taraf dergisinin manşeti “Şanlı Sivas Kıyamı” idi) bugün de savunuyoruz. Zaten Sivas olaylarını dönemin Cumhurbaşkanı S. Demirel “Bu, Cumhuriyete karşı bir kalkışmadır” diyerek ifade etmişti. Provokasyon olup olmaması ve sanki bilinçli adam yakılmış gibi işin bu boyutunu savunmuyoruz. "Kahrolsun Şeriat" naralarının atıldığı o günlerde Müslümanları sindirmeye yönelik Aziz Nesin ve Alevi hempasına tepki konmasının ve ağızlarının payının verilmesini her zaman savunduk ve savunmaya devam edeceğiz. Ölümler ve ateşle yakılarak öldürme gibi eylemler ayrı bir konu. Alevi propagandasına nazaran şunu da belirtelim ki, kitlesel gösteri sonucu çıkan yangında otelde dumandan zehirlenme var, doğrudan öldürmeye yönelik kasıt yok, neticesi buna yol açmış.

Sivas Davası’nda en fazla iddia edilecek suçlama “faili belli olmayan adam öldürme” olabilir; 18 seneye kadar bir ceza söz konusuyken, sonradan “yukarıdan” gelen baskılarla idam cezası veriliyor. Ayrıca, ilk mahkemenin kararında olduğu gibi, ağır tahrik te söz konusu. Bütün Türkiye Aziz Nesin’in söylediklerinden tahrik olurken Sivas’ın tahrik olmaması düşünülemez.

Doğrudan kasıt ise Ankara DGM'nin tamamen siyasi ve kasıtlı davranarak, kitlesel gösteri yapanlara verdiği idam cezası idi. Öyle ki önce mahkeme 15 yıl ceza veriyor, sonra Aleviler ve Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın girişimiyle karar bozulup yeni oluşturulan mahkeme heyetince idam cezasına çevriliyor.

"Sivas'ta 33 can verdik, 33 kişiye idam cezası verilmeli" diyen Alevi intikamına aynen, birebir denk gelecek bir idam kararı verdi Ankara 1 nolu DGM. Önceki heyeti dağıtan Adalet (!) Bakanı Seyfi Oktay HSYK vasıtası ile yeni bir heyet atıyor ve 33 idam cezası geliyor.

Cumhuriyet rejiminin döktüğü Müslüman kanına kitlesel destek veren tek kesim olan Alevilerin, Allahsızlık söz konusu oldu mu her zaman yanında yer aldığı Kemalistler tarafından Dersim gibi katliama da uğrasalar Kemalistlerle birlik olmaktan hiçbir zaman geri kalmadılar. Sivas'a Aziz Nesin'le beraber gitmeleri de bu mânâda görülmeli. Acı ama gerçek, ektiklerini biçtiler.

Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay'ın adliyede Alevi kadrolaşma sonucu birçok Alevi hakim atadığı ve bu Alevi hakimlerin Müslümanlara adaletsiz ve zalimce cezalar verdikleri de mâlum bir gerçek. Sivas davası da bunun bir ispatıdır. Birçok İBDA-C davalarında da bu zulüm görülmüştür. Kemalistler ve Aleviler, Allahsızlık ve dinsizlik temelinde kaşar solcularla her zaman birleşmişler ve Türkiye'nin önünü tıkamışlardır. CHP ve Ergenekon yapılanmalarında da yer almışlardır.

Seyfi Oktay'ın başkan olduğu HSYK tarafından değiştirilen mahkeme üyeleri, ikinci kararında 33 sanığı idam cezasına mahkûm ederken, 4 sanığı 20'şer yıl, 1 sanığı 15 yıl, 27 sanığı 7 yıl 6'şar ay, 2 sanığı 5'er yıl ağır, 1 sanığı ise 2 yıl hapis cezasına çarptırdı. Sivas davasında idam da dâhil ceza alan toplam 68 kişidir.

Sivas sanıkları mağdurdur ve sırf Alevilerin kini için cezalandırılmıştır. Öyle ki polislere tembih edilmiş, "mahkeme salonunda önde oturanları teşhis edin" denilmiştir. Olayı fark eden savunma avukatları sanıkların yerlerini değiştirmişler, bu sefer polisler işin farkında olmadan değişik kişileri teşhis etmişlerdir. Sivas davası yargılamasındaki hukuksuzluklar apaçık ortada iken, yaygaracılığı ile meşhur Alevi kesimin propagandası ile hakikatler ve hukuk ters yüz edilmiştir. Gösteriye katılanlara bile idam cezası verilmekten çekinilmemiştir, hatta gösteride olmayanlara bile ceza verilmiştir. İlk mahkemenin nispeten ılımlı kararı yukarıdan bastırarak değiştirilmiştir.

Allahsız Kemalistlerle kol kola olan Alevilerin propagandası ile Sivas sanıklarını savunan avukatlar bile taciz edilmiş aynı kör mantık ve kinci anlayış İBDA-C davalarını savunan Refah Partili avukatlara karşı da yaygara koparmıştı o zamanlar.

Bu Aleviler (öyle olmayan Aleviler istisnadır), her pisliğe giriyorlar, bir yerleri yanınca da ağlamaktan ortalığı yakıyorlar!

Aziz Nesin'in kayığına binip Sivas'a çıkarma yaptılar ve tahrik ettikleri kalabalıktan başlarına iş gelince ağlaştılar.

Ve en önemlisi de Sivas kıyamından üç gün sonra Başbağlar'da PKK adı altında Alevi militanlar tarafından öldürülen 33 suçsuz müslüman köylülerdir. Bu olay doğrudan kasıtla işlenmiş ve faillerin yakalanmış olmasına rağmen o zamanın CHP idaresi sayesinde şüpheliler adliyenin bir kapısından girip öbür kapısından çıktılar. Ama Sivas davası zanlıları hâlâ sürünmektedir ve işin ilginci 20 sene üzerine hiç yakalanamayan 5 Sivas sanığına kanuni zaman aşımının işlenmesini bile aleviler öyle propaganda ettiler ki, zannedersiniz bütün Sivas sanıkları hiç ceza almamış ve 20 yıldır cezaevinde yatmamışlar gibi. Müslümanlar haklarını aramakta sessiz kalırken (Başbağlar gibi) Alevilerin yaptığı yaygaraya bakın!

Başbağlar katliamında not bırakılıyor,"Sivas'ın intikamını aldık" diye ve sakallı olan bazı Müslümanların yüzü çember şeklinde kurşunla taranmış. Bu zihniyetten her halükârda hesap sorulmalı, bu hain ve pislik zihniyet Anadolu'dan söküp atılmalıdır.

Namuslular, namussuzlar kadar ve hatta onlardan daha cesur olmalıdırlar.

Baran Dergisi 274.Sayı