Esselâmü Aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

İyiyim, iyiyim; hava yağmurlu, bu yüzden de gürültülü biraz burası…

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını ve dilediği gibi konuşabileceğini; bu arada Carlos’un yaklaşan bir diğer mahkemesi dolayısıyla Carlos’un Fransa’daki avukatları tarafından kendisine gönderilen mesajı aldığını söylüyor. Peşinden, 8 Kasım 2016 tarihinde gerçekleştirilen ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın kazanabileceğine dair ümidi ve tahmini münasebetiyle Carlos’u tebrik ediyor.)

Fena bir adam değil zaten Trump. Kaldı ki, diğer hepsinden çok daha iyi. CIA ve diğerleri tarafından öldürülmezse şayet, en iyi ABD başkanı olacaktır, göreceksiniz.
Arabların safındadır bu adam, Müslümanların safındadır. Müslümanlara karşı olduğu iddiası doğru değildir yâni.

Üstelik ABD’deki -idareci sınıf dışında- herkesten oy almıştır. İdareci sınıf bakımından ise, ister Cumhuriyetçi Parti, ister Demokrat Parti, ister Wall Street, isterse bankacılar olsun, herkes ama herkes tavır almıştır kendisine.

Müslümanlar aleyhinde sarf ettiği sözlere gelince, bu da Müslümanlardan hazzetmeyen fakir Evanjeliklerin ve sair Hristiyanların oylarını almak istediği içindir sadece. Bana sorarsanız, Müslümanlardan da oy verenler olmuştur Trump’a.

Biliyorsunuz ki, Saddam’ı desteklemiş bir adamdır yine Trump. Eğer Saddam’ı destekliyorsanız, o hâlde İzzet İbrahim el-Durî’yi ve tüm o insanları da destekliyorsunuz demektir.
Evet, fena bir adam değildir Trump ve kendine has bir kişidir, hepsi bu. Her şeyin en iyisinin olmasını umalım.

Diğer yandan, ABD başkanlık seçimlerinden çıkan bu netice beni hiç şaşırtmamıştır. Zira Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesini ümid ediyordum zaten. Oy sayısı bakımından Hillary Clinton’dan biraz daha az oy almıştır belki ama devlet başkanını seçecek “Seçiciler Kurulu”nda daha fazla temsilci kazanmak bakımından Clinton’u geçmiştir ve bu da kendisine yetmiştir. ABD’deki hukukî tatbikat bu şekildedir çünkü.

Bu adam, zengin Amerikalıların oyunu almak için değil de, ABD nüfusunun yarısını teşkil eden, çoğu beyaz olan, zengin olmayan, hayat standartları her gün biraz daha aşağıya giden, ABD’nin emperyalist politikalarından ve kendilerini ilgilendirmeyen ama Wall Street yahut Siyonist çıkarlarını ilgilendiren savaşlardan dolayı hem asker olarak ölen hem de ekonomik sıkıntı içerisine giren, müesses kiliselerden ziyade Evanjelikler ve presbiteryenler gibi bir nebze marjinal ama gerçekten Allaha inanan dindar Hristiyanların oylarını almak için, bir deyişle ABD iktidarında temsil edilmeyen ancak büyük oy potansiyeli olan kitlelerin oylarını almak için, söyleyeceklerini tersten, demagojik ve popülist bir tarzda söyleyen bir insandır. Hakikaten öyle olmuş ve Trump bu insanların desteğini almıştır.

Aynı şekilde; Donald Trump’ın yardımcısı olarak seçilen Mike Pence de fundamentalist bir Hristiyan’dır. İyi insanlardır gerçi bunlar. Vahiy ve Hristiyanlığın esasları üzerinde kendilerinden –öyle dersek şayet- tarihî birtakım tahlil ayrılıklarımız vardır muhakkak, ancak bunlar ikinci derecede meselelerdir. Asıl önemli olan husus, iyi bir Hristiyan’ın yahut iyi bir Yahudi’nin, Cidde’deki münafık idarecilere nazaran, biz Müslümanlara çok daha yakın olduklarıdır.

Dünyadaki durumun bu vesileyle iyileşmesini umalım. Zira ABD, dünyanın her yerinden askerlerini geri çekmeye başlamıştır.

İnsanların unuttuğu bir şey de şudur bu arada: ABD, insanlık tarihinin en borçlu ülkesidir, başka hiçbir ülke bu kadar büyük bir borç içerisine girmemiştir ve bu borcu da asla ödeyemeyeceklerdir. Çünkü her zaman söylediğim gibi, dolar, özel bankalar tarafından, yarısı Yahudi yarısı Protestan bankaların teşkil ettiği Federal Reserve Bankası (FED) tarafından bastırılmaktadır ve ABD Başkanı da, FED’e başkanlık yapacak ismi teklif etmekten başka herhangi bir müdahalede bulunamamaktadır bu oluşuma. Dünyada “rezerv para birimi” olarak kabul gören işte bu dolar, yalnızca bir kâğıttan ibarettir.

Böyle bir borç batağı içerisinde bulunduğu içindir ki, ABD diğer ülkelerden askerlerini geri çekmeye başlamıştır ve Trump da zaten bunun için diğer müttefiklerine askerî masraflara katılmaları çağrısını yapmıştır. ABD’nin dünyaya daha az müdahale edecek olması elbette iyi bir şeydir. Dünyada 600 kadar ABD askerî üssü vardır ki, inşallah çoğunu kapatır Trump.
Ayrıca; ABD’nin Rusya’ya yakınlaşacak olması da iyidir. 1917’den bu yana ABD’nin düşman addettiği bu ülke artık onun düşmanı olmayacaktır. Bilvesile, dünyanın da bir kısmıyla ABD, bir kısmıyla Rusya, bir kısmıyla da Çin falan gibi farklı nüfuz bölgelerine ayrılacağını sanıyorum bundan sonra. Neden olmasın?

ABD, en azından bir nesil, yine dünyanın bir numaralı ekonomik gücü olarak kalacaktır. Donald Trump’la birlikte, ya daha zengin ya daha az fakir olacaktır. ABD nüfusuna gelince, -siyahlar ve diğerleri de içinde olarak- orta sınıf itibariyle daha az fakirleşecektir. Şayet insanlık düşmanları tarafından bu dört yıllık ilk döneminde katledilmezse, Trump yeniden seçilecektir.

Yeri gelmişken, benim Trump’ın Müslümanlar yahut güney sınırına duvar örme konusundaki ters açıklamalarının ölçü alınmamasına dair geçmişte yaptığım tahliller, birçok kişiyi şaşırtmış olabilir. Oysa şartları her dem “tahlil etmek” gibi bir tecrübem ve alışkanlığım vardır benim.

Şunu demek istiyorum: Tüm dünyada emperyalistlere, Siyonistlere ve uşaklarına karşı savaş vermiş olmam dolayısıyla, “siyasî” vasfı da olan bir insanım ben. Bu, biraz beyni ve gücü olan herkesin olabileceği türden “resmî” bir siyasetçi olduğum anlamına gelmiyor ama babamdan gördüklerimden başlayarak, yaşanan gerçeklere bakıp daima öğrenen bir insanım yine ben. Gerçekler karşısında bir fırsatçı yahut fahişe olmak değildir bu; o gerçekleri değiştirmeyi ve iyileştirmeyi –hepimiz gibi- vazife bilen, bunun için de o gerçeklere kendisini adapte edebilen bir insanın yaklaşımıdır benimki.

ABD’deki seçimleri tahlil ederken yaptığım da budur ve dünyanın diğer birçok ülkesinden daha cahil insanların oylarını almak zorunda olduğunuz bir seçim sisteminin geçerli olduğu bir yerde, Trump’ın söylediklerini de bu gözle değerlendirmişimdir.

Bunun yanı sıra, devlet başkanları, bakanlar, tarihe mâl olmuş partilerin liderleri ve milletvekilleri, generaller ve mareşaller dâhil, dünyada birçok önemli siyasî veya askerî şahsiyetle tanışmış ve görüşmüş, İngiltere ve Sovyetler’de okumuş, farklı kıtalarda seyahat etmiş ve savaşmış olmanın; aynı şekilde, yıllar boyu gazetelerden, radyolardan ve televizyonlardan haber almaya çalışmanın getirdiği bir tecrübe ve bunların kazandırdığı “kritik edici” bir gözle haberleri değerlendirme tarzıdır bende mevcud olan.

ABD’deki seçimler münasebetiyle gerçekleştirmiş olduğum geleceğe dair tahlil de, benim kötü bir analist olmadığımı bir kez daha göstermiştir sanıyorum. Artık genç bir insan değilim, ancak sadece askerî sahada değil –ki bu noktada iyiyimdir ve iyiydim de-, siyasî tahlil sahasında da belli bir kapasitem söz konusudur ki, mücadele içinde geçen bunca yıldan sonra elbette tabiîdir.

Bilvesile hatırlatmak istediğim bir hâdise de şudur: Bizim birkaç yüz kişiden oluşan küçük “Milletlerarası Devrimciler” teşkilâtımız, her şeye rağmen hayatta kalmayı başarmış, bu süreçte emperyalist ve Siyonist düşman ne bizi ne beni satın almayı asla başaramamıştır. 1995’te bir NATO filosu tarafından Akdeniz’de güpegündüz kaçırılan ve Amerikalılar tarafından sorgulanırken katledilen yoldaşım Bruno Bréguet dışında, bizden pek kimseyi de ele geçirememişlerdir. Sosyalist Blok’un ve KGB’nin desteği arkamızdayken bile, onların ajanı yahut bağımlısı olmamışızdır yine biz. Fakat buna rağmen, gerek Avrupa’ya, gerek Afrika’ya ve gerekse Suudî Arabistan dâhil diğer ülkelere onlarca tonluk savaş malzemesini nakletmeyi de başarmışızdır biz.

Her ne olursa olsun, sabırlı olmalıyız. Belki zindana atılabilir, belki öldürülebiliriz, ancak korku bizim safımızda değildir, çünkü Allah bizimledir.

Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâm söyleyin benden. Kendisine çok ama çok iyi baksın.

Allahü Ekber.
12 Kasım 2016
Baran Dergisi 514. Sayı