Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan Telegram işkencesi ve bu konudaki “resmi sessizlik”, Ekim ayında, CHP Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’nın Meclis’te Başbakana verdiği soru önergesiyle yepyeni bir boyut kazandı…
Telegram işkencesi konusunda 12 yıldır süren “resmi sessizliğin” dilinin çözülüp çözülmeyeceğini önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.
Bugüne kadar, “devlet, hukuk ve adaletin” ısrarla duymazdan geldiği…
Sessiz kaldığı…
Ve örtbas etmeye çalıştığı telegram işkencesi…
Konuyla ilgili olarak, bundan önce de, Meclisten bazı Milletvekilleri- Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyeleri-, Cezaevleri Araştırma Komisyonu üyesi Milletvekilleri, Bolu F tipi cezaevinde kaldığı tek kişilik hücrede Salih Mirzabeyoğlu ile görüştüler.
Fakat bunların hiçbirinden sonuç çıkmadı…
“İşkence iddiasını”, araştırması, soruşturması, incelemesi gerekenler, adeta Mirzabeyoğlu’ndan kendisine yapılan işkenceyi “ispat etmesini” istiyorlardı…
“8 metrelik bir hücrede, cezaevi şartlarında ve cezaevi imkânlarıyla gördüğün işkenceyi ispat et…”
Bunlar Mirzabeyoğlu’nun;
Anlattıklarını….Yazdıklarını…Yaşadıklarını ve bu çerçevedeki “iddialarının” doğruluğunu veya yanlışlığını araştırıp inceleyecekleri yerde… Bu işkence nedir, ne değildir, nasıl yapılmaktadır, bunun başka örnekleri var mıdır diğer ülkelerde benzer vakalar var mıdır? Bunları ve benzer soruları araştırıp, belgelendirip, hadisenin üzerine gidecekleri yerde, tam tersi bir tutumla…
Adeta işkenceyi örtbas etmek ister gibi davrandılar ve Mirzabeyoğlu’ndan gerekli cevabı aldılar:
-“Elektromanyetik dalgaları elimle tutup size gösterecek değilim ya!”
“Hukuk ve adalet” yıllarca bu işkence konusunda sessiz kaldı…
Hukuk ve adalet sessiz kaldı ama bu işkenceye sessiz kalmayan birileri, bundan sorumlu tuttukları bir emekli bir binbaşıyı öldürdükleri iddiası ile yargılandılar ve 6 kişi “ağırlaştırılmış müebbet” aldı.
O zaman ki bir gazete (Vatan) bu hadiseyi sekiz sütuna manşet yaptı; Mirzabeyoğlu’nun “Telegram” kitabını koyarak:
“Ölüm emri bu kitapla verildi.” vezninde…
Fakat burada da gariplikler devam etti; malum, hukukta her zaman “sebep-sonuç ilişkisi” göz önüne alınır ama bu hadisede öyle olmadı; 6 kişiye gözünü kırpmadan “ağırlaştırılmış müebbet” veren mahkeme;
“Bu hadise nedir, bu kişi niçin öldürülmüştür, neyin nesidir bu telegram işkencesi ?...”
Diye olayın üzerine gideceği yerde, tam tersi, hadise gizlenmeye, örtbas edilmeye çalışıldı…
Bir adam öldürdüler diye 6 kişiye ağır müebbet veren mahkeme bu sanıkların-eğer işlemişlerse- bu işi niye işlediğini arayıp sormadı…
Sanki ortada “aydınlatılmak istenen değil, örtbas edilmeye” çalışılan bir hadise vardı…
Uzatmayalım;
Son zamanlarda,” hukuk ve adalet”in telegram işkencesi karşısındaki “sultani sukutu”(!) da bozulacak gibi duruyor….
Mirzabeyoğlu’nun bu konudaki kitaplık çaptaki “ilmi ve fikri izahları” yazdıkları, yaşadıkları, anlattıkları, verdiği örnekler, dünyanın değişik ülkelerinden verdiği misaller, istihbarat örgütlerinin “devlet sırrı” kapsamında sakladığı teknolojiler, açığa çıkanlar, gizlenemeyenler burada da artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor…
En son, Bolu F tipinde Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajda Mirzabeyoğlu:
“Devlet telegram işkencesi yok desin!.”
Diye açıkça söyledi…
Fakat yine ses çıkmadı, hukuk ve adalet sessizliğini(!) yine korudu…
Ve nihayet 6 Ekim 2012’de CHP Milletvekili Sayın Veli Ağbaba, Meclis’te Başbakan Erdoğan’ın cevaplaması için bir soru önergesi verdi…
Veli Ağbaba’nın soru önergesinde;
-“Salih İzzet Erdiş’in kendisine sürekli olarak işkence yapıldığı iddiasıyla ilgili olarak şimdiye kadar idari veya adli bir inceleme başlatılmış mıdır? Başlatılmışsa nasıl sonuçlanmıştır?
-“Salih İzzet Erdiş tarafından kendisine radyo manyetik dalgalar kullanılarak işkence yapıldığı ve Telegram adlı bu yöntemin hapishanelerde kullanıldığı iddia edilmektedir.
Erdiş’in bu iddiası şimdiye kadar araştırılmış mıdır? Telegram yöntemi deney veya işkence amacı ile kullanılmakta mıdır? Konuyla ilgili olarak şimdiye kadar yapılan şikâyet sayısı kaçtır ve bu şikayet başvuranları nasıl sonuçlanmıştır?
-“F tipi hapishanelerde tecrit uygulamasının veya bu tür hapishanelerin kaldırılması düşünülmekte midir?.”
Başbakan’a bu soruları soran Ağbaba, A Haber’de Selin Ongun’un “Bi Sormak Lazım” programın da katılarak, Bolu F tipi cezaevinde Salih Mirzabeyoğlu ile yaptığı görüşmeyi ve izlenimlernii aktararak;
“Biz yanındayken bile bu işkencenin devam ettiğini” söyledi..
Veli Ağbaba’nın soru önergesine Başbakan’ın ne cevap vereceğini, hukuk ve adaletin bu konudaki “derin sessizliğinin” bozulup bozulmayacağını biz de merakla bekliyoruz…
Şimdi bu sürece gelinceye kadar “sultani sükûtunu” koruyan resmi yaklaşıma sormak durumundayız;
İlgililer ve yetkililer; Mirzabeyoğlu’na 11 yıldır yapılan bu işkenceyi biliyorlar mıydı?...
“Biliyorlar” ise bu konuda ne yaptılar?.
Soruyu tersinden de sorabiliriz;
İlgililer ve yetkililer bu işkenceyi bilmiyorlar mıydı? Sağır sultanın bile duyduğu bu konudan
Habersiz miydiler?
Eğer öyle ise bu korkunç bir “devlet, hukuk ve istihbarat” zaafı değil midir?
İlgililer ve yetkililer, eğer “bildikleri” halde, bu konuda bir adım atılmamışsa, bu inanılmaz bir ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlik olmaktan başka aynı zamanda, işkenceye bilerek göz yummak suretiyle ortak olmak değil mi?
Soruları çoğaltabiliriz, fakat buna gerek yok.
Burada yeniden; on bir yıldır yazılan, anlatılan, yaşanan ve Mirzabeyoğlu tarafından her türlü ilmi ve fikri izahı yapılan; “Telegram işkencesi nedir?”e girmeye gerek yok; mevzu ile ilgili müstakil iki kitap da dahil iki bin sahife ile anlatılan hadiseyi, burada iki sahifede “dır ve tır”a boğacak değiliz…Ama hadisenin aslı ile ilgili olduğuna inandığımız birkaç somut örneğe atıf yapabiliriz;
Turgut Özal’ın şüpheli ölümünden Aselsan mühendislerinin “sır intiharı”na kadar birçok karanlık ve örtülü hadisenin ipuçları, Mirzabeyoğlu’na uygulanan telegram işkencesi ve O’nun bu konuda anlattıklarında bulunabilir…
Aselsan mühendislerinin intiharı ile ilgili;
“İntihar etmeleri için hiçbir sebep yoktu…” Durduk yerde. Hiç sebepsiz. Onların üç ay dayanamayıp intihar ettikleri hadiseye, Mirzabeyoğlu 11 yıldır direniyor…
Evet, Aselsan mühendislerinin üç aya dayanamayıp intihar ettikleri işkenceye Mirzabeyoğlu 11 yıldır direniyor!…
“Niçin intihar ettikleri?”ne bir cevap verilemeyen, anlaşılamayan, aydınlatılamayan “sır intiharlar”ın üzerindeki sır perdesi öylece duruyor…
Fakat Mirzabeyoğlu vakasında, tam tersi, olay aydınlatılmak istenmiyor, aksine “örtbas edilmeye” çalışılıyor;
Avukatları, çok farklı ortamlarda ve medyada, bu işkenceyi defalarca gündeme getirdiler, ama yaklaşım hep aynıydı:
-“Telegram işkencesi yapıldığı İDDİA ediliyor?..”
Avukatlar bu kaba saba yaklaşımın da üzerine gittiler ve dediler ki:
-“Madem ortada bir iddia var… Niçin bu iddiayı çürütmek için dahi olsa, bir araştırma, soruşturma, inceleme yapılmıyor? Niye, söz konusu “telegram” olunca etkili ve yetkililer dut yemiş bülbüle dönüyor?
Diye defalarca sordular… Cevap, hep “sultani bir sükût” oldu…
Daha bundan iki hafta kadar önce, A Haber’de, Yeni Şafak yazarlarından Hilal Kaplan, bu konuda tersine işleyen mantığa güzel bir örnek verdi:
-“Mirzabeyoğlu’nun yakınlarından duydum şu sözü; “Cezaevinde herkes deli olduğunu ispatlamaya çalışır, biz akıllı olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz…”
Gerçekten de cezaevinde yatan herkes bilir, buradaki çoğu ağır mahkûm, bir deli raporu alıp, cezadan kurtulmaya bakar. Nerdeyse yüzde doksan mahkûm bunu denemiştir, hatta bunun kendine has jargonu bile oluşmuştur.
O’na bu işkenceyi yapanların amacı; O’nu kamuoyu önünde küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak; O’nun davasına ve misyonuna duyulan güveni zedelemek, nihayetinde “kafayı yedi” noktasına getirip, İslam devriminin “son ve tek kıvılcımını” söndürüp işi bitirmekti!.
Ama yapamadılar!
“Son ve tek kıvılcım” İslam devrimini tahkim etmeyi sürdürüyor!...
O, kendisine bunu yapan telegramcı köpekler ve onların efendileri karşısında, altmışa varan eserleriyle devleşti.
O devleştikçe, telegramcılarla birlikte birileri daha, bu “dik duruşu” ile devleşen cüsse karşısında ezildiler, silindiler ve çöplükteki yerini aldılar!..
Batıcı düzen “Majör depresyon”da!...
Biz bu satırları yazarken;
Hukuk ve adaletin, telegram işkencesi konusundaki “sultani sükütunun”(!) bozulup bozulmayacağını sorarken, bu konuda, birçok şüphe uyandıran bir gelişme daha yaşandı:
Mirzabeyoğlu, avukatları ve ailesinin bilgisi dışında ve onlara haber verilmeksizin, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi’ne götürüldü. Gerekçe: “Ruhi ve psikolojik durumunun incelenmesi….
Eğer bu hadise de, daha önce denendiği gibi, “majör depresyon teşhisiyle, telegram işkencesini örtbas etmeye yönelik sinsi ve şeytani bir planın parçasıysa?...
“Majör Depresyonda olan bu batıcı düzen ise?...
Zira, 28 Şubat yargı kararlarının iptalinin gündemde olduğu, Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun Bolu F tipinde Salih Mirzabeyoğlu’nu dinlemeye geleceği bir sırada, avukatları ve ailesine dahi haber verilmeden, apar topar yapılan bu sevk;
Batıcı düzenin ağır bir “majör depresyon” geçirdiğinin somut bir göstergesi olacaktır!
Bu süreçte Mirzabeyoğlu ile ilgili b ir, “Majör depresyon” teşhisi; hastahanenin hademesinin; hastahanenin “Başhekim”i hakkında “teşhis” koyması kadar bilimsel (!) ve gerçekçi(!) olacaktır!..
Bugüne kadar Mirzabeyoğlu karşısındaki konumları “hademelik olanlar bunu iyi bilmeli!..
Eğer, “Kayan Yıldız Sırrı”nın şairine… “Aydınlık Savaşçılarının” sanat ve aksiyoncusuna…
“Kültür Davamız”ın “ “İstikbal İslamındır”ın, “İBDA Diyalektiği”nin müellifine…
Büyük Muzdaripler’in, Tilki Günlüğü’nün, Yaşamayı Deneme’nin, Gölgeler’in, Hikemiyat’ın, İslama Muhatap Anlayış’ın, Sefine’nin, Telegram’ın, Berzah’ın, İnsan’ın, İman ve Tefekkür’ün MÜTEFEKKİRİ’ne…
Daha önce denendiği üzere, yine “majör depresyon” teşhisi konularak, itibarsızlaştırma operasyonu yapılacaksa; Avukatı Ali Rıza Yaman’ın dediği gibi; “Biz bu oyunu daha önce bozduk! Yine bozarız!
Mirzabeyoğlu karşısında hademe keyfiyetliler boşuna “Başhekim” rolüne heveslenmesinler! Komedi büyür, “majör depresyonunuz” artar.
Bu konuda atılacak adım bellidir:
28 Şubat darbesinin brifingli yargı kararları iptal edilerek, başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere bu süreçte ceza alanlar derhal şartsız olarak tahliye edilmelidir.
Kimsenin kimseden af istediği vaki değildir….

Şükrü Sak
Bolu F tipi Cezaevi
B2-66