AKP, Ergenekon, Balyoz, Özel Yetkili Savcılar, davalar, tutuklamalar ve alınan ifadeler. Kimin veya neyin münasebetiyle olduğunu muhakkak ki tam olarak bilmiyoruz ancak kesin olarak biliyoruz ki, Türkiye'nin bağırsakları patladı. Devlet tarafından, devlete sığınılarak, devletin kurumu olarak yapılan ve yapılmakta olan türlü iğrençlikler, türlü şerefsizlikler ve namussuzluklar bir bir ifşa edilmekte.
Bu yazımızı, yayınlanmış çeşitli haberlerle destekleyerek size sunacağız ki, Anadolu toprağından akıtılan bu iğrenç lağıma şahitlik ediniz. Şunu da eklemek isteriz ki, bu ülkede yapılmakta olan bahsedeceğimiz iğrençlikler bile orijinal değil, CIA'in yaptığı ve ifşa edilmiş çalışmaların taklit edilmesidir. Üniversitesinde başörtülü Müslüman genç kızların kılığı ve kıyafetiyle uğraşmaktan, akademik çalışmalar yapmaya vakit ayıramayan bu ulusalcı, laik kesimin yaptığı iğrençliklerin orijinal olmasını da beklemiyorduk zaten. Neyse biz daha fazla dağılmadan asıl meselemize dönelim.

CİNAYETLER

Zihin manipülasyonu ve dolayısıyla zihin kontrolünde kullanılan çeşitli kimyevî ilaçlar kullanılması suretiyle işletilen cinayetlerle başlayalım. Üzeyir Garih cinayeti, Danıştay Baskını, Zirve Yayınevi'nin basılması ve Hrant Dink cinayeti. Bu vakalarda ortak nokta hepsinin Ergenekon ile bir şekilde temas halinde olması. Bunlardan birincisi Üzeyir Garih'in katili Yener Yermez'in cinayet öncesi dönemde çeşitli ruhî bunalımlar içinde olması ve Ümit Sayın ile görüşüyor olması. Burada bir parantez açalım.
Sayın’ın 9 Ocak 1993 yılında Büyük Loca’ya yaptığı “Büyü, Bilim ve Masonluk” başlıklı konuşmada “büyünün yerini alan bilim aracılığıyla zihinlerin kontrol edilebileceği” ve “beyinlerin nöro-kimyevî maddelerle yönlendirilebileceği” işleniyordu. Sayın konuşmasının sonunda, “Aslında gerçek büyü bilimdir ve bilimin belirlediği gerçeklerle çelişen gerçek, gerçek değildir. Bizler bilimin sunduğu imkânları kullanarak büyü felsefesinin ulaşamadığı amaçları da gerçekleştirebiliriz. Büyücülük araç ve yöntemlerinin çağdaş versiyonlarını üretebilir; geliştireceğimiz formülleri ve yöntemleri kullanarak bireyleri ve toplumu yönlendirebiliriz” diyordu.

Zirve Yayınevi olayına bakalım birde. Malatya Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu tarafından hazırlanarak Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na sunduğu Zirve Yayınevi olayı raporunda yer alan tespitlerde Emre Günaydın ve diğer zanlıların dini hassasiyetlerinin bulunmadığı, kişilik bozukluklarının olduğu, zanlıların bu nedenle gerek propaganda, gerekse de psikolojik telkinlerle yönlendirilebileceği iddiasına yer verilen raporda, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın da olayla ilgili görüşü kullanıldı. Tarhan’ın rapordaki ifadesinde, “Olayda psikofarmakolojik terör şüphesini çekecek ön bilgiler olduğu” ve “Bu açıdan bilirkişi incelemesini yerinde olacağı” dediği belirtildi. Cinayetlerin psikolojik metotlar ve beyin kontrolüyle işletilmiş olabileceği yönündeki iddiaların da kullanıldığı raporda, uzmanlardan oluşan bir heyet tarafından zanlıların psikolojik yönden değerlendirilmesi talep edildi. Bu rapora da baktığımızda Ümit Sayın'ın konuşmasını destekler nitelikte ifadeler olduğunu görebiliyoruz.
Bu iki cinayete uzun uzun değindik. Diğer cinayetlerde benzer şüpheler taşımakta. Genel olarak konu ile ilgili olarak yayınlanan haberlere baktığımızda Agmatin adlı uyuşturucuya işaret edilmekte. Agmatin adlı kimyevî maddenin aslında beyinden salgılandığı, salgılanan miktarın arttığında şizofrene sebep olduğu GATA’da görevli, Ümit Sayın tarafından, Mason olduğu iddia edilen, Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbay’ın ilmî çalışmalarınca ispat edilmiştir. Şimdi dikkatimizi çeken bir durum daha var ki; Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbağ GATA'daki bu ilmî çalışmalarının kimler üzerinde yapıldığıdır. (Kimler üzerinde denendiğini bilmiyoruz ancak Peygamber Ocağı diye askere giden Anadolu çocuklarını, denek olarak gören bu alçak dönmelerin, elektro manyetik alan deneyleri vesilesiyle nasıl ifşa olduğuna ileride değineceğiz.) 

Cinayetlere bu vecheden baktığımızda, Türkiye'de birilerinin, kimyevî maddeleri, zihin kontrolünde ne derece etkin bir şekilde kullandıklarını müşahede edebiliyoruz. Bu uygulamalar bize CIA'in 1953 senesinde başlattığı MK-ULTRA Projesini anımsatıyor. CIA'den zihin kontrolü hakkında araştırmalar yapan Armen Victorian'a gönderilen mektupların birinde; "Teşkilatımızda, MKULTRA ve ilgili bazı diğer projeler altında başta LSD olmak üzere hipnotizma ve uyuşturucu ilaç kullanımı gibi tekniklerle, davranış kontrolü alanında 1963'ten önce yapılan ve insanların denek olarak kullanıldığı bir takım araştırmaların CIA tarafından desteklendiğini, delilleriyle gösteren belgeler mevcuttur. Mesela MKDELTA'nın görevi MKULTRA materyallerinin ülke dışında kullanılmasıyla alakalı hazırlanmış özel prosedürce belirlenmişti."(1)
Konumuza fuhuş ile devam edelim.

FUHUŞ VE ŞANTAJ

Fuhuş bir ferdin zihniyle dolaylı yollardan uğraşılmaksızın, direkt olarak kontrol altına alınması adına kullanılmaktadır. Askerler, bürokratlar, siyasetçiler, medyanın etkili isimleri, belirli kesimlerin temsilcileri ve bazı şirketlerin yöneticilerinin hedef alınarak, kişilerin geleceklerinin CD'ler içerisindeki görüntüler vasıtasıyla ipotek altına alınmasıdır bu başlığın ana konusu.
Fuhuş vasıtasıyla şantaj görüntülerinin nasıl elde edildiğine değinelim öncelikle. Burada ilginiz çekeceğine inandığım iki dernek ön plana çıkıyor. Birisi hepinizin Türkan Saylan vesilesiyle yakından tanıdığınız Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği diğeri ise Çağdaş Eğitim Vakfı. Bunlar malûm ar, namus, iffet, haysiyet ve ahlaktan söz edilemeyecek ÇAĞDAŞ yerler. Bu dernekler çeşitli burslar sağlayarak, öğrencilerin yurtlarda ikâmet etmelerini sağlayan dernekler. Gariban Anadolu insanının çocuklarını okutmak (!) için toplayıp çağdaşlaştıran(!) dernekler bunlar. Bu derneklerin vazifeleri zaafları tesbit edilen, yukarıda saydığımız yerlerde görevli kimseleri ağlarını düşürerek şantaj yapmak suretiyle istihbarat toplamak, medya vasıtasıyla kamuoyunu etkilemek ve gerekli finansmanı sağlayabilmektir.

Akşam gazetesinde, 25.08.2010 tarihinde yayınlanan haber:
"Üssü de kullanmışlar
Asker ve bürokratlara 'fuhuş tuzağı' kuran çeteye yönelik yürütülen soruşturma kapsamında yabancı uyruklu kadınlarla ilişkiye girdikleri tespit edilen 61 subay-astsubay tespit edildi. Para karşılığında ilişkiye girdiklerini kabul eden bazı askerler, fuhuş için kadınları Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı'na götürdüklerini itiraf etti
Asker ve bürokratlara 'fuhuş tuzağı' kuran çeteye yönelik Kocaeli merkezli operasyonda, liderliğini Mustafa D.'nin yaptığı şebeke çökertilmiş, aralarında askerlerin de bulunduğu 35 kişi gözaltına alınmış, 20'si tutuklanmıştı. Çetenin, oyuncaklar arasına yerleştirdiği kameralarla, Rusya'dan getirilen kadınlarla ilişkiye giren, asker, bürokrat, işadamı ve polisleri kaydettiği ortaya çıkmıştı. Fuhuş  şebekesiyle bağlantısı olduğu tespit edilen İ.S isimli bir albayın evinde bulunan bilgisayarlara el konulmuştu. Kurtköy'de oturan Deniz Harp Okulu öğrencilerin evlerinde de delil torbalarına konulmuş iç çamaşırları bulunmuş ve iç çamaşırlardan birinin H.M.Ş. isimli bir tümamirale ait olduğu iddia edilmişti. Ergenekon Savcısı Fikret Seçen'in yürüttüğü soruşturma kapsamında Merkez Komutanlığı'nda  90 askeri öğrenci ve subayın ifadesine başvuruldu.

 

Şifreli Belgeler Açılıyor

Ele geçirilen belgelerde isimleri geçtiği iddia edilen aralarında bir koramiralin de bulunduğu 4 amiralin bilgisine başvurulacak. Polis şifreli belgeleri açtıkça soruşturma da derinleşiyor. 61 subay-astsubayın, fuhuş çetesinin üyeleriyle ilişki içerisinde olduğu tespit edildi. Bu kişiler, geçtiğimiz günlerde Merkez Komutanlığı'nda ifade verdi. Soruşturmada, askerlere 'Fuhuş  yaptınız mı?' sorusu yöneltildi. Askerler önce fuhuş iddialarını yalanladı. Sorguya katılan polisler, ellerindeki telefon kayıtlarını okumaya başlayınca askerlerden itiraflar geldi. Kayıtları gören bazı subaylar fuhuş yaptıklarını kabul ederek 'Sivil kadınlarla para karşılığında zaman zaman ilişkiye girdik' dedi. Sorguda, fuhuş yaptıklarını kabul eden askerlere; 'Fuhuşu nerede yaptınız?' sorusu yöneltildi. Bu soruya verilen cevap, sorguya giren yetkilileri şoke etti. Bazı askerler, fuhuşu, dikkat çekmemek için Gölcük'te bulunan Deniz Üs Komutanlığı'nın içerisinde yaptıklarını söyledi. "
Fuhuş ile elde edilen kasetler son derece tesirlidir. Hatırlayınız Deniz Baykal'ın lideri olduğu CHP gibi bir partiden bile gönderilmesine sebeb olabilmektedir. İnsanımız halen böyle iğrençliklere tahammül edememektedir. Türkiye'de daha ne kasetler var, küçük yaştaki kız ve erkek çocuklarının kullanıldıklarına değinmek bile istemiyorum. Ancak Ergenekon gibi oluşumlarda daha derinlere neden inilemediğine dair bir intiba sahibi olabiliyoruz bu başlık vesilesiyle.

HİPNOZ

Hipnoz; eski kaynaklarda manyetizma diye de ifade edilmektedir. Bir kimsenin konsantrasyonunun bir noktaya odaklanmasının sağlanması vasıtasıyla kişinin, öncelikli olarak sûn'i bir uyku ile uyumasıyla başlar. Bu durumda kişinin beş duyusu çalışmaktayken tahayyül ettirilenler vasıtasıyla tasavvur kontrol altına alınır.
Yakın zamanda Türkiye'de yaşanmış bir örnek verelim:

Kayseri'de Hava İkmal Bakım Merkezi'de görev yapan 3 astsubayın askeri belge üzerinde tahrifat yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınması sürecinde, astsubaylara hipnoz yapıp işkence uyguladığı iddiasıyla yargılanan emekli Yarbay Gürol Doğan, toplam 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

"Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuklu sanık emekli Yarbay Gürol Doğan katıldı. Davacı astsubaylar Ali Balta, Orhan Güleç ve İsmail Dağ ise duruşmaya gelmedi. 
Gürol Doğan'ın avukatı Murat Savur, müvekkili hakkındaki suçlamaların doğru olmadığını, davacı astsubaylarla gece görüşme yapıp işkence yaptığı iddialarının asılsız olduğunu ileri sürdü. Savur, 'Gürol Doğan hakkında işkence yaptığına dair dosyada ciddi hiçbir delil yoktur. Davacı astsubaylar için tutukluluk sürecinde 12 kez sağlık raporu alınmış, bu raporlarda da işkence bulgusuna rastlanmamıştır. İddianamede de ciddi hiçbir delil yoktur. Uzman raporunda hipnozun karşı tarafın da kabul etmesiyle gerçekleşmesi mümkündür. Tek taraflı hipnoz yapılamaz. Gürol Doğan'ın beraat etmesini veya tahliye edilmesini istiyorum' dedi.

Emekli Yarbay Gürol Doğan da, yaptığı savunmada suçlamaları kabul etmediğini, iddia makamının suçlamalarına katılmadığını belirterek, 'İddia makamının mütalaasına iştirak etmiyorum. Böyle bir suç işlemedim. Beraatımı istiyorum' diye konuştu.

Mahkeme heyeti sanık Gürol Doğan hakkında 'Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve fizikî veya ruhî yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları' kapsayan TCK'nın 94/4 maddesi uyarınca davacı her astsubaya ilişkin 2 yıl 6'şar ay olmak üzere toplam 7 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

Kayseri'de garnizonla ilgili bir belge üzerinde tahrifat yaptıkları iddia edilen astsubay Ali Balta, İsmail Dağ ve Orhan Güleç, Ankara Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından 17 Mart 2009'da yapılan duruşmada 'Resmi evrak üzerinde tahrifat yapmak' suçundan tutuklanmış, daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardı. Serbest bırakılan 3 astsubay, emekli Yarbay Gürol Doğan hakkında kendilerine işkence yaptığı ve hipnozla ifadelerini aldığı iddiasıyla dava açmışlardı.

Emekli Yarbay Gürol Doğan, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 12 Ocak 2010'da yapılan ilk duruşmada tutuklanarak cezaevine gönderilmişti."
(2)
Bir bilgi eklemek isterim. Hipnoz seanslarına katılacak olursanız, sûn'î uyku ile uyuduğunuzda size telkin edileni kabul etmezseniz uyku bozulur. Fakat yukarıdaki gibi yapılan cebri hipnoz uygulamalarında hipnoz, halüsinojen kimyevî ilaçlarla desteklenmekte ve irade tamamen kırılmaktadır. Haberdeki askerin ifadesini okurken bu durumun göz ardı edilmemesi gerekir.

KOBAY ASKER

Son olarak ifşa edilen vaka ise yine GATA'da askerlerin çeşitli zihin deneylerinde kobay olarak kullanılması oldu. Elektromanyetik yayın yapan bir cihaz vasıtasıyla beynin çeşitli konumlarını uyaran bu cihazın marifetlerini haber videolarında müşahede ettik.

Medya bu hadiseyi sürekli izinsiz deney olması tarafından ele aldı ancak hadisenin bir de deneyin amacı vechesi var tabiî. GATA zihin manipülasyonları üzerine deneyler yapıyor anlaşılan. Bakınız yabancı kaynaklarda zihin kontrol çalışmalarıyla ilgili videoları izleyecek olursanız bu cihaz ile orada da karşılaşırsınız. (3)
Bu kullanılan cihaz bu işin tamamının çözüldüğü mânâsını taşımıyor tabi ki. Ancak yapılan çalışmaların zavallı erler üzerinden yürütüldüğünü fark etmemize sebeb oluyor.

 

SONUÇ

Birileri demokrasi ile idare edilmekte olan Türkiye’de, çeşitli kurum ve kuruluşlardaki kilit kişileri kontrol altına almak suretiyle istediği gibi at koşturmaktadır. Yakalanan, sorgulanan, tutuklanan birileri var mutlaka. Fakat 28 Şubat sürecinden başlasak, Ergenekon ve Balyoz diye devam eden süreçte, as kadrolara kimsenin elini değil, dilini bile uzatamadıklarını görüyoruz. Birisi, bir otel odasında, biriyle bir halt karıştırmışsa, artık o kişinin kaseti olup olmadığından emin olması mümkün değildir. Bu açıdan baktığımızda kişi, kendinden emin olsa bile, yakın çevresinden asla emin olamayacağından dolayı, kimse bu pisliğin merkezine kadar ilerlemeye cesaret edememektedir. En azından şu ânki iktidar için bu durum geçerlidir. Bahsettiğimiz bu hadiseler, bağırsaktan taşanlardır. İçinde kalan ise şimdilik, telegram tekniğiyle yapılmaya çalışılan, zihin kontrol çalışmalarıdır. Ergenekon savcısının yaptığı sorgulamalarda sık sık üzerinde durduğu telegramın da bir gün mutlaka patlayan bağırsağın içerisinden çıkacağını ve bu hadisenin doğuracağı infialin şimdiye kadar ifşa olanları gölgede bırakacağını düşünmekteyiz. Mütefekkir’in nymphalar diye bahsettiği kimselerin de, ardına saklandıkları perdenin yırtılacağı şuurunda olmaları ve efendilerinin korunması adına, kendilerinin kurban edileceklerini bilmeleri lazım gelmektedir.

1-) CIA tarafından Dr. Armen Victorian'a gönderilmiş olan ve İstihbaratta Beyin Yıkama adlı kitabında yayınlanmış olan 19 Kasım 1990 tarihli mektup.
2-) http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=265499
3-) http://www.youtube.com/watch?v=zaPb3R5YTo4   (örnek video)