Heyet Tahrir el Şam Lideri Ebu Muhammed Fatih Cevlani, Amerikan PBS kanalında yayınlanan “Frontline” isimli programın muhabiri Martin Smith’e -belgesel formatında çekilen program için- uzunca bir röportaj verdi. Geçtiğimiz Şubat ayında henüz çekimleri başlarken tartışılmaya başlanan programın ilk bölümü yayımlandı. Röportajın tam metni basınla paylaşıldı. Dergimizin sitesinde metnin tamamına erişmek mümkün olduğundan burada içerik aktarımından ziyade programın mahiyeti ve üzerine konuşulanlara değineceğiz.

Programın yapım aşamasının uzun sürmesinin –bir eleştiriydi- sebebi belgesel kısmının içerik zenginliğinden anlaşılmaktadır. Arap Baharıyla başlayan süreç Suriye özelinde oldukça profesyonel işlenmiş. Daha özelde IŞİD, El Nusra, El Kaide üçgeninde olup bitenlere dönük cesur sorular sorulmuş ve açık cevaplarla söz konusu dönemin içyüzü aydınlatılmış. Martin Smith kadar HTŞ Lideri’nin de çok iyi hazırlık yaptığı görülmekte. HTŞ Lideri kelimelerini özenle seçmiş. Sözleri ve tavırlarıyla vakaya vakıf olduğunu hissettirmekte. Vereceği mesajlar için iç ve dış kamuoyunu hesaba kattığı da söylenebilir. Mevcut şartlar içinde yapabileceği en doğru işi yaptığını iddia etsek, haksız çıkmayız. Yine kendi cemaati içerisinden, İdlib bölgesinden ve genel siyasetlerinden verdiği görüntü ile örgüt mantığından ziyade devlet refleksine doğru bir geçiş havası sezilmekte. Cevlani’nin tüm tevazusuna rağmen görüntüsü ve zekasıyla iyi bir lider olduğu kanaati oturuyor izleyenlerde. 10 yıllık süreç bunu doğrular nitelikte.

Programa Yönelik Tutumlar

Program çekimleri döneminde Martin Smith tarafından, sosyal medya hesabında, Cevlani ile çekildikleri bir fotoğraf paylaşıldı. Söz konusu fotoğrafla birlikte ilgili kamuoylarında tartışmalar başladı.

Aşırılar tarafından, Cevlani’nin ceket gömlek giyinmesinden tutun ajanlığa, Amerika’ya yaranma ithamlarından devrimi Batılılara satma iftirasına, türlü türlü yorumlar peşi sıra geldi. Malesef Müslüman cenahtan böylesi tuhaf yorumlara destek olanlar da oldu. Hala 1980’lerin cihadi reaksiyonlarını gösterenlere karşı söylenecek bir şey yoktur. Yine Cevlani’nin 2014-15 yıllarında el-Cezire ve Orient News’e verdiği röportajlarıyla bir mukayeseye gidilerek çeşitli eleştiriler yapıldı. Bu eleştirilerde görünür olan tek şey kılık kıyafetteki değişiklik. O günlerde daha cihadçı (!), daha gerilla (!), görünüyormuş Cevlani, şimdi nerdeyse takım elbise giyinmiş, olayın büyüklüğüne (!) bakın. Böylesi acayip şeylerden nem kapanlara şer’i siyaset’in geniş manevra alanını izah etmek oldukça zordur. Bu faslı burada tutalım.

Amerikan ve Batı kamuoyunda ise PBS kanalı için “cihahçıların reklamını yapmak, terörizmi meşrulaştırmak” gibi eleştiriler yapıldı. Kendilerince haklılar tabii. Gönül isterdi ki Müslümanlar da biraz adamların rahatsızlıklarını takip edip ona göre bir tutum sergilesinler.

Amerika Televizyonuna Konuşma Sebebi

Cevlani, bu röportajla beraber ilk kez Amerikan basınına konuşmuş oldu. Böyle bir röportaj teklifini neden kabul ettiği sorusuna, “Suriye devrimine dair gerçekçi bir imajı dünyaya sunabilme isteği” şeklinde yanıt verdi. ABD basınına konuşmayı neden seçtiği sorulduğunda, “kendisinin böyle özel bir talebi olmadığını, yalnızca gelen teklifi kabul ettiğini” ifade etti.

“Avrupa ve Amerika’ya tehdit değiliz”

Röportajın en çok merak edilen ve ön plana çıkarılan kısmı bu oldu. Batı menşeli bir televizyona konuşuldu neticede. Bilindiği gibi Cevlani 2003’te Amerika’nın Irak işgaline karşı savaşmak için Irak’a gitmiş ve Amerika’ya karşı savaşmıştır. 2006 yılında esir düşmüş ve 2 yıl kadar Bucca hapishanesinde tutuklu kalmıştır.

Batı dünyasına mesajının ne olduğu sorulduğunda Cevlani, ilk ve en önemli mesaj olarak, kendilerinin Avrupa ve Amerika'nın güvenliğine bir tehdit oluşturmadığı mesajını veriyor. Cevlani, Suriye’nin dış saldırılar düzenlenecek bir basamak olmadığını vurguluyor. Dünyanın, Beşar Esed’i hala tanımak gibi birçok yanlış politika benimsediğini belirten Cevlani, bu politikanın değişmesi gerektiğini kaydediyor. Cevlani asıl amaçlarının Suriye’de bir lider ve rejim değişikliği olduğunu da ekliyor.

Küresel Cihad Hareketleri içerisinde yetişmiş, El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusret Cephesi’nin kurucu liderliğini yapmış birinin işgalcilere karşı böylesi bir tutum sergilemesi elbette ilginçtir. Burada strateji olarak yakın ve sıcak çatışmalara girilen düşmanı öncelemek, düşman-cephe sayısını azaltmak, denge politikasını kullanmak, diplomaside el güçlendirmek gibi niyetleri görebiliyoruz. Bu topyekun bir savaş için en uygun strateji olabilir. Küresel işgale karşı küresel cihad mantığıyla hareket eden El Kaide’nin yaklaşımının aksine lokal bir cihadi hareket olarak görülmektedir Heyet Tahrir el Şam. Yine de Martin Smith’in röportaj sonrası söylediği gibi bugünkü lokal tutum, Batı’ya tehdit olunmayacağı anlamına gelmemektedir.

ABD'li Siyasetçilere Değil, Batı Kamuoyuna Sesleniyoruz

Cevlani, sadece devrimin maslahatı için çabaladıklarını, kendisini Batı’ya da Amerika’ya da sunmak gibi bir derdinin olmadığını, gelinen noktaya savaşçıların çabasıyla geldiklerini, ABD’li siyasetçilere değil, Batı kamuoyuna seslendiklerini ifade ediyor. Cevlani, bölgeyle ilgilenen birçok kişinin yanlış yaklaşımlara sahip olduğunu ifade ederken, ülkedeki felaketin sebebinin Esed rejimi olduğunu ve bunun bilinmesi için çaba sarf ettiklerini dile getiriyor. Batı kamuoyunda Suriye’nin yahut İdlib’in ne kadar gündem olduğu, ne kadar bilindiği meçhul. Elbette mesajlar öncelikle devletlere ve siyasetçileredir.

ABD’den bir şey beklemediğini, mesele ABD olduğunda iyimser olunamayacağını ifade eden Cevlani, yine de Amerikan kamuoyuna durumun açıklanması gerektiğini savundu. Kendilerinin ve Suriye halkının Amerikalılara da, komşu ülkelere de bel bağlamadığını, 10 senedir bu devrimin yalnız doğduğunu, yalnız kalıp zafere de yalnız ulaşacağını bildiklerini dile getirdi.

Smith’in “Amerikalılar eski bir düşmanlarını ve El Kaide liderini neden dinlesin?” sorusuna ise Cevlani, kimseyi kendisini dinlemeleri için zorlamadığını, ABD’nin politikalarını eleştirdiğini ve kendisinin, Suriye devriminin çok büyük bir kısmını temsil ettiğini söylüyor. ABD’den ise herhangi bir beklenti veya talep içerisinde olmadığının altını çiziyor.

Baran Dergisi 754. sayı