"Tilki Günlüğü" eseri ile Kumandanımız fetihlerine devam ediyor. Fikir eserlerini peşpeşe sıralayan "ifrat halde tecrit" sahibi, sanatta da şaheserini ortaya koymuştu, Çile’nin nisbet şiiri Kayan Yıldız Sırrı isimli şiir kitabı... Şimdi de "Çile" şiir kitabının romanı "Tilki Günlüğü"... Bu arada, hepsi damağımızda ayrı zevkler bırakan parça ve bütünü beraber tattığımız İktisat ve Ahlak, Hukuk Edebiyatı adlı eserlerini belirtelim. İbda Mimarı 30 cildi aşkın fikir ve sanat eserlerine "Tilki Günlüğü"nü ilave ederek rakipleriyle arasındaki farkı, kapatılması imkânsız hale getirdi. Her şey zıddıyla kaimdir. Aradaki ilişki uçurumla, dağın doruğu gibi..

"Tilki Günlüğü"; Kainatın şifresidir... Bu eserle "kainatın topografyası" çıkarılmış... Allah'ın büyüklüğü, Resûlü’nün mucizesi ve O'nun ümmetinden batın yolu büyüklerine bağlı bir ferdin yapabileceği işin çapı.. Kainatı fethetmek gibi... "İnsan kainatın özü, hülasasıdır. Kainat lisandır..." Kainatı insan imbiğinden süzmek ve Tilki Günlüğü'ne dökmek... Üstadımızın ve Şeyhinin muradı... Cüred, iddia, cehd, çile, irade, merd ve mürid...

Aynı zamanda şairin de mânâsı olan, "her tarafa dağılmış olan ve her yerde bulunan" hakîmvarî vasfının tezahürü...

Bütün bu olağanüstü zuhurlardan sonra hayretimizi "Tilki Günlüğü"ndeki şu sözüyle gidermeye çalışıyoruz:

"Ben maleden bir gözüm ve gözümde yuvalanan nur, büyüklerimin!.."

"Rüya Tabirnamesi" diyebileceğimiz bu eserde, rüya ve hakikat arasındaki yakın ilişki sezilir ve yaşanır. "Dünya hayatında görülen şeyler, uyuyan kimsenin rüyasında görülen şeyler gibidir; yalnız hayaldir. Böyle olunca onun tevil ve tabiri  lazımdır!" diyen İslâm velisinin çerçevelediği hakikat yolunda...

Kainattaki binbir türlü eşya ve hadisenin tek mânâya ircaı... Birbiriyle zıd ve alakasız gibi görünen herşeyin bir mânâ içerisinde birbirine bağlanabilmesi, alâkalandırılması... "Tablo"lardaki tedailer, imaj ve suretler, çakışan noktalar, ayrışan noktalar, ve ayrılığın da "bir"den olması vs... "Her şeyin her şeyle alakası”nın kalbi mevkiindeki kelime, "Kusto"... Üstün fikir, sır idrakı, hikmet avcısı, şiir edası...

Herkesin bir kenarından kendini bulacağı eser... Bu öyle bir şifre kitabı ki, müellifi dahi bazen kendini yazdığı eserde daha sonra keşfeder. Kendinden meçhul yanını görür. Eserin yazılışının sebebi olan takdim yazısında da bu mânâ gizli değil mi? Sırrı daha sonra çözülen Üstadın takdim yazısı ve doğan muazzam eser...

"Keşfin ruhî macerası, romanı" olan eserin doğuş sebebi de keşfin bir ruhî macerası... Bulunan aranır ve aranan bulunur sırrı...

Mükemmel Türkçesi ve Türkçeyi hakimiyeti altına alması da bu eserin önemli bir yönüdür. Türkçeden dem vuranlar bu hususu görsünler. Türkçeyi, mesele konuşarak, bir dünya görüşü kurarak yaşatan fikir, sanat, aksiyon adamı... Necip Fazıl'dan sonra Salih Mirzabeyoğlu'nun Türkçe üzerindeki hakkı unutulamaz. Türkçeyi gerçek mânâda yaşatan şahıslardır Büyük Doğu ve İbda Mimarları... Dili üzerinde düşünen fikir adamımız, dili de ustaca kullanan ve üstün eserlerini verendir. Sanatı üzerinde düşünüp poetikasını örgüleştirirken sanat eserlerini de ortaya koyması gibi... Altı ciltlik "Tilki Günlüğü" takımında kaç bin kelime var? Tabii ki "Tilki Günlüğü" lügat kitabı değil. Fakat Kumandanın bu kadar çok kelime ve kavram kullanması, lisana hakimiyet kurması ve dili tekeline almasını doğurur.

Bu eserde Salih Mirzabeyoğlu'nun "ilim adamı" hüviyetini de görürüz. Bir çok ilimlerden pay almanın yanı sıra, özellikle bu eserdeki "Tilki Günlüğü Lügatı"na, tam karşılığı olmayan lügat ilmi değil de, Kusto lügatı ilmi diyebiliriz. Teknik dairesini kuşatan ilim ve ilim dairesini de kuşatan tefekkür dairesi olduğu gerçeğini hatırlattıktan sonra zaten İbda Mimarı 'nın mütefekkirlik vasfıyla ilmi de içine alan daireyi temsil ettiğini biliyoruz. Fıkhın da anlayış mânâsına geldiğini hatırlatırsak çağımızdaki "İslama Muhatap Anlayış"ı ortaya koyanın aynı zamanda fakih olduğu da bir gerçek... Yine ilim açısından yanaşırsak, bu esere "rüya tabirname ilmi" diyebiliriz.

Böylece İbda Mimarının fikir, sanat, aksiyon yönüne, ilim adamı vasfını da ilave edebiliriz. İlimden tekniği ya da kitap yüklü merkepliği anlayanlar sözlerimizden pek bir şey anlamazlar. Ölçülere, ölçülerin istediği şekilde yanaşacak bir anlayıştan ve bu anlayışın gerekliliğinden haberi olmayan kişinin kaynak eserlere el atarak ilim yaptığını zannettiği tavrıyla, bizim bahsettiğimiz soylu fikir ve ilim adamı tavrının hiçbir benzerliği yoktur. İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Azam'a nasıl bakılacağı hakkında bir fikrî anlayıştan haberdar olmadan güya Arapçası ile onların eserlerine el atanlar, onların muradlarına zıt nakiller ve yorumlar ortaya çıkarır. Önce "toplu hakikatleri"ni öğrenmek, bakış ölçülerine sahip olmak ve ondan sonra parça parça eserlerine bakabilmek sözkonusu olmalıdır.

"Tilki Günlüğü", gelmiş ve geçmiş fikir ve sanat verimlerinden hiç birinde olmayan, benzersiz ve orijinal bir çalışmadır . Böyle bir lügat, böyle bir tarz, böyle bir tertip ve şekil, böyle bir muhteva ilk...

"Tilki Günlüğü " bir saray... İçine girenin ucunu bucağını bulamadığı, sayısız odaları olan bir saray.. Bu eser, sanatçılara sonsuz hazineler sunar. Sovyet rejiminde eserlerini veren ve ordan kaçan ruhçu sinema yönetmeni Tarkovski için, "eserimi okumasını isterdim" diyor İbda  Mimarı.  Anlaşılan o ki, İBDA sanatkarlarına birçok malzeme var bu eserde. Diğer sanat eserleri de öyle...

"Tilki Günlüğü"nün şu an iki cildi çıktı. Tamamı altı cild. Belki daha da uzar; çünkü sınırı yok. Dinamik , sanatçıların sonsuz malzeme bulacağı, ilham alacağı, bir çok kalıba dökebilecekleri bir eser. "Tilki Günlüğü" çıkmasıyla birlikte gençlikte yankısını buluyor. Çevremde gördüğüm; bir çoğu  eseri bir solukta okumuş, kimi rüya tabirnamesi olarak rüyaları çözüyor, kimi lügat yardımıyla mesafeler almaya, şifreleri çözmeye bakıyor, kimi hayatta tesadüf yoktur hikmetini eserde daha iyi görüyor. İçine giren her kişi kendini buluyor, şifrelere dalıyor... Üçüncü cildini bekliyoruz...
 
Taraf. 16. Sayı. Haziran 1992