İnsan Hakları, İnsanlığa Karşı Suçlar, Hukuk Devleti, Demokrasi ve bunun gibi kavramları emperyalist devletlerin yüce değerler olarak lanse edip diğer ülkelere müdahale aracı olarak kullandığı görülmektedir. Emperyalist devletlerin işine gelmediği zaman katliamlara ses çıkarılmıyor, bilakis kendileri yapıyorlar.

Türkiye’nin İnsan Hakları bahanesiyle Suriye’ye karışması tamamen ABD güdümünde bir tavırdır. Irak’ta 2 milyon insan katledilirken ABD’ye karşı İnsan Hakları diye niye karşı durulmadı? Keza Afganistan’da, Libya’da NATO ve Amerika’nın katliamları İnsan Haklarına uygun mu?

Türkiye, Suriye’ye müdahale edemez, ederse İran’ı karşısında bulur. Zaten Türkiye’yi dürtükleyen âmil İnsan Hakları filan değil ABD baskısıdır. ABD, Suriye’ye müdahale edemezse Türkiye hiç birşey yapamaz. Bunu Suriye’de biliyor Türkiye’de biliyor. Bütün bu İnsan Hakları yaygaraları Suriye rejimine karşı baskı oluşturmak ve bu arada Batıcı-demokratik bir rejim kurmak için. Emperyalistler bizi de İnsan Hakları diye saflarına çekmek istiyorlar.

ABD ise Suriye’ye askerî müdahale yapamaz. Hem bölge, hem ABD’nin şartları buna müsait değil. Bunu Suriye biliyor. Türkiye’deki ferasetsiz idareciler biliyor mu bilmiyorum?


ABD ve Batı’nın amacı Suriye’yi istikrarsızlığa sürüklemek ve Batı’ya muhtaç hale getirmek… Ve içerideki işbirlikçilerle yandaş yönetim kurmak…

İslâm Ülkeleri Konferansı çok halim selim, bu kadar katliam oluyor, ABD aleyhine bir rapor bile hazırlanamıyor.
 

Afrika’yı 200 yıldır sömüren Batı emperyalizmi, Afrika’da bugünkü açlığında sorumlusu. En kötüsü Afrikalıların benliklerini-şuurlarını aldılar, kendi kendilerini idare edemez ve köle ruhlu insanlara çevirdiler. Batı sömürgesine direnen Libya, Somali gibi ülkelere ise saldırdılar. En son Libya’ya saldırıyor Haçlı sürüsü. Ki Libya, Afrikalılarda özgürlük bilincinin uyanmasında etkili olmuş bir ülke. Afrika halklarında antiemperyalist bilinç uyandırmış bir ülkedir Ömer Muhtarın Libyası.

Kaddafi’de bu gelenekten gelerek askerî darbe yapmıştır, Kıbrıs savaşında canla başla bize yardım etmiştir Kaddafî; şimdi de Batıcı isyancılara ve NATO’ya karşı savaşmaktadır.

Batı’nın zenginleşme ve refah içindeki hayat tarzına göre dünyanın geri kalanı talan edilecek mekanlardır. Teknolojik üstünlükleri onlara bu hakkı veriyor, fakat bu silah kendilerine bomba olarak döndüğünde şaşırıyorlar. 11 Eylül saldırıları ABD’de önemli kırılmaya yol açtı ve bunu atlatmak için yaptıkları da ABD’nin başını yeni belalara soktu. ABD ekonomik krizden de bir türlü kurtulamıyor. Bunda mücahidlerin direnişinin payı büyük. Dünyadaki pastadaki daralma da ekonomik krizlerde etkili.

Artık, dünya ABD’nin patronluğunda bir ekonomik düzeni kaldıramıyor ve her yerde isyanlar baş gösteriyor. Kimi isyanlar Batı tarafından yönlendirilse bile, ABD’nin Yeni Dünya Düzeni’nin yürümeyeceği görülüyor. Fakat hâlâ ABD’nin dengi yok ve dünyada pastayı dağıtan ABD; domuz aldığı yaralardan sarsılıyor ama hâlâ mısır tarlalarını talan ediyor. Fakat görülen o ki hem siyasî, hem ahlakî ve hem ekonomik olarak kapitalist sistemin sonuna gelindi ve askerî olarak da sona erdirilmesi gerekmektedir.

Antiemperyalist Yeni Dünya Düzeninin tartışmaları da olacaktır ve bu sancı da çekilecektir. Fakat bu sancı sonucunda hayırlı doğumlar olacağı da kuvvetle muhtemeldir.

Çözümü Batı paradigmalarının içinde arayanların yeniliklere kapalı olduklarını ve Batının kritiğini de yapmış yepyeni bir ideoloji olan BD-İBDA dünya görüşüne yabancı kaldıklarını belirtmeliyiz.

Artık tartışılacak olan Batı’dan gelen fikirler değil, yüzdeyüz yerli olan ve köklerimize bağlı BD-İBDA ideolojinin ekonomik, siyasî, ahlakî çözümleridir. Yalancıktan Osmanlı edebiyatı ile de bu iş olmaz, Necip Fazıl’ın Başyücelik sistemi.

İnsana, emeğe, adil paylaşıma, özgürlüklere ve insanı dışlamayan bir nizama duyulan ihtiyaç ve hasret ne kadar kuvvetli ise gerçekleşmesi de o kadar yakındır.

Çalkantılar içinde çok hızlı değişimlere doğru akan dünyada görülen o ki, büyük hesaplaşma ve iyi günler yakındır.

Artık her şey -hatta ataletimiz bile- böyle gitmeyeceğini ve büyük değişim ve hesaplaşmanın içine kaçınılmaz olarak gireceğimizi ihtar ediyor. Büyük hesaplaşmaya psikolojik ve fizyolojik olarak hazır olanlar, en doğru olanı yapan başı dik insanlardır. Onurlu duruşlarıyla hem kendilerine, hem ülkelerine kazanç sağlayanlara ancak saygı duyulur.

Artık yeni inşa yolunda gerekenler yapacak devrimci-inkılapçı insanlara ihtiyaç vardır. Statükodan yana, batı kafasındaki veya geleneksel anlayıştaki insanlarla bu işler yürümeyecektir.

Yeni çağın gençleri, statükonun çağdaş masallarını ayaklarının altında çiğnerken şimdi uzak durduğu yepyeni devrim fikirleriyle de tanışacak ve belki de kaynaşacaktır.

Yeni çağın ihtiyacı yeni bir sistemin her şeyden kopuk ve düşünceden uzak duran gençlikle arasında bıçak sırtı var.

Tarihin akışının nereye doğru kıvrılacağı ve bu kör akışı kim veya kimlerin tersine çevireceğini yaşarak göreceğiz. Fakat Necip Fazıl’ın sözünün hakkını verenler tarihi de belirleyen kahramanlar olacaktır: “Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni/ sabredin gelecektir, solmaz pörsümez Yeni!”

Aylık Dergisi 84. Sayı