Dostlar, bir Ramazan günü sabah erkenden kalktım. Ailem sahur yorgunluğu üzerinde hala uyuyor. Uyusunlar, biraz da orucu uykuya tuttursunlar bence sakıncası yok. Gazeteleri okumaya koyuldum.

Bu sefer Akit Gazetesi'nden başladım. Refiklerimiz neler yazmışlar, diye merak ettim. Akit CHP’de meydana gelen tecavüz olaylarını ele alıyor. Güya biz okurları, CHP’nin içyüzünü ve riyakâr hallerini ortaya sererek aydınlatmaya çalışıyor. Sanki bu aralar bizimkilerde CHP içinde böylesi tecavüz olayları çıksa da buradan CHP’yi sıkıştırsak havası var. Bu ara bu kardeşlerimiz kendi cenahlarında böylesi kerih bir vakıa olunca karşı tarafın sıkıştırmalarından çok rahatsız olurken, CHP'de olan bir vakıayı onların yüzlerine vurunca hiçbir şey olmamış gibi davranmalarına deli oluyorlar. “Bizim cenah” adına ne yazık. Bu durum dostlarımızın psikolojilerini alt üst ediyor. Oysa ne gereği var onların bu halini bu kadar dert etmeye. Niye yazık biliyor musunuz? Bunlar küfrü tanımıyorlar. Karşı tarafın ısrarla ötekileştirme tavrına misliyle cevap veremiyorlar, “ama siz de…” diye başlayan cümleler kuruyorlar. Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle CHP’nin Anadolu insanının değer yargılarına düşman bir KÜFÜR OCAĞI olduğunu hâlâ idrak edemiyorlar. Hâlâ CHP’yi bu devletin kurucusu olarak addediyorlar.

CHP bu devleti kurarken neyi yıkarak kurdu, Osmanlı Devleti’ni yıkarak bir küfür rejimi inşa ettiğini hiç hesaba katmıyorlar. Ha “Zaten Osmanlı Devleti kendi kendini yıkmıştı.” sözlerinizi duyar gibiyim. Avunmayın ve kendi kendinizi kandırmayın. 

Osmanlı Devleti’ni yıkarak ve reddi mirasta bulunarak kurulan bir devlet bu devlet. Hem de Batılı abilerinden izin alıp onlara bir takım sözler vererek kurulan... Bu sözlerimiz “muhafazakâr Kemalist” Özlem hanımca siyasî iktidarı zor duruma getiren ifadeler olarak algılanabilir. Unutmayın, küfür hakikati bilmeyen değil hakikati gizleyen, örten ve perdeleyen demektir. O yüzden yerleri ebedi cehennem. Küfür ehli bu dünyaya tekrar gelse (ahiret hayatını baş gözüyle görse) yine inkâr eder ve Müslümanlara zulmeder.

Neyse daha sonra da Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan kardeşimizi okudum. O da hemen hemen aynı mevzudan mustarip. Mevzuyu biraz farklı bakış açısıyla ele almış.

İsmail Kılıçarslan yazısında dertleniyor “Biz niye hep defansa çekiliyoruz?” diye soruyor. “Biz niye yapmadığımız bir şeyi karşı tarafa izah etme gereği duyuyoruz. Karşı mahalle bizi yapmadığımız bir suçla itham ederken kendileri aynı suçu defaatle yapınca hiç izah etme gereği duymuyor.” diyor. Vallahi İsmail kardeş doğru söylüyor. İlahiyat kökenli kardeşimiz işi çözmüş. “Bırakın herkes kendi işine baksın.” diyor. Bırakın yılan yılanlığını, aslan da aslanlığını ortaya sersin... Doğa kanunları değil, ilahi kanun bunu gerektiriyor. Herkes fıtratında olanı yapacak. İsmail Kılıçarslan’ın satırlarından benim gibi futbolla ilgili olduğu anlaşılıyor. Mevzu, halkın oldukça ilgili olduğu futbol gibi bir alanın terminolojisiyle izah edilirse zihinlerde daha iyi yer eder. İsmail kardeşim niye defansa çekiliyoruz diyerek tam da bunu yapıyor zannımca. Futbol milyonlarca insanın yatıp kalktığı bir mecra. Ben de bu mecradan kendimi sıyıramamış biriyim. Beşiktaş hastasıyım. Geçen hafta Galatasaray derbisi vardı, yenseydik şampiyonduk. İş zora girdi ve bu haftaya kaldı.

Tayyip Başkan, diğer birçok takımın olduğu gibi bu beyaz Türklerin stadının yapılmasına da oldukça katkı yapmış ve açılışa gitmişti. Cevapları yuhalamak olmuştu. O günkü Başkan Adnan Polat bu kepazelikten duyduğu utançtan ne yapacağını bilememişti. Biliyorsunuz Galatasaray, Galatasaray Liseliler tarafından yönetilir ve bunlar kendilerini Türkiye’nin Batıya açılan kapısı olarak görürler. Bunlar, Tayyip Bey’i yuhalattı. O gün statta olup yuhalayanlara haddini bildirmek istemiştim. Ne yapayım yapım bu. Bir Müslümana yapılan zulme katlanamıyorum. Bu yüzden sık sık üzüntü ve dertlere gark oluyorum.

Olsun, ben mesela Fettoş’un şefaat edeceği, Erbakan’ın da ölünce evine gidip taziyede bulunup Kur’an okuduğu Ecevit, Meclis kürsüsünde Merve Kavakçı hanımın etrafını çevirip, yemin ettirmediği anda da Meclis’te olmak istemiştim. Merve Kavakçı’ya destek olmak, kürsüyü kuşatanları kürsüden uzaklaştırmak istemiştim. Milli Görüş’ün mücahitlerinin, İstanbul’u yapay gemilerle feth edenlerin o mekanda kıllarını kıpırdatmamalarını dert etmiştim. Müslümanların pasifçe durması öküzün trene baktığı gibi olayları seyretmesi, izzet ve şerefini koruyamaması sabaha kadar beni uyutmamıştı.

Evet, bu basit misalden de görüleceği üzere, Tayyip Erdoğan ağzıyla kuş tutsa Beyaz Türkler yuhalar, her fırsatta “siz bizden değilsiniz” der. Ne yaparsanız yapın, sizi övmezler, sizi sevmezler. Onlardan olmadıkça masalarına kurulup “iki tek atmadıkça” sizi asla sevmezler.

Bu hadiselerin üzerinden seneler geçti, Tayyip Başkan hâlâ borç batağına girmiş insanların borçlarını rahat ödemeleri için uğraş veriyor. Ama bu insanlar, halk değil, yanlış anlamayın; bunlar ülkenin zenginleri. Halka 3 kuruş verilirken bunların devlete milyonluk borçlarının faizleri siliniyor. Zira Tayyip Başkan zamanında servetlerine servet kattılar. Lakin Tayyip Başkan ne yapsa yaranamıyor, yuhlanıyor. Bunların olduğu yerde seçim sandığını koyup bir seçim yapıp açsak yüzde doksan beş CHP’ye oy çıkar. “Batılı olmak, medeni olmaktır” iddiası bu sistemin kafalara verdiği en büyük zehir. O yüzden mesela bildiri yayınlayan 103 amiral, CHP HDP’yle yatıp kalksa, Demirtaş’a af için yanıp tutuşsa, seçimde işbirliği yapsa da “rütbeliler” yine de oylarını CHP’ye verirler. Dedim ya Batılı olmak zihinlerine kazınmıştır. Reis Bey en gelişmiş silahlar üretse, dünyanın sayılı gücü yapsa ordumuzu nafile. Onlar kadınla nasıl dans edilir, kadını dansa kaldırırken nasıl sözler söylenir, çatal bıçak nereye konur bunları bilmek, yaşam tarzlarını iliklerine kadar Batılı yapmak derdindedirler. Bunların verdiği havayla elit ve yüksek tabakadan olmanın lezzetiyle yaşama hevesindedirler. Dedesi, ninesi, mahalle arkadaşları, Anadolu'ya dair ne varsa askeriyeden atılmasına vesile olacak şeylerle doludur. Bu dünyadan uzak durmalı ve uzak yaşamalıdırlar. Bayramdan bayrama aramak yeterlidir.

Evet, Tayyip Erdoğan iktidarı döneminde 1994 Çiller zamanında kriz gören, daha sonra 2001 Ecevit dönemi “Anayasa kitapçığı krizi” yaşayan bu insanları, servet üstüne servet katmalarını sağlamasına rağmen kazanamadı. Bu insanların sahip olduğu bankalar kâr üstüne kâr yaptıkları halde Tayyip Erdoğan bunların gönüllerini fethedemedi.

Emin olun hiç birisi 15 Temmuz gecesi meydana inmediler.

O gece, milyonlarca Müslüman Anadolu insanı gibi ben de evladımla külliye önünde ve MİT binası civarında mücadele ederken bu elit tabaka tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu gibi elinde kahve koltukta rahatça Tayyip Başkan devrilsin diye sabaha dek gözleri faltaşı gibi beklemişlerdir. Ben ve oğlum, şehid Halil Kantarcı gönüldaşım gibi dualar içre Anadolu için mücadele ederken, bu Batılı İslâm düşmanları Reis’in ölmesi için Firavunvari dua ettiler.

Sonuçta bu hadise sonrası oğlum askerî okulu kazanıp girmesine rağmen okuldan atıldı. Erhan Afyoncu’nun müdürlüğünü yaptığı okul pırıl pırıl oğlumu okula layık görmedi. Oğlumun okula girmemesi gereken hiçbir adli suçu yoktu. Babası yıllarca bu vatana insan yetiştiren bir öğretmendi. Babasına ve annesine, tıpkı size (Tayyip Başkana) yapıldığı gibi tamamen hukuk dışı muameleler yapılmış, bunlar hiçbir suçtan dolayı ceza almamışlardı.

Reis Bey, öğrencilerimi bir dinleseniz de öğretmenlik neymiş bir anlatsalar, gözleriniz yaşarırdı. İnanıyorum, çünkü siz ağlamasını bilen insansınız. Ağlamasını bilmek ne büyük bir nimet. Gözyaşı ne muazzam bir rahmet.

Üzülmeyin Reis Bey, Anadolu insanının binlercesine yapılan gibi bana ve oğluma yapılanlara da… Biz bir 15 Temmuz daha olsa yine meydanlara çıkarız, neticede hangi maksatla çıktığımız ortada. Abdullah Gül gibi darbenin akamete uğradığı anlaşılınca saatler sonrası hareketi kınamayız. Ahmet Davutoğlu gibi, Ali Babacan gibi meçhul yerlerde dolaşmayız. Evim size yakın, alimallah külliyenin yanında biteriz. Biz gittiğimizde yine Şentepe’den velilerimi görürüm. Yine eski markalı arabalara rast gelirim. Olsun 4×4 jeepler niye yok demem. Onlar olay olduktan, hadiseler bittikten sonra, biz zaferi kazandıktan sonra gelirler ve hep varmış gibi hareket edip yüzleri kızarmadan kahramanlık payelerini yine alırlar, diye dert etmem. O gece varoşların insanı ve Rabbim bana yeter de artar. Bu insanlarla, oğlumla birlikte, gönüldaşlarımla beraber göğsümüzü dîni mübîni İslâm ve memleket için hiç çekinmeden siper ederiz. Şehid olamazsak yine köşemize çekilir bekleriz. Bir yandan kahramanlık payesi için yarışan münafıkların bir bir makam mevki kapmasını seyrederiz, değil mi? Seyreder miyiz acaba?

Bunları zamanı ve zemini geldikçe, Rabbim bana nefes verdikçe bir bir anlatacağım. Siz siz olun başkalarının zaaflarından güç almadan, önce Müslüman olun ve biz Müslümanlara Müslüman olmayı öğretin. Önce fert fert onun manasını şahsımızda tecelli ettirelim. Unutmayalım, zorlukta yaşanan imtihandan çok zenginlik ve bolluktaki imtihan zordur. Biz Müslüman olursak, adaletin ve medeniyetin ne olduğunu gösterirsek her şey kendiliğinden gelir. Biz Allah ve Resûlü’nün ahlakıyla ahlaklanırsak kültürel iktidar da, her türlü iktidar da bizim olur. Unutmayın, CHP tecavüzlerini hangi iktidar döneminde yapıyor. İktidar, eğer iktidar ise mikrobu yaşatmayacak. İktidar hâkim olduğu yerdeki her türlü kötülükten sorumludur. Eee, 20 yılın ardından “hâlâ iktidar değiliz” lâfı söyleniyorsa, ortada büyükten daha katmerli bir problem var demektir.

Başkalarının zaaflarıyla uğraşmaktan daha çok yapacağımız güzellikleri artırma yoluna gidelim.

Görüş: Bahattin Yeşiloğlu