“Demokrasi”nin maskesi düşüp insanların bu sisteme olan inancı azaldıkça seçimlere katılım oranında da düşüşler yaşanıyor. Buna mukabil Türkiye gibi ülkelerde ise seçimlere katılım yüksek düzeyde gerçekleşiyor. The Conversation’da Laura Hood imzasıyla yayımlanan ve Demokrasinin krizi ile birlikte memleketimizdeki vaziyeti de izah etme yönünde küçük de olsa bir argüman sunan bu makale Abdulkerim Kiracı tarafından tercüme edildi.

Dünyada 1960'ların sonlarında meclis veya cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenleyen herhangi bir demokratik ülke, vatandaşlarının yaklaşık yüzde 77'sinin oy kullanmasını beklerdi. Ancak bu günlerde, yüzde 67 gibi düşük rakamları görmek mümkün oldu.

Araştırmalar, düşük katılımın demokrasi için kötü olduğunu gösteriyor. Bu genellikle sosyoekonomik açıdan yetersiz vatandaşların daha az oy vermesi ve bunun sonucunda kamu politikalarının zenginlere fayda sağlaması anlamına gelir. Kendilerini kamuoyu baskısından uzak hisseden politikacılar, halkın ihtiyaçlarına kulaklarını tıkarlar. Hükümetler, topluma hizmet eden genel kamu politikalarını formüle etmek yerine, temel destekçilerine sağlanan faydaları daha kolay hedefleyebilirler.

Bu düşüş, seçimlere katılımın artacağı düşünülen bir zeminde gerçekleşti. 1960'lardan bu yana eğitimli nüfus artması ve seçim sonuçlarının yakınlaşmasının seçmenleri harekete geçireceği düşünülüyordu.

Araştırmacılar düşüş için çeşitli hipotezler sundular. Bazıları siyasi memnuniyetsizliğin arttığını ve bu nedenle insanların oy kullanmaktan uzak kaldığı düşünüyor. Diğerleri ise ekonomik küreselleşmeye işaret ederek, milli hükümetlerin daha az güce sahip olmaları nedeniyle seçimlerin etkisinin daha düşük olduğunu ve insanların katılımının bir anlamı olmayacağını öne sürüyorlar. Tüm bu hipotezleri, 1.421 ulusal ve yüksek kaliteli seçim sonrası anketlerden elde edilen 314.071 bireysel gözlem sonucunda, seçimlere katılım ile alakalı bugüne kadarki en kapsamlı araştırmayı yaptık.

Kuşak değişimi

İstatistikî analizimiz yukarıda ifade edilen popüler açıklamaların birçoğuna destek bulamadı. Bunun yerine, iki ana sebep belirledik. Birincisi, ekonomik kalkınmadan kaynaklanan bir kuşak değişimidir. Daha varlıklı toplumlarda doğan insanlar, oy kullanmak gibi katılımcı değerlere daha az kıymet veriyor. Ülkeler belirli bir ekonomik zenginlik seviyesine ulaştığında, yeni nesiller yetkililere daha az saygılı hale gelir ve oy vermeyi bir vatandaşlık görevi olarak kavramsallaştırma ihtimali daha düşüktür. Bu refah içerisinde büyüyen yeni nesil bir önceki nesillere kıyasla daha seyrek sandık başına gidiyorlar. Bu şekilde eski nesil gidip yeni neslin yerini alması gereken durumun aksine, yeni nesil sandıklara gitmemesi, seçmen sayısındaki düşüşünün yüzde 56'sını oluşturuyor.

Düşüşün yüzde 21'inin sebebi olan diğer ana etken ise seçim sayısındaki artış. Seçimler daha sık olduğunda, seçmen yorgunluğu başlar. Avrupa'da 1960'lardan bu yana seçmeli kurum sayısı yüzde 34 arttı. Bu Avrupa entegrasyonu, devletin yerelleşmesi, doğrudan demokrasinin sıkça kullanılması ve doğrudan seçilmiş cumhurbaşkanlarının getirilmesi gibi kurumsal reformlar neden oldu. Seçmenlerden Fransa'daki gibi yılda yaklaşık iki kez oy kullanmaları istenirse, bazıları bıkacak ve oy kullanma noktasında isteksiz olacaktır.

Daha fazla düşmek mi?

Sorunun nesle bağlı doğası, katılımın düşmeye devam edebileceğini gösteriyor. Ama yine de bu kaçınılmaz değil. Yeni nesiller ortalama olarak eski nesillerden daha az oy kullanırken, özellikle birçok şeyin tehlikede göründüğü kutuplaşma durumlarında seferber oluyorlar. Örneğin, ABD'de Kasım 2020'de yapılan ve tartışmalı görevdeki Donald Trump'ın yeniden seçilmek istediği en son başkanlık seçimi, ABD'de 120 yılın en yüksek seçmen katılımını sağladı.

Yeni nesillerin derinden önemsediği kültür ve çevre meselelerinin artan etkisi, aynı şekilde katılımdaki bazı kuşak merkezli düşüşleri de dengeleyebilir.

Kamu otoriteleri, vatandaşların oy verme kabinine çağrılma sayısını azaltarak da yardımcı olabilir. Bu, seçim takvimlerini yeniden düzenleyerek ve aynı gün farklı seçim türlerini birleştirerek vatandaşların haklarını azaltmadan sağlanabilir.

www.theconversation.com