Trump’ın Kudüs kararı sonrasında İslâm İşbirliği Teşkilâtı İstanbul’da toplandı; İstanbul’da neler olduğu hususunda konuşmak istiyorum. Zira Trump’ın Kudüs’ü İsrail devletinin başkenti olarak tanımasından sonra çok önemli bir takım gelişmeler yaşanıyor. Tekrar söylüyorum açık bir savaş yaşanıyor. Amerikan elçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması bir bakımdan Amerikan iç hukukuyla da alâkalı bir mesele; daha önce de bu durum gündeme gelmiş fakat Trump dönemine kadar bir adım atılmamıştı. Üstelik İsrail’i Trump’dan daha fazla destekleyen hükümetler olmuştu. Bu kararın Filistin direnişine ve tarihî gerçeklerin ortaya çıkmasına fayda sağlayacağı görüşündeyim. Filistin, bilhassa 1967 itibariyle İsrail tarafından işgal altında tutulan bir ülkedir. İsrail ise sadece ABD’nin vermiş olduğu destek sayesinde var olmaya devam eden bir devlettir.

Birleşmiş Milletler’de, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının ardından yapılan Amerika ve İsrail karşıtı oylamada şaşırtıcı olarak Fransa, Britanya gibi ülkeler de dâhil hemen hemen tüm devletler Amerika’nın kararına karşı oy kullandı. Sadece dokuz devlet destek verdi. BM Genel Kurulu’nda alınan karar dünya nüfusunun mesele hakkındaki bakışını gösteriyor. Tabiî ki ABD, kendi menfaatine aykırı hiçbir şeye saygı göstermediği gibi BM Genel Kurulu’nda alınan bu karara ve diğer kararlara da saygı göstermiyor. Trump’ı bugüne kadar herhangi bir menfaati olmadığından dolayı destekledim. Belki yanılmış olabilir; fakat şunu tekrar ediyorum, Trump ABD’nin ikiyüzlü politikasına uygun bir adam değil, yaptıklarını açıktan söylüyor ve yapıyor. Dolayısıyla ABD’nin tüm dünyayı tehdit eden ikiyüzlü politikasının önüne geçiyor. ABD, tüm dünya insanlarının düşmanıdır. Bunu derken Amerikan halkını kastetmiyorum; kastettiğim emperyalist Amerikan devleti.



Amerikan emperyalizmi, Kuzey Kore meselesinde de hükümetin provokatif tutumu sebebiyle hezimete uğradı. Trump, bu hususta da hâdiseleri daha da provoke etmekten başka bir şey yapamadı. Çünkü Rusya ve Çin faktörleri var. Ortalığı karıştırıyorlar, fakat bir şey yapamıyorlar; çünkü gerçek şu ki ABD tarihî olarak güç kaybı yaşıyor. Kuzey Kore, Rusya’nın dostu, Çin’in müttefiki olan, dünyanın sayılı bağımsız devletlerinden biridir. ABD, Kore’yi sözde özgürlüğüne kavuşturmak istedi, esasında ise işgal etmek istedi, Kuzey Kore buna direndi; o dönemden bu zaman gerilim devam ediyor. Belki Kuzey Kore yalnız olsa ABD saldırabilirdi; ama şartlar buna uygun değil.

Bugün bütün Avrupa devletleri Kudüs meselesinde ABD’ye karşı tavır alırken, tabiî olarak bu karşı oluşun başını Türkiye çekti. Buna mukabil, Türkiye hâlâ İsrail ile iyi ilişkileri olan bir devlet, ABD ile ilişkileri belli bir düzeyde tutmayı anlayabilirim, fakat İsrail hususunda bunu anlayışla karşılayamam. Türkiye, ABD ve NATO kuvvetleri tarafından işgal altında tutulan bir devlettir. Gönüldaş Erdoğan’ın İsrail ile tüm ilişkilerini kesmesi gerekiyor. ABD ve İsrail, bölgede Müslümanlara saldırıyor ve Müslümanları şehid ediyor. Bunun önüne geçebilmek için tek çare Türkiye’nin tekrardan bir dünya gücü hâline gelmesi. 1917’den beri Türkiye ile bölge ülkeleri arasında olan sınırlar artık geçerliliğini kaybediyor. Türkiye’nin faydasına olacak bir takım gelişmeler yaşanırken, Türkiye’nin savaşın devam ettiği Suriye’de bir bölgeyi kontrol altına alması, sınırların geçerliliğini kaybettiğinin göstergesi. Son hâdiselerde Türkiye, Birleşmiş Milletler’de İslâm toplumuna liderlik etti. Erdoğan bu liderliği yapma cesaretine sahip, Türk halkı da bunu arzuluyor.

İslâm dünyasının durumuna baktığımızda bu misyonu yerine getirebilecek tek devlet Türkiye. Suudi Arabistan, İsrail’in bölgedeki en önemli müttefiki. Yani mukaddes şehirler Mekke ve Medine, Siyonistlerin müttefiklerinin elinde.

Şunu asla unutmamalıyız ki; Kudüs Müslümanların, Hıristiyanların ve Musevîlerin huzur içinde yaşayabildiği tutarlı bir düzenin olduğu mukaddes bir şehirdi. Yahudilik adı altında bu düzene karşı savaş açanlar, Müslümanların ve Hıristiyanların olduğu kadar Musevîlerin de düşmanlarıdır. Dünyadaki neredeyse tüm devletlerin ABD ve İsrail’e karşı tavır almaları bunun farkında olduklarını gösteren bir şeydi. Erdoğan samimî olarak bu hareketin başını çekerken, Suudlar ve emperyalizmin-Siyonizm’in müttefikleri el altından ABD ve İsrail ile iş çevirmelerine rağmen sözde Kudüs savunuculuğu yaparak bunu fırsata dönüştürmek istediler.

Kudüs meselesi etrafında yaşanan hâdiseler dolayısıyla kötümser düşünmüyorum. Bunu söylemiştim, tekrar söylüyorum; ben bir Filistinliyim ve bu dava için gerekirse canımı veririm. Düşmanlarla asla işbirliği yapmadım, yapmam. Amerikan insanının tamamı kötüdür demiyorum; ama onlar çok uzun yıllardır, bozgunculuk yapan siyasî klikler tarafından yönetiliyorlar. Yahudi sermaye grupları bu idarede önemli bir paya sahip. Bunun saklanacak bir tarafı kalmadı.

Kudüs, Müslümanlarla beraber, Hıristiyanların ve Musevîlerin de ibadet edebileceği, hatta turistlerin rahatça ziyaret edebileceği bir şehir hâline getirilmelidir. Kudüs ve Filistin sadece Arapların değil, tüm dünya insanlarının davasıdır.
Trump, bizim açımızdan Amerika’nın başına gelebilecek en iyi başkandır. Bu dönemde Siyonistlerle gizli ilişkiler yürüten tüm hainler ayrışacak. İsrail ile iş tutan herkes Müslümanlar gözünde değerini kaybedecek. Bilhassa Suudi Arabistan bundan nasibini alacak. İsrail’e maddî olarak yardımda bulunuyorlar, Suudi Arabistan Siyonist işgalin suç ortağıdır.

Bu bölgedeki tek bağımsız devlet İran’dır, Türkiye ise hâlâ bağımsızlığını kazanmaya çalışıyor. İran, Siyonistlerin tehditlerine muhatap kalıyor. Bu bakımdan onlara saygı göstermek gerekiyor. İran’da yabancı üsler yok; fakat Türkiye’de birçok devletin askerî üssü var. Türkiye’nin bu durumdan kurtulması gerekiyor. Tekrar ediyorum, hadiselere kötümser yaklaşmıyorum.
 
Allahü Ekber!
 
23.12.2017