90’larda “polis-mafya-siyaset” üçgeninden sık sık bahsedilirdi. Günümüzde de tekrar bahse konu olacağa benziyor. Sedat Peker-Mehmet Ağar çatışmasıyla birlikte kirli çamaşırlar da ortaya dökülmeye başladı. Uyuşturucu sevkiyatları, tecavüz olayları, emniyet ile yargı arasında açılan ve kapanan dosyalar, hadiselerin içinde doğrudan yer alan milletvekilleri…

Bugün bir video yayınlayan Sedat Peker çarpıcı açıklamalarda bulundu. Pelikan-Ağar ilişkisinin yanı sıra “Kolombiya’da 4,9 ton uyuşturucu ele geçiriliyor, Kolombiya devleti bunun Türkiye’ye gönderileceğini söylüyor; ama Türkiye’de operasyon düzenlenmiyor. Olay savcılığa taşınmıyor”, “Mehmet Ağar’ın oğlu 18 yaşında bir kıza tecavüz etti, kız şikâyette bulunduğunun ertesi günü öldürüldü” gibi ifadeler dikkat çekiyor. Anlayacağınız Batıcı rejimde işler hâlâ bildiğiniz gibi…

“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” ifadesini kendisine paravan yapıp “gücün kadar malı götürürsün” vedevletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışıyla 100 senedir bu milletin emeğini sömürdüler. Amerika'yla, İsrail'le el ele tutuşup şehid analarının yanında timsah gözyaşları döktüler.

Bir kez daha İBDA Mimarı Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “Adımlar” eserinde söylediği noktadayız:

“Bugün rejimin düştüğü hâl, babadan kalan servetini kumarhanelerde, batakhanelerde ve daha bilmem hangi pislik hanelerde tüketen bir serserinin düştüğü hâli andırıyor.”

Batıcı rejim her türlü pisliği üretmeyi sürdürüyor. Uyuşturucu, alkol, fuhuş derken nihayetinde LGBT’nin meşrulaştırılması... Yerinde durdukça her türlü pisliğe meşruiyet kazandırmaya da devam edecektir.

Devletin gücünü kendi gücü zanneden ve bu gücü kendi kin ve ihtirasları için kullanan, her türlü işkenceyi mubah sayan ve iktidara kim gelirse gelsin değişmeyen Batıcı anlayışa sahip bürokrasi nasıl ki geçmişte Müslümanlara işkenceyi maharet saymışsa, ilk fırsatta aynısını yapmaktan imtina etmeyecektir.

Peker’in açıklamaları devam edecektir. Lağım patlamaya devam ettikçe üstüne pislik bulaşanlar zaten lağımdakiler ve lağım çukurunun etrafında gezinen leşler olacaktır.

Son dönemde siyasilerin dilinde “94 ruhu” var. 94’te Türkiye nasıldır? İşte tam olarak mevzu bahis mesele etrafında yaşadıklarımızla bugün gibidir. Çürümüşlük, kokuşmuşluk…

Devlet, siyaset, mafya üçgeninde faili meçhuller, yolsuzluklar, irtica hortladılar(!), MİT-JİTEM ilişkileri, FETÖ'nün örümcek ağı misali yayılması, Müslümanlara hakaretler, küfürler ve işkenceler, gerici-ilerici anırması, şeriat-laiklik tartışmaları, PKK’nın ardı arkası kesilmez saldırıları, karaborsa, besmeleyle genelev açılışları, AB kapısında uşaklık, cuntacı paşaların hükümetlere ayar vermesi, ordunun bilfiil siyasetin içinde olması... Saymakla bitmez. Makyaj dışında değişen bir şey yok değil mi?

Dolayısıyla biz çürümüş 94 ruhunu değil, “ümmetin kurtuluşu”na vesile olan 99 ruhunu istiyoruz.

Batıcı rejim domuzunun alnından vurulduğu o “şanlı ruhu” istiyoruz. Kurtuluş o “ruh”ta…

Haber-Yorum: Hasan Akdağ