Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Vefatının üzerinden geçen 38 yılı aşkın zamana rağmen üstat, eserleriyle mücadelesiyle dik ve asil duruşuyla bizlere rehberlik etmeyi sürdürüyor. Bu ödüller (Necip Fazıl Ödülleri) aynı zamanda üstadın davasına, mücadelesine, samimiyetle ve sadakatle bağlı kaldığımızın bir göstergesidir." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) 8'incisi düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin ilim, sanat ve kültür hayatına yön veren eserleri bulunan isimlerle 2 yıllık hasretin ardından tekrar bir araya gelmekten memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Geçen sene pandemi sebebiyle Necip Fazıl ödüllerini kazanan isimlerin açıklandığını, ancak ödül tevcih töreninin yapılamadığını hatırlatan Erdoğan, 2014 yılında başlatılan Necip Fazıl Ödüllerinde 8'inci senenin geride kaldığını söyledi.

Bu 8 yıllık süre zarfında Türkiye'nin kültür, sanat ve ilim hayatına önemli katkılar yapan pek çok saygın isme ödüller verildiğini belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu ödüller vesilesiyle kültür ve sanat erbabımızın emeklerini takdir ve taltif ederken ülkemiz ve milletimiz adına şükran borcumuzu da bir nebze olsun ödemeye çalıştık. Alim, sanatçı, şair ve münevverlerin hayattayken kıymetinin bilinmesinin önemini ödül verilen isimlere baktığımızda bugün daha iyi anlıyoruz. 2014 ve 2017 yıllarında bu kürsüde ödül takdim ettiğimiz iki büyük gönül ve fikir insanını maalesef ebedi aleme uğurladık. Necip Fazıl Saygı Ödülü'ne layık görülen Nuri Pakdil ağabeyimiz ile Prof. Dr. Teoman Duralı hocamızı burada rahmetle yad ediyorum. Arkalarında bıraktıkları eserler dolayısıyla biz onların amel defterlerinin kapanmadığına, istifade edenler olduğu müddetçe de kıyamete kadar kapanmayacağına inanıyoruz. Rabbim mekanlarını cennet, makamlarını ali eylesin. Yine bu vesileyle 80 yıllık çileli ömrü boyunca bu ülkenin düşünce ufkunu genişleten, edebiyatında, sanatında ve estetiğinde derin izler bırakan üstat Necip Fazıl'ı da rahmetle, tazimle, hayır dua ile anıyoruz."

"O bir dava insanıydı"

Necip Fazıl'ın izini süren güçlü bir düşünce ve edebiyat damarının bugün de, Türkiye'de ruhları beslemeye devam ettiğini memnuniyetle gördüklerini dile getiren Erdoğan, bu sene 8'incisi verilen Necip Fazıl Ödüllerinin günden güne daha da büyüyen kökleşen, zenginleşen mirasının en müşahhas nişanesi olduğunu ifade etti.

Erdoğan, "Üstat yılmadı. Üstat, korkmadı, korkutulamadı. Çünkü o bir dava insanıydı ve bir dava insanı olarak da hakimler karşısında 'Artık senden bıktık' dedirtircesine o yoluna devam ediyordu. Verdiği cevap çok asildi, 'Siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça bu hana daha çok uğrarım' diyordu. Üstat bu. En basit bir yerde geri vitese takanlardan değildi. Dimdik ayakta yoluna devam edenlerdendi. Vefatının üzerinden geçen 38 yılı aşkın zamana rağmen üstat eserleriyle mücadelesiyle dik ve asil duruşuyla bizlere rehberlik etmeyi sürdürüyor. Bu ödüller aynı zamanda üstadın davasına, mücadelesine, samimiyetle ve sadakatle bağlı kaldığımızın bir göstergesidir. Bu ödüller ayrıca milletimizin ruh kökünü diri ve ayakta tutma çabamızın da timsalidir. Hem Star Medya Yayıncılığın sahiplenmesi hem Kültür Bakanlığımızın desteği hem de jürimizin gayretleri sayesinde Necip Fazıl Ödülleri, kültür sanat dünyamıza yön veren etkinliklerden biri haline gelmiştir. Tabii bu süreç içerisinde de üstadın değerli evlatlarından Mehmet Beye de yine şahsım ve milletim adına çok teşekkür ediyorum." diye konuştu.

"Davası için çalıştı, ter döktü, gerektiğinde bedel ödedi"

Necip Fazıl Kıskürek'in, hayatının hiçbir safhasında kendini sadece bir düşünür olarak görmediğini, fikirle eylemi bir araya getirerek hep düşüncesinin kavgasını verdiğini dile getiren Erdoğan, şunları ifade etti:

"Necip Fazıl, dili kesilmiş, kültür birikimi söndürülmüş, eğitim imkanı elinden alınmış Anadolu insanının eksik olan neyi varsa oraya koşturmuştur. Tiyatro ihtiyacı mı doğmuş, Üstat bunu hemen kendi görevi bilmiş. Piyes, tiyatro eseri yazmıştır. Siyer-i Nebi'ye mi gerek duyulmuş? Üstat oturmuş, onu kaleme almıştır. Tarihi şahsiyetleri savunma ihtiyacı mı dolmuş? Üstat çalışmış, emek vermiş, linç edilme pahasına bir tarihçi titizliğiyle kitap yazmıştır. Dergi çıkarmak gerekiyorsa elini taşın altına koymuş, konferans vermek gerekiyorsa İstanbul'dan başlamış, Anadolu'nun yollarına revan olmuştur. Zaman zaman bana da spikerliğini yapmak nasip olmuştur. İstanbul'da, Ankara'da, Anadolu'da vesaire... Fikir ve yazı hayatının her alanında özgün, nitelikli ve adeta coşkun bir ırmak gibi akan eserler vermiştir. İşte Çile'de, Reis Bey'de, Tohum'da, Ulu Hakan'da, Çöle İnen Nur'da, Büyük Doğu'da, İdeolocya Örgüsü'nde, Sahte Kahramanlar'da, İman ve İslam Atlası'nda ve daha nice eserinde hep bu mücadelenin, bu mesuliyet duygusunun derin izleri vardır. O, doğuyu da batıyı da medeniyet kökleriyle birlikte bilen, yorumlayan bir entelektüel olarak hiçbir zaman fildişi kulesine çekilmedi. Bilakis, gerçek bir aksiyon adamında olması gereken samimiyeti, sahiciliği ve cesaretiyle davası için çalıştı, ter döktü, gerektiğinde bedel ödedi."