İslam'ın kalesi Ehli Sünnet vel Cemaat her zaman içten ve dıştan saldırılara maruz kalmıştır. Bu saldırıların amacı İslam’ı seküler bir din haline getirmek. Bunun için birçok proje hayata geçirdiler. En önemlisi ‘’Dinler Arası Diyalog’’ projesi oldu. Hristiyan’a hoşgörü, Yahudi’ye hoşgörü diye diye “diyalog köprüleri” kuruldu. Son 200 yıldır hadisleri reddeden, kendilerine mealci/Kuran Müslümanı/reformist diyen “kaynaktan yapmalıyız”cılar türedi. Neymiş: “Hadisler Peygamber Efendimiz’den 200 yıl sonra yazılmış. Sahih hadislerde dahi hatalar varmış. Kur'an'ı yorumlamak için hadislere ne gerek varmış. Aklımız sadece bize yetermiş…” Küfürleri saymakla bitmeyecek ahmak ve küfür soyuna yaltaklanıcı sözde Müslümanlar türedi. Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl'ın belirttiği hakikat: “Bir adam ben Kur’ânı ancak aklımla tefsir ederim diyerek Kur’ânı tefsir etse ve tefsiri İslam’ın en makbul tefsirlerinden biri olan Beyzavî'nin tefsirine noktası noktasına mutabık çıksa, bu adamın tefsiri makbul değildir ve bu adam küfürdedir.”

Şeytanın en büyük hilesi en ehemmiyetli şeyleri Müslümanların gözünde basit göstermek. Hadisler mesela… Bunun sonucu hadisleri terk ve en nihayetinde farzları da terk etmeye kadar giden yol. Bu ülkede Yaşar Nuriler gibi hadisi reddedenler, en sonunda İslamiyeti de reddedip deist oldular.

Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifi var: "Kıyametin ilk alameti benim ölümümdür." Şia tarafından çok istismar edilen bir hadistir. Şii molla ve âlimler, “Efendimiz vefat edecekken bir vasiyet yazmak istiyor ama Hz. Ebubekir buna mani oluyor çünkü kendisinden sonra halife Hz. Ali'yi vasiyet edecekmiş.” diye tamamen nifak sokulması amacıyla ilk fitne hareketini başlatıyorlar. Bu İslâm'daki ilk siyasi bölünmedir.

Şiiliğin çıkışına kaynak olarak Abdullah İbn-i Sebe'yi gösteriyorlar. Kendisi Yemenli bir zenci ve Yahudi. Bu kişi Efendimizin vefatından sonra, Cenabı Allah'ın Efendimizin, Mekke'den çıktıktan sonra tekrar geri döneceğini bildiren ayeti kafasına göre yorumluyor ve şöyle diyor:

"O son peygamber, eğer biri geri dönecekse o Hz. Muhammed'dir. Dirilip, yeniden gelecek…" Bu söylenti hızla yayılır ve kargaşa çıkar. En nihayetinde bu kişi sürülür. Sürüldükten belli bir zaman sonra Hz. Ali zamanında tekrar görülür. Hz. Ali kalabalık bir topluluğun içindeyken "Sen Allah'sın" diye bağırır.

Kendince gerekçeleri var tabii. Hz. Musa ve varisi kardeşi Hz. Harun misalini veriyor. Sen de Hz. Muhammed'in varisisin,  diyor. Hz. Ali çok şiddetlenir. Çukur kazma emri verdirir fakat çukurlar kazıldıktan sonra sürülmesini emreder ve sürgüne gönderilir. Abdullah İbn-i Sebe görülmemiş derecede sapık ve fitnecidir.

Batı ve batıl ne kadar uğraşmışsa da Sebe kadar fitne yayamamış ve Müslümanları bölememiştir. Batı, İslam'a dıştan saldırmak yerine içten bölmenin yollarını aramıştır. Dünyanın en uzun süre yaşamış İslam Devletlerini araştırırlar. Endülüs İslam Devleti 817 yıl, Osmanlı İmparatorluğu ise 622 yıl yaşadı. Bu devletleri bu kadar uzun yaşatan şey neydi? İslam'la nasıl bu kadar uzun yaşamış olabilirler diye her koldan araştırmaya girmişler…

İngilizler özellikle 1800 yılından sonra İslam içerisine fitne ve ayrılık soktu. "İslam, bu dünya için ne veriyor size?" diye sordular. (Oliver Roy'un Siyasal İslam eserinde geçiyor) Eğer bir şey vaat etmiyorsa niçin peşinde gidiyorsunuz? Bu soruyla başlayan "İslam'ın Yeniden Islahı/Reformu" gündeme geldi ve hâlen gündemde... Bu soruya yalnız akılla cevap aramaya başladığımızdan beri Batının karşısında kaybetmekteyiz.

Peki kazanmak için ne yapmalıyız? Kur'an'a yaklaşmalıyız. Peki nasıl? Akılla. Reformistler işte hep bu cevabı verdiler: "Akılla". En büyük amaçları Kur'an ve Sünnet’in arasını açmak. İngilizler meseleyi anlıyor ve Kur'an ve Sünnet arasında çatlaklar oluşturmaya başlıyorlar.

Sünneti Kur'an'dan ayırdık mı, istediğimizi yaparız dediler. Ve hakikaten de başarılı oldular. Bir zamanlar İslam'ın fetva makamı olarak meydan yerine dikilen El Ezher Üniversitesi'nden boy boy sapıklar çıkmaya başladı…

CEMALEDDİN EFGANİ ve ABDUH. Bu ikisi kafalarına göre bir içtihad kapısı açarak, Kur'an ve Sünnet konusunda ayrıma gidiyorlar. Kur'an Müslümanlığı denilen sapıklığın ve Ehli Sünnet düşmanlığının fitilini ateşliyorlar. İranlı Efgani, Sultan Abdülhamid Han Hz'lerinin karşısına çıkıp: "Ben Orta Asya Türk nüfusu üzerinde büyük bir etkiye sahibim. Sen beni Mehdi ilan et. Ben onları toplayayım. Avrupa ile yeni bir savaş yapalım." diyor.

Abdülhamid bunu kovuyor ve "bu adam sapık" diyor. Kovulduktan sonra Mısır'a giden Efgani orada yetiştiriliyor. Daha sonraları Petersburg'a, Rusya'ya gidiyor. Kendine talebe yetiştiriyor. Musa Carullah Bilgiyev bunlardan biri…

(Devamı gelecek)

Görüş: Hasan Hüseyin Akdağ