Türkiye Cumhuriyeti’nin ilân ediliş tarihi olan 29 Ekim’i geride bıraktık, şimdi önümüzde Kemalizm dininin diğer bir ehemmiyetli günü 10 Kasım var. Her sene olduğu gibi bu sene de 29 Ekim ve 10 Kasım haftasına denk düşen Cuma hutbelerinde, M. Kemal’in adının anılmamasını “dert edinenler”in absürt tepkilerine şahitlik ediyoruz. Niçin absürt dediğimiz aslında malûm; fakat anlamayanlar için aşağıda yayınlayacağımız mektup malûmun bir kez daha ilamı niteliğinde olacaktır.

Mevzu bahis mektup M. Kemal tarafından 1931 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu'na yazılıyor. 21 sayfadan müteşekkil bu mektup sansürleniyor, 80 yıl boyunca gizleniyor. Türk Tarih Kurumu’na yazılan ve birkaç satırı hariç tam metni hep gizlenen bu mektubun tam metnini Atilla Oral, 2011 yılında yayınladığı “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” isimli kitabında yayınlıyor. Oral, mektubun Beyoğlu Hazzopulo Pasajı’nda düzenlenen kitap ve fotoğraf müzayedelerinden birinde, Türk Tarih Kurumu eski Genel Sekreteri Uluğ İğdemir’e ait çeşitli belgeleri satın aldıktan sonra onların arasında tamamen tesadüf eseri bulduğunu, belgelerin aslında çöpten çıktığını söylüyor.

M. Kemal’in İslâm’a ve Müslümanlara bakışını gösteren bu mektup aslında gizlenen binlerce belgeden sadece biri… Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’ndan Genelkurmay arşivine taşıdığı, bunu yaparken de bir kısmını gazeteciler huzurunda hususî hayat ile alakalı olduğu gerekçesiyle yaktırdığı iddia edilen arşivlerde bunun gibi daha binlercesinin mevcut olduğuna inanılıyor. Müslüman Anadolu halkının pek tabiî olarak İslâmî hassasiyeti dolayısıyla, ömrü hayatını Müslümanların aleyhinde faaliyetlerle geçiren M. Kemal’in Müslüman olduğuna inandırılması adına Kemalist rejim bugüne kadar elinden geleni ardına koymadı. En “İslâmcı” olduğu iddia edilen partiler dahi onun aleyhinde tek söz etmekten kaçındı, dolaylı yoldan dahi olsa ona karşı ifadeler kullananların ipi çekildi; Mahir Ünal’ın vaziyeti buna bir örnek.

Aradan neredeyse 100 yıl geçmesine rağmen İslâm’a söven bir şahıs Müslüman olduğu iddiasındaki kişiler tarafından el üstünde tutulmaya devam ediyor. Tabiî ki suçu olmasına mukabil avamın buradaki en büyük suçlu olduğunu söylemek zorlama olur. En büyük suçlu, avama yanlış bilgiler aktaran ve gerçekleri saklayan “kanaat önderi” denilen tipler. Fakat unutulmaması lâzım ki gerçeklerin er yahut geç meydana çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

M. KEMAL’İN GİZLENEN MEKTUBU

İşte M. Kemal’in Türk Tarih Kurumu’na, o zamanki adıyla Tarihi Tetkik Cemiyeti Yüksek Başkanlığı’na yazdığı o mektup (bold vurgular tarafımıza aittir):

Tarihi Tetkik Cemiyeti Yüksek Başkanlığı'na

Mektubumuzda heyetinizin gözlemine çok şeyler arz olunduğunu zannederim. Bu görüşleri içeren mektup yazılıp zarfa konulduktan sonra çok önemli olduğu düşüncemizde bir defa daha beliren noktaları dikkatinize sunmayı önemli gördük. Son senelerde İstanbul’da yayınlanan gazetelerde Roman diye okuduğumuz bazı eserler vardır ki, bunlar şüphesiz yüksek heyetinizin gözleminden kaçmış değillerdir; bu roman sayfaları bence gerçek tarih belgelerinin yorumudur; bu roman sayfalarında görülen şeyler yaklaşık şöyle açıklanabilir. Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler İslam'dan önce Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler!

Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görürüm...

Kudüs’ün teslim olunması için Patrik'inin koyduğu şart üzerine Kudüs önlerine gelen Halife Ömer'in kölesi ile ortaklaşa ve değişerek bir deveye binerek yol aldığını ve asıl kilise yakınına gelindiği zaman deveye binmek sırası köleye geldiğinden ötürü Ömer'in yürüyerek Arap ırkından başka ve yüksek ırklardan oluşan ordunun yüksek ve muhteşem huzurunda o ordunun kumandanlarına karşı yerden taş alarak atmak suretiyle gösterdiği çıplak ve çıfıt Araplık, malumunuzdur. Bunu artık Türk çocuklarına bir erdem gibi okutmakta ısrar gösteren notları göz önüne almalısınız. Bir hırka ve bir hurma hikayesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır.

Bunun gibi Arap ordularının birçok esirlerinden bir köle sınıfı vücuda geldiğinden bahsedilirken bu kölelerin Türk çocukları olduğu dile getirilerek hangi taraf için ne anlamda bir övünme nedeni arandığı araştırılıp incelenmeden Türk tarihi içine konulmamalıdır. Şüphesiz Türkler için çok kahraman evlatlar, şu ve bu tarzda Arap halifelerinin sarayının içine hükümetinin teşkilatının ve Arap adına fetholunan birçok vilayet ve eyaletlerde bütün zaferleri sağlayan kuvvetlerin kalbinin içine girmişlerdir. İlim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap İmparatorluğu unvanını taşıyan bütün memleketlerde 1. derecede güç ve hakimiyet sahibi olmuşlardır. En nihayet Muhammed'in Halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve iradelerine boyun eğdirmişlerdir. Eğer bunu yapmış olan insanlara köle demek uygunsa herkes bir şart dahilinde köleliği öğünerek kabul eder. Efendiye, sahibe, hâkime köle demek ve esir, önemsiz, değersiz adamlara efendi demek, tarihin ifade etmemizi emrettiği bir gerçeklik midir?

Bu münasebetle yüksek heyetinizin başkanı bulunan size hatır­latırım ki, yeni dünya ufuklarına açacağınız yeni tarih semasında dikkatli olunuz. Sonradan uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa hiçbir eser meydana getirememek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. Camii Ezher varlığı ve prensipleri, mevhum denecek kadar hiç olan İsa'yı yaratan apotrlar yetiştirmeye ne yazık ki kaynak olama­mıştır. Halbuki biz tarih yazarken Apotr değil; bizzat fiiller ve hadise­ler sahibi arayan adamlarız. Eğer bunları bulamazsak meçhuliyeti ve bu noktada cehaletimizi itiraf etmekten çekinmeyelim. Apotr yaratmaya kalkışmayalım çocuğum! Bizim mesleğimiz bu değildir. Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça; ve bulduğumuza inan­dıkça ifadeye cesaret gösteren adamlar olmalıyız!

Batı'nın, herhangi bir dilinde yazılmış olursa olsun, gözünüzden mütalaanızdan geçmiş olması doğal bulunan tarih belgelerine dik­kat etmiyor musunuz? Yüksek heyetiniz üyeleri içinde bu belgeler­den görüşünü heyetiniz huzurunda söyleyenler az mıdır? Bu sözler o yalnız heyetinizin değil, bütün Türk milletinin ilgisini çekmeye layıktır! Bunu yalnız aranızda değil, bütün Türk milleti önünde be­lirtiniz! Bu büyük gerçeği bütün insanlığa tanıtınız! Kuruluş amacı­nızın büyük hedefi budur zannederim.

Her şeyden önce kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz bel­gelere dayanınız!
Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemede her şeyden ve herkesten önce kendi karar verme yetkinizi ve ince mil­li süzgecinizi kullanınız! Sizi büyük hedefe ancak bu görüşlerden, kıskanç olmak ulaştırabilir. Yoksa dünyanın bin bir şarlatanı ve bin bir milletin tarihşinas yaşayan sokak politikacısının ve bunları yük­sek ölçekte temsil eden Camii Ezher kaçkınının oyuncağı kılar.

Bana bu kadar çok söz söyleten nedeni açıklayayım:

Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sa­dık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Siz buna razı mısınız?

Türkiye'de yüksek başkanlığınızda ilk meydana getirilen Tarih Cemiyeti büyük dikkat uyanışını kullanarak şimdiye kadar bütün dünya milletleri içinde kurulmuş benzerlerini aşan bir konum alacağına emin olduğum Türk uygarlığının sevdalılarına hürmet ve muhabbetlerimi lütfen iletiniz.

Gazi M. Kemal

16/17.8.1931

(Yalı ova)