Tarım stratejik sektör; fakat enerji açığı daha popüler gö­rüldüğü için, tarım arazileri enerjiye kurban edilmekte...
Türk Tarımı’nın 3 problemi şöyle ifade ediliyor:
1-Örgütlenme
2-Ölçek
3-Entegrasyon
Örgütlenme sorunu için TOBİ’ler kuruldu. TOBİ: Tarımsal orta ve bü­yük işletme demek.
Mevcut çiftçinin ancak geçimini sağlaması değil, çiftçiler birleşerek az maliyetle, modem teknoloji ile katma değerli üretim ve ihracât yapması he­defleniyor.
Ürünün elde kalmaması için ölçek plânlaması.
Toprağın verimli kullanılması.
Entegrasyon: Tarımsal üretimle tarımsal sanayinin birleştirilmesidir. AR-GE ve finansman dahil, bu birleş­tirmeyi TOBÎ sağlamak istiyor. TOBİ ile küçük işletmeleri büyük hâle ge­tirmek, katma değeri arttırmak amaç­lanıyor.
Ülke ve dünya açısından bu yıl, domates mi üretmek daha kârlı, patlı­can mı? Ürünün elde kalmaması ve ülkeye katma değer getirmesi mesele­si.
“Tarım elden gidiyor!” deniyor.
Çare ne?
Üreticisine kazandıran, kendi ken­dine yeten ve artan üretim?..
Fındık üreteceğine, sadece fındık­tan mamul ürünler üretmek?
Üreticide 1 lira olan mal, tüketici­ye 5 lira olarak niye ulaşıyor?
“Daha mekanize, daha modem, daha kazanan çiftçiyi hedeflemek?”
Böyle diyor, bir TV programında (SKY Türk-Fahri Ateşe), Ziraat Ban­kası Gen. Md. Yardımcısı. Fakat tarı­mın. kapitalistleşmesi ve çiftçinin ka­pitalist sistemin bir parçası olması tehlikesine de düşmeden bunları yap­mak gerekiyor. Yoksa, kapitalist sis­temle entegrasyona giren bir tarım sa­nayii, bizim olmaktan çıkacağı gibi, hem maddî hem stratejik konumunu kaybeder.
Tarım bunun için öldürüldü!
Tekrar canlandırırken, kendi ken­dini kurtarma ve ülke kalkınmasına hizmet etme amacı güdülmeli.
İç ve dış tuzaklara düşmeden.
Entegrasyonu, uluslararası kapita­list sermaye ile entegrasyona döndürmemeli.
“Kredi lazımdı, dünya ile bütünleşmeliyiz” masalları ile sömürülmemeliyiz.
“Çiftçi, malî politikayı, millî kal­kınmayı, millî ekonomiyi, tarım ve üretim politikasını ne bilir?” deniyor.
“Saldım çayıra, Mevlâm kayıra anlayışı ile olmaz” deniyor.
Çok doğru bunlar.
AR-GE gibi, fınansal açıdan çift­çilerin güçlerini birleştirmeleri gerek­li; çiftçimiz ve ülkemiz açısından iyi olan budur.
Sübvansiyon krediler-teşvik kre­dileri, millî kalkınma için olmalı.
Halk Bankası ne kadar önemliyse, Ziraat Bankası da bu açıdan o kadar önemli.
Üretim gücü yüksek ülke, caydırı­cı ülke demektir.
Çalışma heyecanını yitirmemiş, genç ülke...
Meslek Edindirme Kurslarına ve­rilen destek bu noktada önemli.
Tarım istihdamında son beş yıldır 10 puanlık düşüş var, tarımdan gelen gizli işsizler kente geldiğinde ne yapı­yor?
Toplumun ve ülkenin imkânları birçok bakımdan yeterli iken “herke­se iş ve aş” şartını yerine getiremeyen düzen ve iktidar, vazifesini yapmıyor demektir.
Tarımda teknoloji ve teknolojide dışa bağımlılık... Biyo-teknoloji genlerle oynanması, kimyasal ilaçlar, sunî gübre, teknolojinin doğurduğu ucuz işgücü(modem kölelik) yani kı­saca tarımda kapitalizmin hegemon­yacı tehlikesine açık bir ülkeyiz.
Sömürülmenin adı demokrasi ve serbest pazar oluyor.
Tarım, sadece yukarıda saydığı­mız dış sorunlarla boğuşuyor değil­dir. Tarımın kendi iç sorunları da var­dır, bizatihi kendisinin doğurduğu so­runlar vardır: Ürünün elde kalması, fiyat istikrarının sağlanamaması, atıl kapasite, enflasyonist baskı, ihracat geliri ve ithalat kapasitesinin değiş­kenliği, bölgeler arasındaki farklılık­lar vs. sayabiliriz.
İşin maddî yönünden önce manevî ve psikolojik boyutu vardır; üretim şevki ve köylüyü toprağına tekrar döndürmek gibi...
Her İktisadî faaliyette olduğu gibi, onun âmili psikolojik ve ideolojik faktördür.
Mesele burada düğümlenmekte­dir:
Hem karnı doyacak, hem yaptığı işle manevî doyum bulacak; böyle bir sistemin gönüllü ırgatlığı.
 
 
Baran Dergisi 119. Sayı
23 Nisan 2009