Şimdiye kadar tek kazanan, kârlı çıkan İsrail oldu. Evet, Suriye meselesinden bahsediyoruz. 15 Mart 2011 tarihinde başlayan gösteriler, Nisan ayında bütün ülkeye yayılmış ve Beşar Esad’ın eylemcilere karşı takındığı zalimane tutumu sayesinde iç savaşa dönüşmüştü. Suriye’deki iç savaş neredeyse üçüncü senesini doldurmak üzere.

İlk günden başlayarak yaşananlara kısaca bir göz atalım ve birçok perspektiften değerlendirerek bugün gelinen noktayı aydınlatmaya çalışalım...
Suriye'den başlamadan evvel “Arab Baharı” mevzuna bir bakmak gerekiyor ki, Suriye'de düğümlenen hadiselerin kaynağını bilmek adına mühim...

Arab Baharı

Arab Baharı, bizim için Yakındoğu, Batı içinse Ortadoğu olarak tarif edilen bölgenin emperyal güçlerce yeniden biçimlendirilmesinin adıdır. Her ne kadar BD-İBDA gibi ferd ve toplum meselelerini kucaklayıcı ideolocya sahibi yegâne fikir ve aksiyon mihrakı için büyük bir ihtilâl provası olsa da en azından şimdiye kadar gerçekleşenler, Batı’nın kendi hegemonyasının üslûbunu ve tarzını değiştirmesinden ibaret görünmektedir. Müslüman milletlerin samimi gayretine gelecek olursak; fikir ve aksiyon bakımından lider kadrosu olmayışı, yeni bir dünya görüşü teklif edilememesi, hâlen "aman Batıyı ürkütmeyelim" diye takınılan mahkûm tutum ve ümmetin küfre karşı bir safta buluşamaması sebebiyle heba oldu gitti...

Arab Baharı'nı bir cümle ile özetleyecek olursak; Birinci Dünya Savaşı şartlarında sömürgeci devletlerin menfaati doğrultusunda şekillendirilen İslâm Âlemi, aynı sömürgeci Batı'nın bugünkü çıkarlarını karşılamadığı/karşılayamadığı için, amiyane tabirle, yeniden "formatlanmakta"dır.

 Suriye'deki Faktörler

Yukarıda tanımladığımız Arab Baharı'nın Suriye'ye sıçraması, diğer ülkelerde olduğu gibi yalnız milletlerle rejimleri değil, global güçleri karşı karşıya getirdi.

En başta daha Suriye'de hareketlenme başlamadan Katar Emiri'nin Türkiye ziyareti ve İngiliz Büyükelçisinin sınırda Mülteci kampı olabilecek yerleri incelemesi ilk sinyalleri veriyor ve tarafları

işaretliyordu.

Başlarda:
Batı dünyası olarak tanımlayabileceğimiz blok, Suriye'de Beşar Esad'ın tıpkı diğer Arab ülkelerinde olduğu gibi devrilerek yerine laik-seküler-demokratik  bir rejim ve zihniyetin yerleşmesine taraftardı.
Batı bloğuna karşı İran ve Rusya ise Akdeniz'e açılan biricik kapılarının kapanmaması için Suriye'de cereyan eden hadiselere taraf oldular. İran için Suriye'nin önemi sadece yönetici sınıfla olan mezhebî-meşrebî yakınlıktan ibaret değil; kendisine yönelebilecek, bilhassa İsrail menşeli, saldırılara karşı bir savunma kalkanı ve bu açıdan tabii bir müttefik olarak da görüyor İran Suriye'yi...
Suriye'de yaşayan Müslümanlar ise senelerdir başlarında bulunan Nusayrî rejimi berhava edip bir İslâm Devleti kurmak için sahaya indiler.
Suriye'deki çeşitli direniş grublarına kısaca bakacak olursak;

Nusret Cephesi

Nusret Cephesi kadrolarının birçoğu Ebu Musab el Zerkavi’nin cihat ağından geliyor. 2000’lerde kurulan bu ağ 2002’de Bağdat’a Zerkavi’nin Afganistan’dan İran yoluyla gelişinden sonra sağlamlaştı. 2000 yılında Zerkavi ile birlikte Herat’ta bulunan Suriyeliler, Suriye ve Lübnan’da şubeler açmak için gönderilirken Zerkavi Irak’tan grubu kontrol ediyordu. Bu cihatçılar Suriye’de potansiyel savaşçıları Irak’a göndermek için misafir evleri kurdular ve altyapı geliştirdiler. Nusret stratejistleri çok sayıda isyan ve silahlı mücadele taktiğine hâkimler; bunlar arasında da en çok gerilla savaşı, asimetrik savaş ve düşmanı uzun bir savaşa çekerek yıpratma taktiklerinde etkinler. Grubun stratejisi 4 farklı etki ile şekillenmiştir: Dini söylemlerin yorumlanması, Irak’tan alınan dersler, Arap Baharı fikirleri ve uluslararası camia ile olan karmaşık ilişkiler.

Tevhid Grubu

Suriye’deki en etkili direniş gruplarının başında geliyor. Sayıları 6 ile on bin arasında olduğu ifade ediliyor. Bu grubun içerisinde Suriye’de yaşayan Kürt grupları da bulunuyor. Grup kırsal alanda ve özellikle Dera ve Halep taraflarında oldukça etkin.

Özgür Suriye Ordusu

Bu ordu Suriye’de direnişin ilk başlarından itibaren halka karşı savaşmak istemeyen askerlerin oluşturduğu bir yapı. Bu yapı ilk başlarda genel birlikteliği temsil ediyorken şimdi bütün grupların kendi oluşumlarını gerçekleştirmesi ile beraber Esad’ın ordusundan ayrılmış olan askerlerin elinde kaldı. Sayıları net olarak ifade edilmese de 3 bin ile 7 bin arasında değişen bir varlıkları söz konusu. Suriye’deki direnişte kamuoyunca en çok tanınan ve Türkiye ile Batılı devletlerce meşru bir güç olarak kabul edilen ÖSO, son zamanlarda diğer İslamî gruplar lehine ciddi bir kuvvet erozyonuna uğradı.

Köy ve Kasabalardaki Gruplar

Bunlar daha çok bir yapıya bağlı olmadan kendi köy ve kasabalarını savunmak için kurulmuş olan örgütlerdir. Bu yapıların sayısı net olmasa da 2 bin ile 3 bin arası bir yekun tuttukları ifade ediliyor. Bazen yurt dışından gelen irili ufaklı gruplar da bu köy ya da kasabalarda kontrolü sağlayabiliyorlar.

Muhacirler

Suriye dışından gelen yabancıların oluşturduğu bir birliktelik. Hareketin mensuplarının Çeçenler başta olmak üzere, çeşitli Kafkas halkları, Özbek, Tatar gibi Türk unsurlar ve diğer yabancı direnişçilerden oluştuğu ifade ediliyor. Yakın zamanda Suriye'de kurulan Necmettin Erbakan Tugayları hem muhacir unsurları hem de Suriyelileri kapsıyordu.

Suriye’de sayıları 70 bin ile 100 bin arasında değişen direniş gruplarları, birbirleri ile iş birliği yapmaktan çekinmedikleri gibi, sınırlı sayıda olan mühimmatlarını da hedefe göre ortak hale getirebiliyorlar.

Belki bunların dışında kalan başka örgütler de vardır; çünkü yoğun bir hareketliliğin yaşandığı ülkede, belli bir mücadele ideolojisi ve formasyonu benimsenmediğinden, yeni bir takım örgütler kurulmakta, bir kısmı da hayatiyetlerini kaybetmekte...

Suriye Değil Sanki Rus Ordusu

Suriye ordusu tamamen Rus silahlarıyla donatılmış durumda. Ortadoğu’daki kritik müttefikini kaybetmemek için Esad’e arka çıkan Rusya, lojistik desteğini Suriye’den esirgemiyor. Bu önemli müttefikin yanı sıra Hizbullah güçleriyle Esad’e açıktan destek verdiği bilinmekte. Aynı zamanda İran da Beşar Esad’i hem silah olarak hem de asker olarak destekliyor. Bilindiği üzere İran ve Hizbullah askerlerini bilfiil cephede savaştığına dâir görüntüler medyaya yansımıştı. Esad yönetiminin elinde, 110 km menzile sahip SS-21 füzelerin yanı sıra, menzili 300-480 km arasında değişen farklı tiplerde Scud füzelerinin bulunduğu biliniyor.

Suriye'deki Hesab Batıya Uymadı

Arab Baharı'nın yaşandığı diğer ülkelerin aksine Suriye'deki Esad ve Nusayri rejiminin kolaylıkla halledilemeyeceği kısa zamanda anlaşıldı. Hele ki Mısır'da iktidarın Müslümanların eline geçmesinden sonra darbe yapmak zorunda kalan Batı, Suriye'de oyuna bir de Müslümanların dâhil olmalarından sonra iyice kendisini çekti, kaostan yana taraf oldu. Neticede, şu veya bu şekilde İsrail muhalifi bir mevzi tutan mevcut Suriye rejiminin felç olmasının, İsrail'den medet umar duruma düşmesinin Batılı ülkeleri çok üzdüğünü söyleyemeyiz. Bir kaç yüz bin insanın ölmesi ise, hele bir de bunlar Müslüman ise, pek umurlarında olmayacaktır herhalde...

Önemli bir not olarak şunu da eklemekte fayda var; Batı, kırmızı çizgisini “Kimyasal Silâh” olarak tanımlamıştı. Hatırlarsınız, Baas rejimi kimyasal silâhı da kullandı ve neredeyse bütün bir dünya Suriye'ye Batı'nın müdahale edeceğini beklerken araya Rusya'nın girmesi, Esad'ın kimyasal silahları BM'e teslim edeceğini açıklaması neticesinde ABD Suriye operasyonundan vazgeçti, veyahut yapmayacağı operasyonu yapmamak için çok iyi bir bahane elde etti. ABD'nin Suriye'ye operasyon düzenlemeye ne motivasyonu ne siyâsî gücü ne de ekonomik durumu müsait değildi. Beşar Esad BM'le anlaşmaya gitmeseydi Amerika'nın iki ayağını bir pabuca sokacak ve belki de Ortadoğu'da Batı'nın senelerdir ince ince dokuduğu bütün hesablarını bir kalemde berhava edecekti. Bugün gelinen noktada Baas Rejimi'nin Uluslar arası platformda yerini sağlama almasının altında yatan nedeni de bu satırlarda aramak lâzım...

Ya Suriyeliler?

İki seneye yakındır süren iç savaş ve kaos ortamı artık milleti iyice yıprattı. Anarşi ve en temel ihtiyaçların dahi karşılanmaması artık Suriyelileri bezdirmiş vaziyette. Halkın %60'lık bir kesimi mevcut hâlden memnun değil. Suriyeliler bundan sonra iç savaşa kim son verirse ondan yana taraf olacak gibi görünüyor. Sıradan halkın belki başta gösterdiği rejim muhalifi cevvallik, belli bir müddet sonra istikrar, can ve mal güvenliği, ailelerin, bilhassa da çocukların hayat garantisi gibi sebeblerden mütevellit, gitgide pörsüyor. Bunda da kınanacak bir taraf yoktur kanaatimizce. Bilakis, bu işi üzerine alan Suriye içi muhalif unsurların, başlangıçta halkta mevcut enerjiyi boşa harcamayıp yerinde kullanması gerekmekteydi. Şu veya bu sebepten bu gerçekleştirilemediği için, Esad'ın başbakanının çok güzel bir şekilde belirttiği gibi, rejim ile muhalefet arasında belki yıllarca sürecek bir "pat", bir yenişememe durumu ortaya çıktı.

 

Suriye İç Savaşı'nın Neticeleri

Suriye'de yaşanan iç savaşın neticelerini kısaca sıralayacak olursak;
- İç savaş uzayacak gibi görünüyor...
- Yakında sivil halkın isyancılarla çatıştığına yönelik haberler gelmeye başlayabilir. Halk kaos ortamından sıkılmış vaziyette.
- Suriye'de Esad'ın izlediği yanlış politikalar, bölgenin silâhsızlandırılmasına ve İsrail'e yönelik tehdidin  biraz daha azalmasına yol açtı.
- İran Suriye'de cereyan eden iç savaş vesilesiyle Batılı sisteme entegre edildi.
- Türkiye ise Batı'dan aldığı taahhütlerin gerçekleşmemesi üzerine kullanıldığıyla ve 600 bine yakın mültecinin ekonomik ve sosyal yüküyle kaldı.
- Suriye kendi içerisinde ve uluslararası planda ekonomik, siyasî, askerî bakımdan etkisizleştirildi.

 Türkiye Özelinde Suriye Faturası

Türkiye Suriye politikasında Batı'nın taahhütlerine güvenerek bataklığa saplandı. Batı'dan gelmesini beklediği yardım ve müdahaleye istinaden bol keseden yapılan işler ve edilen sözler havada kaldı. Suriye'nin sınır komşusu olması münasebetiyle orada cereyan eden hadiseler Türkiye'yi ekonomi başta olmak üzere birçok alanda olumuz etkiledi. Türkiye'nin, her şeyden evvel, bağımsız, kendi kararlarını kendi alan bir ülke olmadığı bir kere daha ortaya çıktı. Sınai ve ticari altyapısı, montaja ve ara malı üretimi ile ticaretine dayanan, gelir gider dengesi sürekli açık veren ve bu açığı bir şekilde finanse etmesi gereken, ordusundaki silahların hemen tamamı dış meşeli olan bir ülkeden bağımsız olması beklenebilir mi? Tabii, Türkiye Batı sömürge sistemine ayrıca zihinlerdeki prangalarla da bağlı...

 Netice

Suriye meselesinin neticelerini şöyle kuşbakışı geniş bir perspektiften değerlendirecek olursak gördüğümüz manzara İsrail'in kazanan olduğunu işaret etmektedir.
İç savaş Suriye'yi etkisizleştirdi ve aynı zamanda askerî gücünün de tasfiye edilmesinin vesilesi oldu. Bu durum en çok İsrail'in işine yaradı...

Suriye'deki iç savaş vesilesiyle İran Batı sistemine entegre edildi. Bu duruma İsrail sesini yükseltiyor gibi görünse de en kârlı çıkan yine o...
Mavi Marmara hadisesinden sonra bölgenin en çok prim yapan ülkesi Türkiye, Suriye vesilesiyle kazandığından fazlasını kaybetti. İçinde bulunduğumuz coğrafyada Türkiye'nin kaybetmesinin kazandıracağı tek ülke var ki, o da İsrail...

Yakında Cenevre'de Suriye için yapılacak toplantının neticesini hep birlikte göreceğiz. Yalnız çok da iyi biliyoruz ki; tek millet olan küfür bir masaya oturarak Müslümanların lehine asla karar almayacaktır. Burada yeniden bir devlet yapısının oluşturulması, ülkenin seçime gitmesi gibi kararların neticesinde iktidar görünüşte Müslümanların eline geçecek gibi gözükse de, Mısır örneğinden çok iyi biliyoruz ki Batı'nın bölgede "İslâmî" olana tahammülü yoktur...

Son olarak toparlamak ve Türkiye'ye bir şeyler söylemek gerekirse; Türkiye'deki iktidarın, son on senedir izlediği politikaların içeride ve dışarıda adam gibi bir muhasebesini yapması gerekmektedir. Gerek içeride gerekse dışarıda kendisine müttefik gördüklerinin yeri geldiğinde ve hatta ilk fırsat doğduğunda hemen düşman saftakilerle bir araya geliyor olmaları, esasında "anlayan" için çok önemli bir ihtardır. Böyle vaziyetlerde izlenecek politikaların milletçe özlenen ve beklenen politikalar olması gerekir. Öyle ya, devletler milletinin önünü açmak, ötelerden ufuklar işaretleyerek milletine pusula olmak, menzile giderken milletin üzerinde yürüyeceği yol olmak için vardır... 

Baran Dergisi 361. Sayı