Amerikan İşgalini Anlamak İçin
1940-1955 Arasında Neler Yaşandığını Öğrenmeliyiz
Türkiye Cumhuriyeti Batı tarafından kıskaca alınmış bir ülke ve son dönemde bu kıskaçtan kurtulmaya çalışıyor. Nasıl oldu da Türkiye böyle bir işgale muhatap kaldı?
Türkiye’nin 1940-1955 yılları arasında nasıl yönetildiğinin çok iyi incelenmesi gerekiyor. Kimi 1950’ler ile beraber bu işgalin başladığını söylüyor; ama öyle değil. Sadece NATO’ya o tarihlerde girildi. Bu işgal meselesini siyasete çeken adamdan kaçın… Menderes değil, CHP döneminde başladı. Onlar ne söylerse söylesin! Muhafazakârlar ve milliyetçiler de hikâye. Bir tane Müslüman evladı çıkıp bugüne kadar Amerika’nın nüfuz ettiği kişileri yazdı mı? “Yok, yok” denildi. Hâlbuki vardı. Nüfuz edildi. Edilmeseydi biz bu kadar Rusya’ya düşman olmazdık. Bunlarla yüzleşmeliyiz. 1940-1955 yılları arasında onlarca rapor yer aldı. Elliye yakın rapor, “Türkiye nasıl kalkınacak?” üst başlığıyla Amerika’nın çeşitli kurumları tarafından istenmiş. Tarım Bakanlığı ve Karayolları gibi kurumlardan istenen raporlar bunlar. Silahlı Kuvvetleri saymayın bile. NATO ordusu! Askere gittim elime çatalı aldım, Amerikan damgası var; Marshall Plânı... Asker yemeğini onunla yiyor, e bittik! Meşhur Cemse (GMC) derler askerde, yanında bir astsubay var “bu çalışacak mı?” diye sordum. Astsubay, “şaka mı yapıyorsun ağabey?” dedi. Bir tane kalın direksiyon var, bir vites takılı, bir de levha üzerinde takılı, okunmayacak hâle gelmiş. Şöyle bir bakındım, o da Marshall Plânı çerçevesinde gelmiş... “Bu Cemse’nin ne olduğunu biliyor musun ağabey sen” dedim. “Yoo! Cemse işte” dedi. General Motors Company yani. Sene 1970...
Tam sömürge yılları yani...
“Siz tarım ülkesisiniz, traktör mü lâzım; olur verelim” diyorlar Türkiye’ye. Veriyorlar da, fiyatı 20 bin lira mı, 10 bin liradan veriyor... “Taksit de yaparız, ödeyemiyorsan önemli değil, onu da ödeme ya” diyorlar!
“Sen yeter ki bununla uğraş, üretimi, sanayiyi boş ver” diyorlar yani.
Tabiî ki... “Ne yapacaksın sanayiyi, tarımla uğraş” diyor. O dönemde Türkiye Danimarka’ya uçak satıyor mesela. Ambulans uçakları, 12 sene kullandılar. 1948-1960 yanılmıyorsam. Ne oldu da bunları üretmekten vazgeçtik?
Şimdi diyorlar ki, “geçti o dönemler”! Geçmedi kardeşim, geçse 15 Temmuz olmazdı! Sen bir ordu düşün, “yarım milyonluk” bir ordunun 110 bini içeride! Bu kimin ordusu? Bir s-400 füze sistemi davası var, kaç aydır uğraşıyoruz, bir düşünün. Nasıl bağlanmışız hesap edin!
Raporlardan bahsetmiştik, o raporlar Amerika’daki bütün kurumlara verildi. Bu raporlar uygulanıyor ve binlerce Amerikalı Türkiye’ye geliyor. Şimdi bu Amerikalıların listesini istiyoruz bütün kurumlardan. İsimleri beni ilgilendirmiyor, rakamı görmek istiyorum! Tarım Bakanlığı’na kaç Amerikalı karıştı? Bu ülke MİT’te çalışanların maaşını Amerikalıların ödediğini gördü mü, görmedi mi? Bunu kendi içinde halleder MİT ve asker! Diğer kurumlara kaç Amerikalı karıştı, nereye kadar girdiler, ne yaptılar bilmemiz lâzım. 1940’dan beri cari kurumlarda çalışan bütün Amerikalıların listesini istiyoruz! Adam ölmüş mü? Beni ilgilendirmez! O listeyi göreceğim! Gördüğüm zaman anlayacağım ki, benim tarımım nasıl çökmüş. Bir ülke gırtlağından bu kadar yakalanır mı? Hollywood etkisiymiş, yemişim Hollywood etkisini! Bunları zamanında ben de yazdım, bugün yaz yine satılır; “şu sinemada şöyle yapıldı” diye.
Şimdi J. F. Kennedy hâdisesi açıklanıyor değil mi? Çok önemli bir konudur. Ama şunu yutmayacağız, bu Trump’ın bir manevrası. Kim Marilyn Monroe’nin “Happy Birthday Mr. President” şarkısıyla programı açıyorsa o yemi yemiştir abi! Kennedy bu mudur? Kennedy demek, Rusya demek, Ay’a ilk gitme iddiası demek, uzay yarışı demek, Küba krizi demek ve kardeşinin öldürülmesi demek! Suikastçının suikasta uğraması demek!
Bizim o hesap ve raporların peşinde olmamızın bir sebebi var. Biz önemli değiliz tamam mı? Bizim çocuklarımızı da yaktılar! Her şeyimizi yaktılar. Bit pazarında bekleyen Türkler düşünün; 1950’lerde Amerikalılar Türkiye’deki görevini bitirmiş gidiyorken, milletimiz dolap değil, çorap için sıra bekliyordu. Bunu Sovyetler çöktüğünde bile yaşamadı Ruslar! Bir ülkenin onuru ne kadar kırılabilirse, biz buna gönüllü olarak katlandık. Ne kadar sert vurursanız, o kadar tok ses çıkar. Evet, böyle konuşacağız! Bu hesap kapanmadan, rahat olmayacağım vatanım adına. Çok insan öldü, fizikî olarak değil, ruhî olarak insanlarımız öldü. “Efendim Batı’da okuyoruz”muş... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü hatırlıyor musunuz? “Biz okumaya gitsinler diye yolluyoruz, onlar ajan oluyor” demişti.
 
“Türkiye Hâlâ İşgal Altında Bir Ülkedir!”
Tanzimat’tan beri böyle…
Bir ülkenin geleceğini tarif ederken, o ülkenin hayattaki ilkesi bağımsızlığı ise ve bir kişi bu ilkeyi duygusal hâliyle “bu benim karakterimdir” diye ifade ediyorsa, sütunlardan biri sağlamdır! 1940’tan sonra ne oldu? Atatürk’ün döneminde de aşağısı boşmuş; sağlam değilmiş yani. Biz “aa ne güzelmiş” diyerek gittik. Gönüllü kabul ettik. Bedelini bugün şehit vererek ödüyoruz. Aradan bin yıl geçse de bunun hesabı verilecek! Hatta benim ülkem dünyanın en güçlü ülkesi olsa bile, bu hesap kapatılmayacak benim nazarımda. İncirlik Üssü deniliyor, bırak İncirliği kardeşim. Geniş bak biraz, İncirlik Üssü Amerikalıların en az olduğu yer. İncirlik Üssü dışında kalan tüm Türkiye, Amerika zaten! İncirlik’ten gerisi Amerika olmasa, zaten İncirlik olmaz. Bu ülkede öyle akademisyenler var ki, mesela bir hanım var. Genç bir hanım. “İncirlik” diye tuğla kadar kitap yazmış. Yalvardım, çık anlat diye. Yılmışlar, akademik olarak kendi evlatlarımızı doğramışız... Akademik olarak son otuz yılda yazılan tezlerdeki dipnotların yüzde kaçı Doğu, yüzde kaçı Batı kaynaklarından? Tahminime göre yüzde sekseni Batı orijinli. Profesörlük böyle, doçentlik de böyle? Senin öğrencin de senin gibi olur be birader! “Vay bunu bize nasıl söylersin” diyorlar. E bunu fark et diye eğittik seni zaten? Sıkıntıyı bul, sen çöz bu köklü problemi o zaman? “Doğu üretmiyor” demek, Batı’nın fikrini kabul etmek demektir.
Bunun bir de gazetecilik kısmı var.
Gazetecilik doğru yapıldığı zaman kamuoyunun takdirini kazanan prestijli bir şeydir. Esasen sorumluluğumuz da sadece orayadır. Kamuoyu için yapılmalıdır, keyfi değil. Bodrum’da kimin eğlendiği kamuoyuna nasıl bir fayda sağlayabilir? Bunun kamuya ne yararı olur? Kırılan kırılsın, gücenen gücensin, kimse kusuruma bakmasın; olay bu. Eğer biz Türkiye’de on beş yirmi tane dış politika yazan gazeteci yetiştirebildiysek, bu kilit taşını buradan sökerler. “Bir dakika biz neyi yanlış yapıyoruz?” derler. Bunu dedirtecek kalitede yetişmiş insanımız var mı? Varsa, kaç tane var?
 
“ABD ve İsrail İlk Defa Kaybediyor!”
Amerikan iç politikasının dış politikaya tesirini değerlendirebilir misiniz? Kaç farklı Amerika var karşımızda?
Dış politikada büyük problemlerimiz var, artık iç politika dönemi kapanmıştır. Bu ülkede sadece eğlenmek için yaşıyorsan, yolun açık olsun. Merak etme, bir şey olmaz. Sana kimse bir şey söylemez. Amerika’nın iç politikası kesinlikle dış politikasını etkiler. Trump’da kelle vere vere kimsesi kalmadı. Götürürler adamı anlamazlar... Pentagon’da bir bölüm var, dışişlerinde bir bölüm var, CIA’da bir bölüm var, NSA’da bir bölüm, Beyaz Saray’da da bir bölüm var... Derin devlet bu, tam tarifi budur. Anladık ki, Ortadoğu’da plânı yürüyen Amerika, bu Amerika! Ne bizim, ne Rusya, ne de İran’ın Amerikan başkanını korumak gibi bir görevi yok. Son süreçteki yaşananlar, Amerikan iç politikasının dış dünyaya etkisidir. Şunu da ilave edeyim, bizim bölgemizde yahut Çin tarafında bir savaş çıkacak. Başka türlü çözülemez. İlk defa Amerika ve İsrail’in coğrafyamızda yenilmeye en yakın olduğu eşikteyiz. Bu benim yaşıma kadar hiç görmediğim bir şey. İlk defa yenilme noktasındalar. Ve bir hata yaparlarsa, bölgeden atılabilirler.
Bunu da kendileri etti kendileri buldu.
Evet. Hani arabayı çalıştırdığınızda önce bir “klik” sesi gelir sonra motor sesi gelir ya... İşte o klik sesi Ankara’dır. Dışarısının ne dediğinin bir önemi yok. Bunu biz başlattık, içeridekiler dalga geçsin “dünya beşten büyüktür”le, büyük mü değil mi görüyoruz işte! Beşlinin duyup duymamasının önemi yok. Bizim “dünya beşten büyüktür”ü duymasını istediklerimiz Myanmar’daki bebekler ve sahillerimize vuran bebeklerdi... Onlar duydular! Duyması gerekenler duydu. Şöyle de bir hayrı oldu, Erbil referandumu çok ilginç bir vakıadır. Aşağı yukarı duyumlarım var ama onları şimdilik söylemeyeyim... Dış politika gazeteciliği yaptığım dönemde, hiç rastlamadığım bir şey daha oldu... İran askerî karargâhı Ankara’ya koşarak geldi. Tehdit algılamalarının en tavanda olduğu bir süreçtir bu. Âlem biliyor, İran ile hiçbir şeyde anlaşamıyoruz. Ama iş öyle bir noktaya geldi ki, “biz anlaşamıyoruz” mevzuu kalktı ortadan. İran, Türkiye, Bağdat ve Şam birlikte hareket ediyor. Bunların arkasında da Rusya var... Kimse “bunu söylememek lazım” diyemez. Bu konvansiyonel bir ittifak şu anda. Stratejik de olabilir, bunu ben bilemem.
İttifaka mı yakın, dağılmaya mı yakın?
Bu tehdit ortadan kalkınca ortaya çıkar. Beş ülke saydık. Şu an konvansiyonel olan ittifak stratejik bir ittifaka dönüşürse, Çin bunun kuyruğuna takılır. Dünya değişir.
Geçtiğimiz günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “bölgesel güçler yükselişte” diye bir açıklama yaptı.
Biz hep öyleydik. Kuzey kutbunda kaç ülkenin bayrağı var? İki ülke, birisi bizim! Birisi de çıkıp demiyor, bizden bile “sen ne yapıyorsun ya Kuzey kutbunda” diye... Güzel yaptığımız bir şey bu. Manş’tan başlayıp Çin sınırına giden hattın tam kilit noktasıyız. Diğer ülkeleri çekersen telafi edilebilir, Afganistan gider, Pakistan gelir; tamam... Bizi çektin mi olmaz, tamamı çöküyor! Bu çöküş etrafındaki her şeyi içine alır. Biz hiç korkmuyoruz artık. Çin entegre olursa, “eksen kaydı” denilebilir. Öyle bir durumda eksen kalmıyor ki canım benim! Amerika’nın elinde bir şey kalıyor, Allah da bütün dünyayı o şeyden korusun. Bu işin ikinci “klik” kısmı. Cumhurbaşkanı da ilk defa kendi ağzıyla bundan bahsetti “burada bir klik var” dedi. O klik tehlikeli, kullanılmaya da müsait. İsrail bir gecede her şeyi yapabilir. İsrail’den şunu duyduk, Putin İsrail’i aramış... İsrail de, “ben Erbil’i korurum uçaklarımla”, Putin de “hiç tavsiye etmem” demiş... Bütün bölge yanar! Ayrıca sen bir Müslüman’ın evinde, bizle arası iyi olsun, kötü olsun hiç İsrail bayrağı gördün mü? Suudi Arabistan’da, Mısır’da evlerde İsrail bayrağı gördük mü? E burada var, çıktı... Katar’da Türkiye’nin yaptığını siyasî tarihte yapan birisi var mı sanıyorsunuz? O gece olanlar hâlâ büyük sır. Bilen biliyor.
İsrail bu meselelerin neresinde?
Esasında İsrail için tehlikeli bir süreç var ortada. İş o kadar tehlikeli duruma geldi ki, artık cepheleri tam olarak tarif edebiliyoruz. Bugün net tarif ediyoruz. Rusya, İran, Bağdat, Şam, Pakistan, Katar bir cephe. Karşıda Suudi Arabistan, İsrail, nispeten Mısır, ABD bir cephe. Başkaları da var oyunun içerisinde; ama baş aktörler bunlar. Kerkük düştü, koridor düşer. Vazgeçerler manasında söylemiyorum bunu. Yüz yıllık Amerika-İsrail oyunu Kürt koridorundan vazgeçmez. Ama Kerkük düştü mü, insanlar hastalanır biraz! İran, İsrail sınırına kadar geldi. Ürdün, İsrail ile birlikte olmaktan rahatsız, artık çekilmek istiyor oradan. İran ile Türkiye’nin birlikte olduğu hat, bölgeyi düzenlemek için yeter de artar. Pakistan ordusu bölgenin en güçlü ordusudur. Bizden de güçlüler! Onların nerede durduğunu herkes biliyor, açın üç beş gün evvelki Hürriyet gazetesini, hangi helikopterde Pakistan başbakanı Türkiye’yi kastederek “en iyisi bu” diyor? Anlarsınız o zaman... Başbakan Pakistan’a döndü, döndüğü gün ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ziyarete geldi. Ve kimse Tillerson’u karşılamadı. Ancak “çay verelim mi kardeş?” falan havasında geçti görüşme. Pakistan dediğin ülkenin nükleer silahı var. Pakistan siyasetindeki değişimi dahi yazacak adamın yok. Afganistan da büyük bir problem... NATO üsleri bombalanıyor Afganistan’da.
 
“Türkiye İnsanlığı Kurtarmakla Mükellef!”
Türkiye niçin önemli?
Biz hem kendimizi kurtarmakla mükellefiz, hem de onları. Bu bizim borcumuz... Allah’tandır ki bazıları da bunu böyle görmeye başladı. Bir sürü harita çiziyoruz ya. Mesela Türkiye, İran ile hareket ediyor ya, İran’ın değişik bir dış politikası var, savrulup gidiyor adamlar... İran, dış politikasına saygım vardır, adamların okur-yazarı çok fazla. Ama adamlar olduğu yerde durmuyor “ulan bir dur!” dursa mesele çözülecek! Katar’da ne yapıldı? Küre koalisyonunu unutmayın bunu hep söylüyorum... ABD, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail küreyi oluşturdular. Trump’ın o gün Katar’a söylediklerine bir bakın... İnanılmaz, İran konuşuyor sanki.
S-400 anlaşması için Suudi Arabistan da Moskova’ya gitti.
Evet. Dönüşte de Amerikalılarla anlaştı.
Ruslar bu tablonun neresinde?
Ruslar en avantajlı ülke olarak gözüküyor. Bütün saydığımız ülkeler arasında, ikili ve çoklu ilişkilerde ana oyuncu Rusya. Bunun birçok sebebi var... Putin iyi bir lider, halkı da seviyor. Amerika da hem içeride hem dışarıda savruluyor. Üçüncü bir faktör ise, bölgenin şartları. Obama bir gecede her şeyi bitirebilirdi, Akdeniz’den bir füze attı mıydı, işler Amerika için çözülecekti. Çözemedi, yapamadı... DAİŞ çıktı meydana, PYD, YPG meydana geldi, koridorlar gündeme geldi. Hele Barzani’yi anlatın bana; atla bir yerden kurtul daha iyi!
Barzani nasıl bir cesaretle referanduma kalkıştı?
İlk Körfez Savaşı.
1991...
Evet. Orada Amerikan elçisi Saddam’ı kandırdı, adı da sanırım Elizabeth’di. Saddam, “ben Kuveyt’te bir şeyler yapacağım” dedi. Elizabeth de “Amerika’nın Kuveyt ile bir işi olmaz” dedi. Sonra Saddam’ın hâlini biliyorsunuz. IKBY için de aynı şey olmuş olabilir... Kimse tam araştırmıyor, bunu geriye doğru bir taramak lazım. Gazeteleri çoğu zaman geriye doğru okumak lazım. İleriye doğru okumak o anı gösteriyor. Mesela Erbil’e Mc Gurk ziyareti var mı yahut bir İsrailli veyahut da başka bir Amerikalı Barzani ile ne görüştü? İsrailliler tarih boyunca hiç yaşamadığı kadar, korku hissediyor.
Erdoğan da “Mossad’ın parmağı var” dedi.
Dedi. Baran okurlarının şunu görmesi gerekiyor; Amerika İsrail’de üs açtı... İsrail ile Amerika’nın arasında iyi bir işbirliği var, bundan kimsenin şüphesi var mı? 1967-1973 savaşını yazanlar şöyle diyor; “İsrail limanlarında güneş gözükmüyordu.” Uçaklardan dolayı yani... Amerika o derece yardım etmiş! Bugün de aynıdır. Ama bugüne kadar bir tane Amerikan üssü yoktu İsrail’de. Şimdi yeni kuruldu bu üs, hava savunma üssü... Hat oraya kadar gidince, sıkıştılar. Bu böyle okunur... “Amerika üs kurdu” diye bu hareketi geçiştirmek olmaz. Senin üssün Katar’a, Nijerya’ya giderse, Amerika’nın üssü İsrail’e geri çekilir. Eğer birisi “Amerika İsrail’i nasıl koruyor, üs kurdu görüyor musunuz” diyorsa, gitmiş o insan. Allah vurmuş ona, öyle yani... “Karadenizli müteahhitler yaptı üssü” deyin, yine inanırlar. Öyle bir zümre var Türkiye’de.
ABD, Kürt koridorunu oluşturma noktasında sıkıntıya girdi. ABD Irak ve Suudi Arabistan’ı bir araya getirdi, biliyorsunuz. ABD, bölgede parçalama siyaseti izliyordu, şimdi yaptıkları ise bu politikadan vazgeçmeye başladığı yönünde mesajlar içeriyor. Şimdi ne yapacaklar?
Durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Büyük yatırım ve zaman harcadığı plân sıkıntıya girdi. Irak, İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan dâhil; eski adıyla Büyük Ortadoğu Projesi... ABD bu ülkeleri parçalayarak Akdeniz’e kadar ilerlemek istiyordu. Kendilerine göre mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Orada yeni bir devlet kurmak istiyorlardı. Biz bunu koridor olarak tarif ediyoruz, bölgedeki devletlerin kime güvenip güvenmeyeceğine dair bir karara varması gerek. Biz “yeter tamam!” diyebildik anca 100. kazıkta. Devletler 500. kazığı yedi. İsrail’den hayır gelmez bölgeye, bunu başa koyun. İsrail kendini kurtarma derdinde. Hat bozuldu şu anda. Türkiye-Rusya-Şam-İran ve Bağdat, ABD-İsrail ikilisini eziyor. Bağdat, Amerika’nın adamıdır, ama aşağısı İran’a bağlıdır. Bunlar hep dengedir. Suudi Arabistan, Mısır ABD’ye yakındır. İsrail tehlikeli bir şey yapabilir.
Suudi Arabistan’ın Türkiye hattına doğru kayma ihtimali var mı?
Son açıklamalarına göre zor. Şu an beklemiyorum.
NATO’ya değinecek olursak, parçalanıyor mu?
NATO’nun parçalanması ile Batı’nın parçalanması arasında biraz fark var. AB parçalandı, gidişat iyi değil. Erdoğan sürekli olarak, “almayacaksanız almayın AB’ye” diyor. Avrupa Birliği de, “müzakereleri sertleştireceğiz” diyor. Elli yıl oldu zaten! Hangi müzakere? İki taraf da politik sorumluluğu almak istemiyor. Ama bugün AB çıkıp dese ki, “biz Türkiye’yi almıyoruz”. O gece Türkiye’deki Bakanlar Kurulu’nda herkes zil takıp oynayabilir. Ben bile belki... Buna çok adam katılır. AB sıktı artık. İngiltere gitti, Katalonya’daki durumlar mâlum. Elde kalan şu; eski Sovyetler’den kalan miras, Polonya merkezli bir NATO. Siz Türk bir cumhurbaşkanının Sırbistan’da öyle karşılanmasına şaşırmadınız mı? Polonya ve Almanya var bir de. Dünyadaki en büyük Amerikan üssü Almanya. Eminim Berlin yöneticileri de bundan mutlu değil.
Almanya da işgal altında bir ülke.
O kadar asker nedir? Polonya bunu gönüllü olarak yapıyor, “bizi NATO’ya AB’ye alın” falan diye. Hep unutuyoruz, bir uçak kazası yaşanmıştı. O eski Polonya idi. Şimdi Batı yanlısı bir Polonya karşımızda. Ondan sonra zaten “Polonya’da üs kuralım” deyip düğmeye bastı NATO. Hatırlıyor musunuz Youtube’da yayınlanan videoları. Güya canlı kalanlar olmuş, Rus askerleri gidip onları vurmuş bilmem ne. Yerseniz! Çoğu da yedi. AB Kıta Avrupa’sı olarak da birlik olarak da çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Tek bir cümle yeter bütün Avrupa Birliği analizini yapmaya! İngiltere maliye bakanı çıkıp, “biz düşmanlarımızla pazarlığa başlayacağız” dedi. Biliyorsunuz İngiltere’nin AB’den çıkması için para istiyor birlik... Bu İngiltere’nin savaş hâlinde olduğu ülkeye bile söylemediği bir şeydi. “Düşman” diye tabir etti. İngiltere bizimle savaşırken kullanmadı bu kelimeyi. Winston Churchill’in anılarına bakın, anlarsınız. En ağır yaralarını Gelibolu’da aldılar. AB’ye “düşman” dediler. Bunun üzerine konuşulacak bir şey yoktur! Kıta Avrupası’nın, doğu kanadı çöktü; Türkiye. Batı kanadı çöktü; İngiltere. Ortası da etnik dinî, terör olayları vasıtasıyla çöküyor. Baltalarla adamları kesiyorlar Avrupa ülkelerinin başkentlerinde. Bunları gazetede okuyoruz, sonra kalkıp kahvaltı yapıyoruz. Neden birbirimize sormuyoruz? Londra’da gırtlağınızı kesebilirler, dikkat etmek lazım…
Bu da “normal” bir hâle geldi artık.
Buna şaşırma duygunuzu kaybettiyseniz bırakalım bu işleri, aşağı inip okey oynayalım? Batı dediğimiz şey genel olarak Kıta Avrupası’dır, özel olarak da Amerika Birleşik Devletleri’dir! ABD ayakta duruyor. Yıkılması gerekiyor mu? Bize bulaşmasın da... ABD, elinde çok büyük ekonomik güç bulunduruyor. Şu örneği verirler hep; Amerika’nın askerî gücü o kadar fazladır ki, bir yıllık bütçe harcaması, arkasından gelen on ülkenin toplamı kadardır. Buna Rusya ve Çin dâhil. Bu gücün sıkıştığı zaman ne yapacağını kestiremeyiz! Çünkü içerisinde de problemler var.
İçeri doğru da çökebilir.
Mümkün. Ama o “klik”in parçası olan unsur, bir delilik yapar... Bu delilik ya Ortadoğu’da olur yahut Çin’e yakın bir yerde. Dışa doğru tetiklerler.
 
“Ticaret Dengesi Yer Değiştiriyor”
Dünya sistemini ve güç dengeleri nasıl değişiyor?
İyice deforme olmuş vaziyette.
BM, NATO ve AB işlevini kaybediyor.
Evet, çalışmıyorlar. UNICEF de çalışmıyor. 200 tane mutsuz ülke, dört-beş tane de mutlu ülke... Bütün bu gelişmelerin üzerine Çin’deki kongreyi koyun dostlar... Mao’dan sonra ilk defa bir Çin lideri “raporun içerisinde benim ismim zikredilecek” dedi. Bunun anlamı şudur; ölene kadar! Çin üzerine çalışan çok adama ihtiyacımız var! Şu anda Çin mevzuundan anlayan 100 tane adam lazım bize. İpek Yolu’nun da tam göbeğindeyiz.
Çin Londra ile de ittifak hâlinde ama bu ittifakı bozmak isteyenler de var.
Bunu bin defa söyledim, her defasında da ifade etmekten zevk alıyorum. Gezi’de Marmaray’ın camlarını kim kırdıysa, İpek Yolu’nu sabote edenler de onlar! İpucunu takip et, seni kelledeki kişiye götürür. Bu ipucu İstanbul’daki iş adamlarına gidiyor. O adamları incelesinler, hangi think tank (düşünce kuruluşları) ile bağlantılı, ortaya çıkar.
İpek Yolu eşittir ticaret... Ticaret ilişkileri de yeniden dizayn ediliyor.
Yer değiştiriyor da diyebiliriz. 1940’dan 2001’e kadar kurulan ne kadar örgüt, birlik varsa yer değiştiriyor ya da değişiyor. Dünya Bankası yerine Kalkınma Bankası geliyor. Dünya Ticaret Örgütü gidiyor. Derecelendirme kuruluşları yerine başkaları geliyor. Başkalarının geldiğini nereden anlıyoruz? Kredi kuruluşları bize iyi puanlar veriyor. Biz o kadar da iyi değiliz de, adamlar “oo süper gidiyorsun” diyor. Oysa yarın bu ülkede darbe olacakmış gibi yaşıyoruz.
Alışılagelmiş vaziyetten bağımsız bir yöne doğru mu kayıyor?
Bağımsızlık içeriyor. ABD’nin ilk yenilgisi Clinton döneminin raporudur. Hillary Clinton dışişleri bakanıyken, bir rapor yayımlandı, Obama başkandı. “Amerika’nın Pasifik Yüzyılı” idi bu raporun adı. Amerika’nın Çin’i çevrelemesi için ne yapması gerektiğini anlatan kritik bir şeydi. Obama denedi. Şöyle bir şey vardı raporda, Amerika’nın o güne kadar alışkın olduğu format raporda geçiyordu. “Türkiye’yi yanımızda tutmak için nasıl kuşatırız?” stratejisini Çin’e yaparsan, çok fena dayak yersin. Eskiden yaptıklarını Türkiye’ye yapmaya çalıştığın için de ayrıca dayak yiyorsun. Eğer ki her şey şans ise, ki ben dış politikada şansa inanmam... Bu çok iyi denk geldi, küresel dengeler ve bölgesel dengeler değişiyor. Bundan sonra neler olacağını bilmiyoruz, evet büyük dertlerimiz de var. Evet dünyada hiç kimsenin başına gelmeyen şeyler bizim başımıza geliyor. Biz içimize nasıl bu kadar sızdılar, bununla yüzleşmek zorundayız.
Uğraşılıyor da herkes Erdoğan’ın ağzına bakıyor.
Çünkü iki altındaki adam kime ait o belli değil, o yüzden cumhurbaşkanının ağzına bakılıyor. Dışişleri bakanı ve MİT müsteşarı toplantı yapıyor, on beş dakika sonra detaylar Pensilvanya’ya gidiyor. Sen ne anlatıyorsun?
Erdoğan’dan sonrası...
Allah saklasın. Adam yok. Dünya gerçekleri değişti, Amerika bunu bilir... 75 bin kişi gider, 75 bin kişi gelir. Amerika’nın gerisi de eğlenir dostlarım... 75 bin Demokrat, 75 bin de Cumhuriyetçi yönetici değişir. Bize en az 50 bin lazım. 50 bin! Ben 15 yılda daha kendimi tamamlayamadım.
Öyleyse fertleri yetiştirecek sistemi kurmamız lâzım.
Önce temizlememiz gerek. Toprak zehirli. Karadenizli ile Amerikalı kavga ediyormuş, Amerikalı vurdukça Karadenizli düşüyormuş. Karadenizlinin arkadaşı da “ula Temel çeksene pıçağuni” demiş. Temel de “çekeceğum ama tikine turamiyrum” demiş. Şimdi böyle değil, hamdolsun dikine durabiliyoruz.
Son yapılan “Ateş Serbest Tatbikatı”nı da çok önemsiyorum. Anadolu Ajansı’nın meseleyle alâkalı videosunu baştan sona izleyin. Türk Ordusu’nu unutmayın, bir kara kuvvetleri ordusuyuz biz. Tatbikattaki bazı silahlar önündeki on kilometrelik alanı saatte seksen kilometre hızla gidip tüm alanı yok eder. Ve bu güç durmaz. Bu tatbikat yapıldı, tüm kuvvet komutanları katıldı. Sonra da Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Amerika’ya gitti. Bunları parça parça okuyup birleştirmemiz lazım.
Teşekkür ederiz görüşlerinizi paylaştığınız için.
İyi çalışmalar.

Baran Dergisi 565. Sayı