İnanmayan, üstüne üstlük inanmadığı din ve o dinin müntesibleri hakkında en ağır lâfları etmekten çekinmeyen, dilimizde ruh köklerimizin kaynağı olan İslâm’ı hatırlatan harf ve kelimeleri bile değiştiren, İslâm’a uygun kılık kıyafeti yasak eden, içtimâî düzenin kaynağı olan kanunları Batılı kanunlarla değiştiren ve bunlara rıza göstermeyen samimi Müslümanları yargısız bir şekilde infaz etmekten çekinmeyen bir herif, camide, Cuma hutbesine ancak nasıl konu olur siz biliyor musunuz?

Bir kısım insan gerçekten de bilmiyor, çünkü 5816 sayılı kanun dolayısıyla Türkiye’de hakikatler bağlı, yalanlar serbest.

Başka bir kesim çok iyi biliyor ve bu yüzden bütün bir memleketi ve milleti kendilerine istismar sahası olarak sunan düzenin banisine Cuma hutbesinde yer verilmemesini kendisinin varlığına tehdit olarak gördüğü için kıyameti kopartıyor.

Peki ya kendisini “Müslüman, muhafazakâr” olarak tanımlayan siyasîler ile köşe yazarlarının durumuna ne demeli? Biraz klişe olacak ama bunlar neyi muhafaza etmeye çalıştıklarının şuurundalar mı? Şuurundalar elbet. Onlar, senelerdir milletin iliğini sömürenlerin önlerine attığı yağlı kemiği, bu kemiği önlerine düşüren oligarşik düzeni muhafaza etmeye çalışıyorlar. Bu sebeble de ortalığı velveleye veriyorlar.

Meselâ biri çıkıp diyor ki, “Cuma hutbesinde Atatürk anılmayacaksa, o zaman 30 Ağustos da anılmasın.” Yok ya, biz Allah rızası için savaşacağız, şehit olacağız ve sonra birileri emperyalistlerin çıkardığı çizmeyi ayağına geçirip, işgalciden beter bir düzen tesis ettiği için şehitlerimizi unutacağız öyle mi? 30 Ağustos’un iliğine kemiğine kadar işlemiş dediğiniz kurmay, Yunan Ankara Polatlı’ya dayandığında çevresiyle beraber evvelâ Kayseri’ye çekilmenin ve akabinde Rusya’ya kaçmanın hesablarını yapıyordu. Bunu da yazsana.

Bir diğeri, CHP sözcüsünün Ak Parti’ye Cuma Hutbesi üzerinden yüklenmesi üzerine çıkıyor ve 30 Ağustostaki hutbede adı geçmedi ama bakın Çanakkale ile alâkalı okunan duâda ondan nasıl da bahsetmiştik diye adeta savunmasını veriyor. 17 senedir iktidarda olan siyasî parti sözcüsü, hakikatleri dillendirip, hasmını o lâfları ettiğine pişman edeceğine ve hakikatleri tüm Türkiye’ye haykıracağına, müdürün karşısındaki ezik öğrenci gibi eli ayağı birbirine dolaşıyor.

Başka biri çıkıyor ve malûm zâtın Cuma hutbesinde yer almasının ne sakıncası var ki diyor. Adamın kendisinin cami ile alâkası yokken, hattâ bugün yaşasa “benim Cuma hutbesinde ne işim var siz geri zekâlı mısınız?” diyecek adamı tutup tutup camiye sokmaya çalışmak ya akıl hastalığıdır yahut onun da diyeceği gibi geri zekâlılıktır.

Bir diğer taraftan, Sözcü Gazetesinin, Kemalist olanları bile bir kez daha iğdiş edebilmenin sırrına ermiş olan manevi veled-i zinası Yılmaz Özdil diyor ki, “Kadir geceleri oruç tutardı.” Çüş… “Ramazan ayında da hacca giderdi.” de de tam olsun.

Genç İmam Hatipliler Derneği Genel Başkanı Muhammet Samet Akkaya, “Bir beldede verilen Cuma hutbesi o beldenin Müslümanlarını birleştirmiyor, ayrıştırıyor ve insanları camilerimizden uzak tutuyorsa o hutbenin hükmünü sorgulamamız gerekir” diyor. İnsan merak etmiyor değil, “siz, hangi dinin genç imam hatipliler derneğisiniz?” diye.
***
Kemalist düzen ile eşgüdüm hâlinde kurgulanan oligarşik düzen unsurları, bu düzenden mama yiyen statükocu ve geri zekâlıların böğürtülerini bir kenara bırakalım da, asıl soruyu soralım: Kurulduğu günden beri Anadolu’dan İslâm’ın kökünü kazımaya azmetmiş Kemalist rejim ve Kemalistler, kendilerini ve atalarını inkâr edercesine bir şehvetle İslâm’da, Yasin-i Şerif’te, camide, türbede ne arıyorlar?
***
15 Temmuz’da FETÖ projesi çöktüğü ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için kriter %50+1 olduğundan beri Türkiye’de yeni bir projenin tezgâhlandığını daha evvel de ifâde etmiştik. CHP, HDP, İP ve Saadet’i bir araya getirip, bir de bugünlerde Ak Parti içindeki ayrık otlarını da bu demete ekleyip, yapılmaya çalışılan “aranjman” projesi.

Artık içerideki kuyrukçular da dışarıdaki efendileri de çok iyi biliyor ki, İslâm’a alenen karşı olmak suretiyle Anadolu’da hüküm sürebilmenin imkânı kalmamıştır. Şimdilerde bu şiâra göre bir yandan siyasetin uç noktalarını bir arada tasnif ederken, diğer taraftan vasat proje adamlar eliyle bu tasnifin merkezini teşekkül eden CHP’ye format atmaya çalışıyorlar. Dünün kuduz Kemalist siyasetçi tiplemesi her geçen gün CHP’den ayıklanırken, onların yerine ılık ılık tipler devşiriliyor. Bunlar bir yandan rezil adlî vakıalar üzerinden İslâm’a itibar suikastı denerken, diğer taraftan da Müslümanlara çiçek dağıtıp gönül kazanmaya bakıyorlar. Vasat proje adamı İmamoğlu ile yaşadıkları İstanbul tecrübesi, iştahlarını kabartıyor.

Neresinden bakarsak bakalım, tutacak yeri olmayan, FETÖ’den de beter vıcık vıcık bir takiyye dönemine girmiş bulunuyoruz.

Tüm bu yaşananlar ayrıca göstermektedir ki, İslâm’a karşı Pozitivist/maneviyat düşmanı, ama kendi içinde “mistik ve ilahlaştırıcı”, kafasız ve köksüz bir Kemalizm masalıyla değil Türkiye’nin, sıradan bir kabilenin bile meselelerine çözüm getirilemez. Kemalizm’in fikir babası CHP, efendileri tarafından bu gerçekle ile yüzleştirilmiş ve buna göre hareket ederken, “kütük kafalı” Kemalistler de kendileri için acı olan bu gerçeği artık kabul etseler, iyi ederler. 
***
CHP’yi bu yeni dizayna iten ve onu bugün çevresindekilerle kucaklaştıran zamanın ruhunu doğru okumak gerek. Batılı ve onun içerideki kuyrukçusu, bugüne kadarki bütün projeleri iflâs ettiği için bugün bu yola tevessül etmek zorunda kaldı. Türkiye’de CHP kendi varlık sebebini inkâr etmek bahasına Müslümanlara oynamak suretiyle oy devşirmeye bakıyorsa, bu rezil düzene şimdiden geçmiş olsun.

Burada asıl sorun kendisini Müslüman olarak tanımlayanlarda bize kalırsa. Allah ve Resûlü’nün düşmanı rejim beyaz bayrağını çekmiş, Müslümanların yedeğinde siyaset yapmaya ve düzenini muhafaza etmeye çalışırken, hasmını bir tekmede denize itip gebertmek yerine, “aman o da yanımızda takılsın işte” diyen muvazaacı kafa var ya, işte bu sürecin sonunda muvaffak olacak olan kim olursa olsun her hâl ve kârda kaybetmeye mahkûm olacaktır.
***
1441 senesinde girdiğimiz bugünlerde, hadiselerin cereyan edişindeki sürate aldanmadan zamanın ruhunu doğru okumak zorundayız. Kuru gürültü ve kaldırılan toza dumana kanmadan, Müslümanın, Anadolu’daki inisiyatifin artık kendisinin eline geçtiğinin şuuruna ermesi gerekmektedir. Şu saatten sonra değil karşı taraf, bu taraftan gözükenler bile takozluk etmeye kalkarlarsa, ayaklar altında ezildikleriyle kalacaklarını şimdiden bilsinler.

Şu sıralar yeni düzenlemeler yapmaya hazırlananlar da, değişiklikleri burada bahsettiğimiz hususları göz önünde bulundurarak yapsınlar ki, sonra pişman olmasınlar.


Baran Dergisi 660. Sayı