Bugün teknoloji hayatımızın en önemli parçası halinde ve reddedilemeyecek derecede önemli… Gelinen noktada birçok işimizi ve ihtiyacımızı teknolojik aletler sayesinde halledebiliyoruz. Fakat “neye nisbetle?” davasının olmadığı yerde her şeye sahtesi ve süflîsi musallat ne yazık ki. Günümüz dünyasının hemen her sahasına hâkim oldukları ve teknoloji de dâhil hayatın hiçbir şubesinde muvazene bırakmadıkları için Batılıların teknolojiyle ilişkileri süflî ve sahte veçhesiyle olmuş, oluyor ve olacaktır. Dolayısıyla doğrudan veya dolaylı olarak Batı hâkimiyetine muhatap ülkelerde de durum aynıdır ne yazık ki.
Diğer taraftan, Aydınlanma ile birlikte hemen her şeyin temel ölçüsünü maddede gören anlayış, yaşadığımız yüzyılda aslı ruhçu olan medeniyetlerde dâhil her medeniyete ve ülkeye hâkim olmuştur. Batı ise teknik ve maddedeki ilerleyişini bu maddeci algı ile birleştirerek insanları tavlamayı bilmiştir. Bununla birlikte yapmış olduğu muazzam addedilebilecek makine ve teknolojik aletler ve bunların yapmış olduğu işler göz kamaştırıcı bir durum arz etmektedir. Bu muazzamlık ise ferdi etkilemekte ve onun hayat felsefesi halini almaktadır. Medeniyet mimarı Peygamberlerin bazı insanları hakikat yoluna davet için mucize göstermesi gibi, şeytanın bazı adamları da insanları teshir maksadıyla istidraç dediğimiz bir kısım harikalar sergilerler; işte bu neviden bir istidraca benzetebileceğimiz bu kabil bilimsel ve teknolojik harikalar, ferdlerin pozitivist-materyalist bir inanca sürüklenmesine sebep olmaktadır. Zaten böyle bir ferdin kime hizmet edeceği ve fayda sağlayacağı da günümüz dünyasında malûmdur. Bahsedilen bu göz kamaştırıcı gelişmelere muhatap insansa bu durum karşısında bir çeşit aşağılık kompleksine ve korkuya kapılmaktadır. Burada aşağılık kompleksi ve korku demişken mevzumuz ile çok alâkalı olmasa da İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun şu sözünü hatırlatalım: “Adam aslında Amerika'nın gücüne öyle iman etmiş ki, ona karşı çıkacak, onunla mücadele edecek bırakın fiilî bir adım atmayı, beyninden geçirecek cesareti kalmamış.” İşte bu korku ve aşağılık kompleksinin neticesinde Batı mevcut hâkimiyetini daha da pekiştirmiştir. Beyin göçü denen ve ülkelerin özellikle tekniğin “cins kafa”larının Batı’ya hizmet etmesi hadisesinin sırrı da burada gizli olsa gerek. Çünkü bir sanatçı için sanatı neyse, bir mühendis veya bilim adamı için de mevzu olan teknik de odur diyebiliriz. Hele ki “cins” bir kafaysa… Nasıl bir sanatçı sanatını ilerletebileceği, ona değer verilen bir yerde bulunmayı ister, aynı şekilde tekniğin “cins kafa”ları da benzer bir vasatın özlemindedirler. Yine Batı hâkimiyeti altında bulunan ülkelerdeki insanlarda bu teknolojik ilerlemenin verdiği aşağılık kompleksi, teknolojik saha ile sınırlı kalmamış, diğer sahalara da sirayet etmiştir. “Batıya teknolojik sahada asla üstünlük sağlayamadığımız gibi, başka hiçbir sahada da sağlayamayız” biçiminde özetleyebileceğimiz bir algı hâkimdir bilhassa İslâm dünyasındaki yarı aydın tiplere… İşte burada Büyük Doğu-İBDA’nın önemi bir kez daha görülmektedir. Çünkü Büyük Doğu-İBDA, hayatın her şubesini bir asla bağlamak sûretiyle bizlere Batı hâkimiyetinden teknik sahada da kurtuluşun harekât planını vermektedir. Ola ki bu plana uyulsun ve “çetinlerin çetini” olan bu iş halledilebilsin. İBDA Mimarı’na yönelik ademe mahkûm etme çabasının ve hâlâ daha devam eden telegram işkencesinin sebeplerini buralarda aramak lazım gelir.
Batı elindeki teknolojik hâkimiyetin menfî bir tarafı da dimağları uyuşturucu ve yozlaştırıcı etkisidir. Batı, hâkimiyetini idame için bunu da kullanmasını bilmiş, psikolojik telkin metodlarını sonuna kadar suiistimal etmiştir. Kendisine karşı olan veya olabilecek ülkelere sürekli teknoloji ve getirilerini empoze etmektedir. Ne diyordu internetin babası olarak anılan Vint Cerf: “Şu anda çevrimiçi insan sayısı ancak 3 milyar civarı. Bu, Dünya’daki herkes demek değil. O yüzden daha yapılacak çok iş var.” McDonaldslardan sonra Facebook gibi sosyal ağları ülkesinde engelleyeceğini, kendi sosyal ağlarını kuracağını açıklayan Rusya herhalde bunun bir nebze farkına vardı. Yine Batı bunu öyle bir yapmaktadır ki, uyuşturup yozlaştırdığı bireyleri kendi emelleri uğruna dinçleştirebilmektedir. Adeta bir uyuşturucu satıcısı gibi kitleleri farkettirmeden kendine bağımlı hale getirmektedir. Ne de olsa bir uyuşturucu satıcısı bir bağımlıyı istediği gibi güdebilir. Dimağını bozamayacağını anladığı fertler içinse, o fertlerin sahip olduğu değerleri ve ilgilerini çekecek imajları “dijital”leştirerek avlamayı denemekte ve yüksek oranda da başarılı olmaktadır. Son zamanlarda çıkan film, TV dizisi, hatta online oyunların bile Osmanlı ve Selçuklu temalı olması buna örnek verilebilir. Çünkü işlenilen konunun gerçekle alâkası bulunmamaktadır.
Netice olarak: Günümüz teknolojisi Batı elinde tamamen menfi bir cihette büyük bir hızla insanlığı toptan uçuruma doğru sürüklemektedir. Günün birinde bir “aydın”ın çıkıp kendisini müsbete tahvil etmesini beklemektedir. Nasıl ki bir ülkenin bağımsız olması için en önemli unsurlardan biri ekonomi ise, yani ekonomik bağımsızlık olmadan bağımsızlıktan söz edilemiyorsa, bir medeniyet için en önemli unsurlardan biri de müsbet bilgi-tekniktir. Özellikle de yaşadığımız çağda… Eğer gerçekten sahih/sağlıklı bir medeniyetten söz edeceksek, onun hakikat ile nisbetini kurmuş müspet bilgiyi ihmal etmesi düşünülemez. Üstün fikre dayanan ve insanlığa hizmete matuf bir teknoloji, dünya eko sisteminin de kurtuluşu olacaktır.

Baran Dergisi 463. Sayı