Furkan Vakfı’nın 20 Mart Pazar günü Adana’da yaptığı gösteri yürüyüşüne polisin sert müdahalesi Türkiye’nin gündemine yerleşti. Polisin göstericilere karşı orantısız güç kullandığı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından da kabul edildi.

“Alparslan Kuytul'un talimatıyla kaçırıldım, işkence gördüm” diyen Koray Sarısaçlı, çeşitli yayın organlarına verdiği röportajlarda farklı günlerde toplamda yedi milyon dolarlık senet imzalaması karşılığında serbest bırakıldığını söylüyor ve tutuklu bulunan kişilerin isimlerini zikrederek kendisine neler yapıldığını teferruatlı bir şekilde anlatıyor. (Mevzu bahis habere bu linkten ulaşabilirsiniz.)

İlk ifadesinde kendisini kaçıranları tanımadığını söyleyen Koray Sarısaçlı, 9 Kasım'da savcılığa giderek Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı'nın kurucusu Alparslan Kuytul ile vakıf çalışanlarının kendisini kaçırdığı yönünde ifade veriyor.

Kuytul, kaçırılması ve işkence görmesi hadisesinin emrinin bizzat kendisi tarafından verildiğini iddia eden Sarısaçlı’ya bir saatlik bir video ile cevap veriyor. Video boyunca Sarısaçlı’nın para düşkünü bir dolandırıcı olduğunu, bunu kendisinin her zaman bildiğini söyleyen Kuytul, şahsın senelerdir kendisinin yanında olduğunu da belirtirken dolandırıcı olduğunu bildiği birisini niçin senelerce yanında tuttuğu konusunda bir ifade kullanmıyor.

Bir yandan bunları söyleyen Kuytul diğer yandan Sarısaçlı’nın emniyet ve istihbarat tarafından tehdit edildiği için ifade değiştirdiğini, kendilerine “siyah gözlüklüler” tarafından bir kumpas kurulduğunu iddia ediyor ve hatta bir noktada şahsın sonradan değiştiğini de söylüyor.

Sarısaçlı için “Bırakıldıktan sonra buraya on kere geldi.” diyen Kuytul, “Geceleri istihbaratçılar ve polisler evine gelip tehdit etti, ifadesini değiştirmesini istedi.” diyor. Kuytul’un bu iddiası ile yine Sarısaçlı için “Dini imanı para olmuş, çok değişmiş. Rüşvetle işler yapıyor. Rüşvet verdiği için biz şikâyette bulunduk. Adına şirket kurduğu kişileri zor durumda bırakan bir dolandırıcı.” ifadelerini kullanması yukarıdaki iddiasıyla bir tenakuz barındırıyor.

Ve Kuytul’un bu davanın kendisine sıçrama endişesi taşıdığı tavrından ve ifadelerinden rahatlıkla anlaşılabiliyor.

20 Mart Pazar günü de bu 60 günlük süredeki en büyük yürüyüşlerden biri tertiplenirken aynı saat ve noktada HDP’nin nevruz etkinliği olması sebebiyle Kuytul ekibine istedikleri noktaya yürüme izni verilmiyor ve ekranlara yansıyan hadiseler ortaya çıkıyor.

İçişleri Bakanı Soylu da dahil kamuoyunun Kuytulculara karşı orantısız güç kullandığını kabul etmesinin ve müdahalenin eleştirilmesinin ardından Adana Valiliği de bir açıklama yaptı. Valilik açıklamasında Kuytulcuların “izinsiz” gösteri yapması sebebiyle 37 polisin yaralandığını söylerken iki polis memuru hakkında da orantısız güç kullanımı sebebiyle soruşturma başlatıldığını duyurdu.

Valilik açıklamasında şunları söyledi:

Bugün bazı basın yayın organları ile sosyal medya hesaplarında Furkancılara karşı polisin aşırı güç kullandığına dair haberlerin yer alması üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur.

Bugün HDP öncülüğünde yapılan Nevruz kutlamaları kapsamında bir etkinlik düzenlenmiş, aynı tarih ve zamanda bu nevruz etkinliğinin yapıldığı alanın çok yakınında bir yerde herhangi bir izin alınmaksızın Furkancılar tarafından da korsan etkinlik düzenlenmesi için taraftarlarına çağrıda bulunulmuştur.

Yaklaşık 1500-2000 kişilik Furkan grubunun çağrısına uyan şahıslar saat 14.00’te ilimizin 9-10 noktasında toplanarak gruplar halinde yürümek istemişlerdir. Kendilerine bu etkinliğin yasa dışı olduğu ve dağılmaları konusunda yapılan uyarıları dikkate almadan korsan etkinliği yapma konusunda ısrarcı olmuşlardır. Bu grup aylardan beri yasa dışı gösteri yürüyüşü yapmış, gruba her defasında müsamaha gösterilmiş ve hiçbir güç kullanılmamıştır. Ancak son dönemde yapılan eylemler kamu düzenini bozmaya şehirdeki günlük hayatı etkilemeye başlamıştır.

Valiliğin açıklamasından anlaşıldığı üzere, Kuytulcuların uzun süredir eylemlerine devam ediyor olması ve son eylemdeki ısrarcı tavırları, artık emniyetin sabrını taşırmış ve her ne sebeple olursa olsun asla kabul edilemeyecek bu görüntülerin ortaya çıkmasına sebep olmuş.

Eylemin ve polis müdahalesinin hukukî boyutu

Adana’da günlerce yürüyüş yapan Furkan Vakfı üyeleri ile polis arasında çıkan arbedeye ilişkin Mazlumder Başkanı Av. Kaya Kartal ile konuştuk ve kendisine hem eylemin hem de polis müdahalesinin hukukî boyutunu sorduk. Ortaya çıkan görüntülerin vahim olduğunu, ne amaçla toplanılırsa toplansın eyleme bu şekilde müdahale edilemeyeceğini ifade eden Kartal, “Şiddet eylemi olmadığı sürece, yasak maddelerle katılmadıkça toplantı, gösteri yürüyüşleri, izin alınmaksızın yapılabilir. İzin alma gibi bir yükümlülükleri yok. Anayasada açıkça “Herkes herhangi bir izne gerek duymaksızın toplantı, gösteri yürüyüşü yapabilir” deniliyor. İfade özgürlüğü zaten yazarak, çizerek veya bu tür gösterilerle dışa vurulduğunda bir anlam ifade eder. Olayları pervasızca yapılmış bir saldırı olarak görüyoruz. Polislerin intikam duygusuyla vurduğu görüntüler var ortada. Bu baştan sona zaten hukuksuz bir şey. Eylem ne şekilde yapılıyorsa yapılsın kimse bu şekilde bir muameleyi hak etmiyor.” dedi.

Valiliğin açıklamasında bir nevi bizi bunalttılar demeye getirdiğini belirten Kartal, “Bu eylemlerden devlet yahut emniyet rahatsız olabilir ama müsamaha göstermek zorunda. Valilik açıklamasından gözlemlediğim şey bu eylemlerin sürekli yapılması ve tahammül sınırını aşacak noktaya gelmesi... Bütün olayı iki memurun sırtına yıkarak onlar hakkında soruşturma açıldığını ifade etti valilik. Baştan sona kötü yönetilen bir süreç oldu.” ifadelerini kullandı. Olaya sadece memurlar değil amirlerin de dahil edileceği bir soruşturma başlatılması gerektiğini ifade eden Kartal, “Valiliğin açıklaması, olayı küçümseyen, basite indirgeyen ve müdahaleyi meşrulaştıracak bir arka plan içeriyor. Soruşturma makamının işinin başında bu tür beyanda bulunması hukuken problemli.” dedi.

“Gösteri hakkı kullanılamaz hale getirildiğinde toplumların nefes alma imkânı da tamamen ortadan kalkar ve ciddi krizler oluşturur. Bu tür durumlarda devletin daha müsamahakâr olması gerekir. Bu tür şiddet vakaları birbirini besleyecek. Eğer önlemi alınmazsa bir sonraki olaylarda daha pervasızca hareket edecek memurlar. İşkence insanlık suçudur ve işkenceyi besleyen şey de cezasızlık. Bu cezasızlık da artarak devam ediyor. Açık alanlarda bu kadar şiddet uygulayan memurların kapalı mekanlarda nasıl davranacağını kimse kestiremez.” diyen Kartal bu meseleyi yüksek sesle eleştirmek gerektiğini belirtiyor.

Mevzu, adam kaçırma-işkence-gasp üçgeninde bir davanın etrafında dönüyor ve ilk bakışta Koray Sarısaçlı davası, şahsın önceden Kuytul’un kasası olduğunun iddia edilmesi, sonradan ifadesini değiştirmesi ve benzeri yaşananlar sebebiyle kumpas gibi görünürken, Alparslan Kuytul’un çektiği videoda ise bir yandan adamın dolandırıcı olduğunu uzun zamandır bildiğini söylemesi, diğer yandan ise onun hep kendisine çok yakın olduğunu ve sonradan değiştiğini ifade etmesi (şimdi kimileri çıkıp “Hoca belki selamet bulur diye yanında tutmuştur” diyebilir, videoyu seyreden öyle olmadığını anlar.) gibi tenakuzlar kendisinin bu davadan bir şekilde kurtulmak insiyakıyla hareket ettiğini gösteriyor. Belki de şahsın “değişmeye” ve uzaklaşmaya başlaması, Furkan Vakfı ana davasının açılması ve şahsın uzaklaşmak istemesiyle alakalıdır; kimbilir.

Polisin müdahalesine gelirsek, mesele her ne olursa olsun, tüm eylemlere iki ay müsamaha gösterilmiş olsa dahi bu müdahale kabul edilebilir değildir. Av. Kartal’ın da söylediği gibi ivedilikle bu müdahale hakkında kapsamlı bir soruşturma başlatılması ve mesullerinin cezalandırılması icap etmektedir.

Haber-Yorum: Faruk Hanedar