Osmanlı devletindense, Batılı devletlerin altında parya, manda devleti olarak yaşamak isteyen İsmet İnönü, Kemalizm'in gereği 1919’da Kazım Karabekir’e açıkça Amerikan mandası istediğini mektupla beyan ediyor. 

İlk olarak 1. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan Manda ve Himaye talepleri, Millli Mücadele sürecinde taviz verilmemesi gereken bir konu olarak yer edinmiş, ilk kez 1919 yılında Erzurum Kongresi'nde (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) reddedilmişti.

Daha sonraları Atatürk'ten sonra “İkinci Adam” olarak anılan kahraman gibi gösterilmeye çalışılan İsmet İnönü'nün "Şark Fatihi" Kazım Karabekir'i Amerika’nın mandasına girmeye ikna etmeye çalıştığı mektup çok farklı bir profil ortaya çıkartıyor.

İnönü'nün, manda ve himayeyi kesinlikle reddeden, milli sınırlar içinde vatanının bütünlüğünü esas alan kararın açıklandığı Erzurum Kongresi'nden (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) sonra Kazım Karabekir'e gönderdiği "Bütün memleketi parçalamadan Amerika’nın murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir…" ifadelerinin olduğu mektup hem Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı eserinde hem de Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde yer alıyor.

Kurtuluş Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken ve manda ve himaye kesin bir dille reddedilmişken, Amasya ve Erzurum Kongrelerinden sonra, Sivas Kongresinden ise bir kaç gün önce, İnönü'nün skandal mektubu "Birinci ve İkinci İnönü Savaşları masa başında uydurulmuş yalan" olduğu iddialarını da kuvvetlendirir netlikte.

İşte iki farklı eserde İsmet İnönü’nün "Kardeşim Kazımcığım" diyerek Kazım Karabekir’i ABD mandasına ikna etmeye çalıştığı mektup;

Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı eserindeki ilgili kısım;

İsmet Paşa 1919’da Kazım Karabekir’e şunları yazıyor.

“Kardeşim Kazımcığım,
….
Anadolu’da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zeminde, Amerikan milletine müracaat edilse, pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan Amerika’nın murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir….” Fakat bugün bu kanaatın kıymeti onun ihzarındadır. Avrupa'nın Amerika'nın pazarlık ettikleri bir za­manda Amerika aleyhine bir koz göstermemektedir. Sen Erzu­rum' a giderken korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar de­miştin. Evimden dışarı  çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım.

....

Dahili nifak, hükümetle mil­let arasındaki iftirak en soysuz en alçak kısmın idare başında bulunması gibi ahvalin memleketi daha nice felaketlere süreceğine şüphe yoktur. Anadolu'da anarşi günden güne artıyor. Hükümetsizlik her gün daha ziyade tebarüz ediyor. Bu hal yal­nız başına bir felakettir. En muktedir, en temiz insanlar bu anar­şiyi senelerce tedavi ve mahvolan nüfuz-u hükumeti de iade­ye teşebbüs etseler muvaffakıyetleri şüphelidir. Bilakis tutu­lan sakin yolun inat ve ısrarla takibinden mütevellit netayiç ( so­nuç) bakalım ne olacaktır? İşte  biz  evimizde hiçbir kimse ve hiçbir şeyle alakadar olmaksızın hükümetin kanaatine rağ­men ahvali böyle teessürle görüyoruz. Dilhun (içimiz kan ağ­lıyor) oluyoruz. Duadan başka elimizden bir şey gelmez. Ma­latya'dan bana Malatya mebusluğunu teklif ediyorlar. Sen ne dersin? Gözlerinden öperim. Seni bağrıma basarım sevgili kardeşim Kazımcığım. 

Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz" adlı eserinde geçen kısım;

Eğer Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine müracaat edilse рек ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerikanın murakabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir. Fakat bugün için bu kanaatin kıymeti onun ihzarındadır. Avrupa'nın Amerika'nın pazarlık ettikleri bir zamanda Amerika lehine bir koz göstermektedir. Sen Erzurum'a giderken bana "Korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar" demiştin. Evimden dışarı çıkmadım ve hiç bir şeye karışmadım.

Öteden beri tasmim ettikleri tebeddülâtı şimdi yapıyorlar. Yani kâmilen Ali Nadir Paşa arkadaşlarını getirip seciye erbabını ihraç etmek. Daha Nazım Paşa zamanında "Ferit Paşa bütün kumandanların tebeddülünü ve yerlerine tayin olunan zevatın esamisini mübeyyin bir cedveli bir gün meclis-i vükelâda okumuş Nazım Paşa kabul etmemiş. Nazım Paşa epey salim işler görmüş. Meselâ bütün Harbiye Nazırları içinde bir Şürâ-yı 
Askeri teşkiline samimi bir surette çalışmış yegâne nazırdır. Bütün bu nazırların hepsi, ilk şerâiti kabul edip nazır oluyorlar. Ondan sonra şerâite serfüru ağır geliyordu. Yalnız Süleyman Şefik Paşa aşk ile devam ediyor. Bakalım. Gelir gelmez bizleri tebdil etti. Şûra azası kabul etmediler. Ahmet Rıza'yı falan tevkife kıyam ettiler. Fransızlar müdahale etmiş diyorlar, tevkif olunmadı. Şifreler için kolordulara yazdı. Kabul etmediler. Zabitan 
grev yaptılar ilh... şimdi kudemâdan yeni yapılan kadroların emniyet ve muhabbeti sayesinde temini mevki düşünüyorlar. Eğer Erzurum'a gidecek birini bulurlarsa seni de tebdil etmeyi düşündüklerinde zerre kadar şüphen yoktur tabii. Bu Süleyman Şefik Paşa, İzmir fecayiinden sonra bana müracaat etmiş "Memleket mahvoluyor, taksim ediyorlar... Anadolu'da kıyamdan başka çare yoktur. Konya havalisine gidelim... Şehzadelerden birini alıp o civara götürelim... Etrafına toplanalım. Sen de bu şehzadeye erkân-ı harb reisi ol" demişti. Ben kendisine öteden beri emniyet etmediğim için lâ ve neam bir cevap vermeksizin başımdan savmış idim. Şimdi bu adam bu marifetleri yapıyor... İstanbul'da emniyet-i nefs endişesi arttıkça Ferit Paşa her giden nazırın yerine daha aşağısını bulmakta devam ede­cektir. Bu mülahaza da unutulmasın. Vaziyeti hariciyeye gelince Amerika Heyeti burada herkesle temas etmiş idi. Şimdi İstanbul'da belli başlı iki cereyan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı. İngiliz taraftarını Hürriyet ve İtilaf, Türkçe İstanbul gazetesi, Adil Bey ilh... Mütebakisi Tevfik Paşa dahil olduğu halde Amerika muaveneti taraftarıdır. Evvelce Amerika'nın kabul etmesi реk şüpheli olduğu için İngilizler sakin idiler. Halbuki, tahmin hilâfına olarak, Amerika'da Türkiye'ye gelmek için temayül artmış, neşriyat başlamış olduğu için İngilizlerde de telaş artmış. İstanbul'da propagandaya başladılar. Taraftarlarını hükümet ile beraber körüklüyorlar. İstanbul'un bazı mahallelerine beyannameler bile dağıtmışlar; 'İngilizleri isteriz' diye... İngilizlerin emeli bu esnada memlekette, Amerika heyetinin tahkikatını ve temayülatını iptal edebilecek cereyanlar izhar ve ilan ettirmek, bu suretle bir defa Amerika işini suya düşürdükten sonra yine bildiklerini yapmaktır diye tahmin olunuyor. Korkuluyor ki bütün Asya'yı eline geçirmiş olan İngilizler, yegäne kabiliyet-i harbiye ve ihtilaliyesi olan Türkiye'yi elinde bulundurarak tamamen çürütüp mahvetmek isteyeceklerdir. Eğer Amerika'nın gelmesi suya düşerse İngilizler için bugünkü taksim vaziyetini tevsi etmekten başka yapılacak bir şey yok gibidir ki, İngilizlere diğerleri bu hususta muavenet edecekler, muhalefet etmeyeceklerdir.

Eğer Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine müracaat edilse реk ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerikanın murakabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegäne ehven çare gibidir. Fakat bugün için bu kanaatin kıymeti onun izharındadır. Avrupa'nın Amerika'nın pazarlık ettikleri bir zamanda Amerika lehine bir koz göstermektedir. Sen Erzurum'a giderken bana "Korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar" demiştim. Evimden dışarı çıkmadım ve hiç bir şeye karışmadım. Fakat mühitim karıştı. Ben karışmadım da ne oldu. Hiç. Sekiz ay evimde oturduktan sonra bir gün çağırdılar. Şûrâ-yı Askeri teşkil ettiklerini ve beni de oraya tayin ettiklerini bildirdiler. Bir hafta sonra affettiklerini söylediler. Kim istemişti, sonra ne sebeple affettiler; bilen ve söyleyen yoktur. "Anadolu'ya silah ve cephane giderse ben gönderirmişim, hep ben idare edermişim" Adil Bey'in kanaati bu. Merkumun her bildiği işte böyle ise vay milletin başına. Dahili nifak, hükümetle millet arasındaki iftirak, en soysuz en alçak kısmının idare başında bulunması gibi ahvälin memleketi daha nice felaketlere götüreceğine şüphe yoktur. Fakat erbab-ı namus için hiçbir çare burada yok. Anadolu'da anarşi günden güne artıyor. Hükümetsizlik hergün daha ziyade tebarüz ediyor. Bu hal yalnız başına azim bir felakettir. En muktedir hükümetler, en temiz insanlar bu anarşiyi senelerce tedaviye ve mahvolan nüfuz-ı hükümeti iadeye teşebbüs etse­ler muvaffakiyetleri şüphelidir. Bilakis tutulan sakim yolun inad ve israr ile takibinden mütevellit netayic bakalım ne olacaktır. İşte biz evimizde, hiçbir kimse ve hiçbir şeyle alakadar olmaksızın (Hükümetin kanaatine rağmen) ahvali böyle teessürle görüyoruz. Dilhûn oluyoruz. Duadan başka elimizden bir şey gelmez. Malatyalılar bana Malatya meb'usluğunu teklif ediyorlar. Sen ne dersin. Gözlerinden öperim, seni bağrıma basarım sevgili kardeşim Kazımcığım.

Haber 7