2006 yapımı başrolde Erkan Can’ın oynadığı bir Türk filmi “Takva”... Filmin senaristi Önder Çakar ve yapımcılığını ise Özer Kızıltan üstlenmiş. Senarist Önder Çakar’ı “Yeni Sinemacılar” sinema platformundan da tanıyoruz. Kendisi söz konusu platformun öncülerinden. Çakar’ın senaristliği kadar yapımcılığı da meşhur; Önder Çakar yapımcılığını üstlendiği “Gemide” (1998) adlı filmde de başrol olarak Erkan Can’ı –İdris Kaptan olarak- oynatmıştı. Erkan Can’ın Takva filmdeki adı ise Muharrem…
Muharrem, bir başına yaşayan, itikadı sağlam 40’lı yaşlarda kendi halinde bir işçidir. 93 Harbi’nden sonra İstanbul’a göçmüş bir ailenin çocuğu Muharrem, 30 küsur yıldır rahmetli babasının arkadaşı Ali Bey’in yanında çuvalcılık yapmaktadır; iş yerinde idarî işlerin tamamı Muharrem’den sorulur. Muharrem ailesi vefat ettikten sonra kendi dünyasına kapanmıştır; Allah’a karşı olan vazifesini yerine getirmeye, işlerini de layıkıyla yapmaya çalışır. Bu işte de iyidir. Hatta Muharrem’in bu hâli, müridi olduğu tarikat Şeyhinin de dikkatini çeker ve Muharrem’e tarikatın idarî işleri ve tahsilatı ile alakalı bir iş teklif eder. Şeyhinin, Muharrem’e ihtiyacı vardır: “bilir misin dergâhımızın çarkı nasıl döner, çorbamız nasıl kaynar; bilir misin onca çocuğumuz Kur’an kursunda nasıl okur, yatılısı sağlanır, üstü başı verilir? Bilirsin çoğu ya öksüzdür, ya yetim,  ya da biçaredir ailesi. Yıllardır belki de yüzyıllardır hayır hasenat sahipleri mallarını, mülklerini dergaha bağışlamışlardır. Dergâhımızın birçok masrafları olduğu gibi, bir çokta iradı vardır şükürler olsun. Lakin bu dahi düzen gerektirir. Ulemanın, ilim-irfan sahiplerinin dünya işleriyle uğraşmaları pek hayırlı değildir. Biz birçok istişareden sonra bunu en iyi senin yapacağına karar verdik. Kabul eylersen bizlere iyilik, dergaha bağlılık, Allah’a hizmet etmiş olursun. Ne dersin?” sözlerini “Efendi Hazretleri”nden işiten Muharrem elbette bu teklifi geri çeviremez. 
Muharrem’in artık hayatı değişmiştir; kıyafetinden telefonuna, çevresindeki insanlardan davranışlarına hayatında birçok değişiklik meydana gelmiştir. Artık hem tahsilat yapıyor, hem de toplum içinde envai çeşit insanla münasebet kurmak zorunda kalıyor. Çırak Muharrem, Muharrem Bey olmuştur; hatta buyruğuna bir şoför bile emanet edilmiştir. Bu raddeye kadar her şey tamamdır. Ancak Muharrem tüm bunları yapabileceğinden şüphelidir. Tahsilat yapma esnasında görüp duyduğu şeyler can sıkıcıdır. Yapması gereken işlere karşı soğukkanlı bir tavır sergileyemez ve vicdanına yenik düşer. Tabiri yerindeyse, dünyevî meseleler Muharrem’in zihnini allak bullak eder. Bir yanda Allah korkusu, diğer yanda mükellef olduğu işi yapabilme isteği.
Filmi araştırırken 2006 yılında Milliyet gazetesinde yapılmış bir söyleşiye de rastladım. Filmin başrolü Erkan Can’ın ağzından mühim yerleri aktarıyorum:
<<Bu filmdeki rolünüze nasıl hazırlandınız?
Erkan Can: Beş yıldır hazırlanıyordum.
Zor oldu mu?
Erkan Can: Bildiğim şeylerdi. İslâm kültürüyle yetiştik. Herkes bu kültürü, felsefeyi, namazı biliyor.  İnsanların yapıp yapmaması beni bağlamaz. Her koyun kendi bacağından asılır durumu var ya... “Takva”da da beş yıl içinde bunun inceliklerini öğrendik, doğrusunu yapmak için araştırdık. Zikirlere gittik, kitaplar okuduk. Kendi içimde hazırlandım, öyle halter kaldırma gibi bir durum değil. Kafamın içinde devamlı Muharrem'i düşündüm ve Muharrem gibi olmaya çalıştım.
Filmde, Muharrem yeni giysileri, arabası, cep telefonu olunca değişiyor. Sizce giysiler insanı değiştiriyor mu?
Erkan Can: Bunu televizyonlarda da görüyoruz. Biraz parayı bulan abiler önce hanımı boşuyor, sonra da arabayı değiştiriyor. Aynı durum. İnsanın içindeki nefs açığa çıkıyor. Havalanıyor. Muharrem şekil değiştirdi, sınıf atladı belki. Küçük dünyasından çıkınca işler karıştı. Karakteri daha sağlam olsaydı belki etkilenmeyecekti. Para insanı değiştiriyor ve insan kendine yenik düşüyor. Yanlış yapmaya başlıyor, arkadaşlarının kalbini kırıyor, parayla onları ezmeye çalışıyor.>>
Ayrıca filmde Erkan Can’a ait kişisel motiflere de rastlayabiliyorsunuz, Muharrem karakterinin evinde, Erkan Can’ın anne ve babasının fotoğrafları var. Filmde oldukça etkileyici sahneler vardı. Fatih Camii’nde kılınan Cuma namazı İslâm’ın heybetini gösteriyor. Zikir sahneleri filmde seyirciyi etkileyici bir şekilde ele alınmış. Muharrem ve Şeyhi ile arasında geçen sohbetlerin tamamı mânidar.
1895’ten beri insanların hayatında kendine has bir yeri olan sinemanın, tesiri inkar edilemez. Şahsen saçma sapan bilim-kurgu filmlerini seyretmektense; bu tür ahlâk, insan ve fikrin ön planda tutulduğu filmleri seyretmenin daha yararlı olduğu kanaatindeyim. Bilindiği üzere neredeyse dünyanın her yerinde hak, adalet ve hakikate olan saldırılar ziyadesiyle yoğunlaştı; tam da bu demlerde seyredilmesi-seyrettirilmesi gereken bir film...

Baran Dergisi 471. Sayı