Dün akşam Amerikan dış işlerinden gelen açıklama bugün resmiyet kazandı ve Amerika 1915 olaylarını resmen “soykırım” olarak tanıdı.

Amerika’nın “soykırım” açıklamasının daha dumanı tüterken, kimliği meçhul bir Türk yetkili çıktı ve Amerika ile Türkiye’nin müttefik ilişkilerinin önemli olduğuna, bu konuların Haziran ayında düzenlenecek NATO toplantısında konuşulacağına dair uluslararası basına açıklamalarda bulundu.

Bu ne demek biliyor musunuz? “Kardeş biz birazdan bütün bulutları toplayacağız, göğü gece çakan şimşeklerle ışıl ışıl, gök gürültüleriyle gümbür gümbür edeceğiz ama siz bu ışık ve ses şovuna bakmayın, yağmayacağız” demek.

Fikirde müphem, aksiyonda açık olmak siyasetin temel şiarıyken, bu açıklamayı yapan Türk sığırı her kimse, onun siyasetten zerre kadar nasibi olmadığı açık. Bunun adı soğukkanlı siyaset yahut itidalli davranmak falan değil, düpedüz mahkûm psikolojidir, sığırlıktır.

Bu açıklamadan sonra ne denebilir ki? Kürecik radar üssü, İncirlik üssü, Amerikan istihbarat ofislerinin kapatılması ve ülkedeki Amerikan misyonlarından ajan faaliyetlerinde bulunanların istenmeyen kimse ilan edilmeleri, buradan yola çıkarak devamında NATO gibi müşterek misyonların kilitlenmesi vs... Ama yok, o gözü çıkasıca yetkili açıklamış, “siz ne yaparsanız yapın, biz size karşı bir reaksiyon göstermeyeceğiz” demiş peşin peşin.

Hepsini geçtim, Türk tarafı bu açıklamadan sonra tamamen sükunete bürünse, hiçbir şey yapamayacak durumdaysa bile en azından sussa ve muhatabını acaba ne oluyor endişesine gark etse olmaz mıydı?

Ama o da yok!

Ruhunu Amerika’ya gönüllü bir şekilde peşkeş çekmiş, bilhassa orada eğitim almış, Amerika’yı hasım değil de tapınılacak bir güç, dost, müttefik şeklinde idealize etmiş her kim varsa bunların devlet bürokrasisinden uzaklaştırılmasının artık güvenlik sorunu halini aldığı görülmüyor mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağlıkçılarla yaptığı iftar sonrasında konu ile alakalı herhangi bir şey konuşmaz ve soru da almazken, adını açıklamayan bu yetkili kimdir ki sürekli olarak Türkiye’nin dış politikasına müdahil olmakta ve takozluk etmektedir.

“Soykırım” bahsine dönecek olursak, dün de bahsettiğimiz üzere, yukarıda bahsi geçen Türk yetkili ile zihnen müşterek İttihatçılar koca imparatorluğu yıkmış ve enkaz altında da Müslüman Türk, Müslüman Kürt ne kadar kalmışsa, senelerdir huzur içinde yaşadığı milleti emperyalistlerin gazıyla sırtından hançerlemeye kalkan Ermeni de bu enkaz altında o kadar kalmıştır.

15 Temmuz’da bu ülkede darbe girişiminde bulunmuş, PKK-PYD ile Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kastetmiş, Türkiye ekonomisine göstere göstere suikast düzenlemiş ve son olarak Türkiye’yi yargılayarak “soykırım” yaptığına dair hüküm vermiş Amerika’nın Türkiye’nin dostu ve müttefiki değil, düşmanı olduğunun anlaşılması için illaki tankla tüfekle Anadolu’yu işgal etmesi mi gerekir?

Unutmadan, tarihi Kızılderililer ile zencilere karşı işlediği insanlık suçları ve soykırım üzerine inşa edilen Amerika’nın, bugün de Afganistan ve Irak başta olmak üzere Müslümanlara karşı sürdürdüğü mezalim ortadayken, Guantanamo’da yaşananlar henüz hafızalarda tazeliğini korurken, “İnsan hakları evrensel palavrasından” beri kendisine biçtiği misyon olarak insan haklarının havariliği rolünü sürdürmeye çalışmak için, “yaşanmaya değer hayat”ın bin yıllık temsilcisi bir milleti “soykırım”la suçlaması ancak komiktir.

Yavuz Beyoğlu