Seçim yaklaştıkça Kemalist kesimin başörtüsü tavrı değişiyor ve başörtüsünü destekleyici mesajlar veriliyordu fakat nedense Kemalist yazarlar freni boşalmış kamyon gibi sağa sola çarparcasına kamuda başörtüsünün bir problem haline geleceğini aşikâr eden yazılar kaleme almaya başladı.

İçlerindeki Müslüman nefretini durduramayan Batıcı laikler gayelerinin de ne olduğunu artık belirtmekten kaçınmıyorlar. Hatta başörtüsüne olan göstermelik tavrından dolayı bile Kılıçdaroğlu’nu başörtüsünü destekliyor diye suçluyorlar.

Özellikle “6 yaşındaki çocuğu istismar” iddiaları üzerinden mesele tarikatlara, oradan da direkt İslam’a geldi. 1922’de tümünü denize döktüğümüzü sandığımız Yunan artıkları içlerinde ne kadar kin ve nefret varsa İslâm’a kusmaya başladılar. Tekrar iktidara geldiklerinde -tabiî gelebilirlerse- “tarikatları kapatmak”tan bahsedenlerin aslında hayalinin İstiklal Mahkemeleri’ni tekrar kurmak olduğunu unutmamak lazım.  

Halk Tv’nin köşe yazarlarından Fikret Bila, başörtüsü konusunda yapılan çalışmaların laikliğe aykırı olduğunu belirtiyor. Öğretmenden, yargıca, savcıya, yüksek yargıdan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Emniyet teşkilatına bütün kurumlarda başörtülü-türbanlı kamu görevlileri çalışmaya başlamasından rahatsızlık duyduğunu söylüyor.

Bila, “Bu ifadeye dayanarak yarın çarşaf veya burka giyip üzerine cübbesini geçirip yargıç kürsüsüne oturanlar çıkabilir. Veya yargıç kürsüsünde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, Emniyet teşkilatında, öğretmenler arasında şalvarlı, takkeli, göğüs hizasında sakalıyla erkek kamu görevlilere ortaya çıkabilir.” Derken Türkiye kamu dairelerinin İran’dan farksız olacağını, Türkiye’nin İran gibi olmaya çalıştığını söyleyerek de İran’ın şeriat devleti olduğu iddiasıyla cehaletini fâş ediyor.

Cumhuriyet’in köşe yazarlarından Zülal Kalkandelen ise “Çarşaflı yargıca, sarıklı polise ne diyeceksiniz?” başlıklı yazısında bir dizi anayasa maddesini önümüze dizerek başörtüsünün anayasaya ve laikliğe aykırı olduğunu; Müslümanların başörtüleri sebebiyle kamu hizmetleri açısından ayrıcalık kazanacaklarını ve bunun da eşitlik maddesine de aykırı olduğunu dile getirerek açık açık başörtüsünden, bunun arkasında da Müslümandan rahatsız olduklarını beyan ediyor.

Türban yasaklanmayacaksa, ne anladım ben o Kemalizm'den?

Evet, Kemalist kesim, Kemalist ideolojinin ortaya koyduğu laikliğin ilkelerine göre hareket ediyor. Türkiye’de laiklik demek İslam’ı tamamen reddetmek ve düşmanlık yapmak demek. İslam’ın ve ondan tevarüs eden dil, ahlak, kültür ve tarihin silinmesi demek. Engin Ardıç’ın da “Ne yani, tekelci devlet kapitalizmine dönülmeyecekse... Tek parti diktası kurulmayacaksa... Tek adam yönetimi uygulanmayacaksa... Türban yasaklanmayacaksa... Ne anladım ben o Kemalizm'den? İktidara gelirseniz bunları yapmayacak mısınız? O zaman Kemalist değilsiniz.” dediği gibi, zaten bunları yapmayacaklarsa ne anladık biz laikliğin ilkelerine olan bağlılığından.

Gereken yapılsın!

Gelelim asıl meseleye; madem Batıcı laiklerin kendi ideolojisini-dinini hakkıyla idame ettirebilmesi için yaşadığı coğrafyada Müslümanların hiçbir şekilde dinlerini yaşayamaması, daha doğrusu esaret içinde yaşaması gerekiyor. Evet, Kemalist yazarlar doğru söylüyor, Türkiye’de İslâm’a mutabık her şey laikliğe aykırıdır. O halde gereken yapılsın, bin yıldır bu topraklarda yaşayan Müslümanları 100 yıldır Batıcılığa esir eden laikliğin tüm maddeleri ortadan kaldırılsın. Müslümanlara da Kemalistlere de yapılan bu zulüm son bulsun! Yoksa ömrümüz “Bu laikliğe aykırı, şu aykırı” martavallarını dinlemekle geçecek!