Türkiye istemediği şeylere zorlanıyor ve istemediği hâlde bazı şeyler yapabilir.
Türkiye, ABD ve Batı baskısıyla kendi menfaatlerine aykırı işler içinde bulabilir kendini; Suriye’ye askeri müdahale, İran’la gerginlik vb.leri.
ABD ile Türkiye’nin menfaatleri doğal olarak zıt fakat ABD tehdit, şantaj ve ikna yolu ile istediklerini yaptırıyor.
Kuzey Irak, ABD’nin kontrolünde ve oradaki Kürdistan yönetimi ve PKK kampları Türkiye’nin istemediği şeyler.
Tâ 1991’lerde Çekiç Güç Türkiye’nin aleyhinde bir pozisyonda idi ve bölgenin şimdi geldiği noktanın temelleri o zaman atılmıştı. Saddam iktidarda olsa bu sorunlar olmazdı.
Türkiye’ye, “İsrail’le anlaş” deniyor, “Ermenistan’a yanaş” deniyor.
“Suriye’yi köşeye sıkıştırdık fakat işini bitiremiyoruz, zaten petrolü de yok, bu işi sen bitir” deniyor.
Biden, Tayyip Erdoğan’ı ziyaretinde “Türkiye-İsrail kardeş kardeş geçinin gidin, niye kavga ediyorsunuz? İki ülke de bizim için önemlidir!” demiş.
Türkiye, ABD’nin tetikçisi pozisyonunda, Müslüman ülkeler arasındaki konumu da bozuluyor. Bu da utanç verici bir durum. Ne menfaatine, ne bölgedeki konumuna uygun bunlar.
ABD hâlâ pastayı dağıtan ve süper güç pozisyonunda. ABD tek güç olma avantajını kullanıyor. Zar-zor da olsa yönetimlere diş geçiriyor. Dünya ekonomisini hâlâ kontrol ediyor, fakat dünyada hızlı değişimler yaşanıyor. Dünyada farklı cepheleşme ve farklı ittifaklara doğru bir gidiş var.
Dünyanın seyrettiği bu ortama karşı ABD söz sahibi olmayı sürdürmek istiyor ve alternatifsizliğin avantajıyla da her yere karışabiliyor, alıcı da buluyor.
Dünyada büyük bir ateş yanıyor ve kimse bu ateşin dışında kalamayacak görünüyor. Dünyanın her yanını yakma istidadı taşıyan bu ateşin nerede kimi yakacağı da bilinmez. Sakin görülen bir İstanbul’un birden karışacağı ve büyük kavgalara beşiklik yapacağı tahmininde bulunabiliriz…
Beklenmedik yerlerden beklenemedik saflaşmalar da doğabilir. Zaten yarına dair bunun temelleri de atılıyor.
Öyle ki en çok statüko sahipleri durumdan emin değil.
Çoban sürüden emin değil, kurtlar ise her yanda pusuda.
Türkiye’ye gelen ABD Başkan yardımcısı BIDEN, “Terörle Mücadele ve Suriye mevzuunda Türkiye ile hemfikiriz” dedi.
Burada iki eleştiri yapmak istiyorum:
Birincisi: Bir ülkede rejimi devirmek için isyan edilse ve yer yer silah da kullanılsa Batıya ve mevcut rejime göre terörist olurken Suriye’de isyancıları Batı niye destekliyor? Onların tarifine göre terörist olanları Batı işine gelince destekliyor? Libya’daki isyancıları da Batı ve ABD destekledi. İsyanlar o ülkenin kanunlarına aykırı değil miydi?
Bu nasıl Terörle Mücadele oluyor? Bu terör tarifi o kadar yanlı ki, Irak’ta ABD işgaline karşı savaşanlar da terörist oluyor. En büyük terörü ABD yaparken onlara karşı savaşanları böyle damgalamaları ve bizim de ABD kuyruğunda “hemfikir” pozisyonunda olmamız çelişki içinde çelişki. Aslında “hemfikir” falan değil, onların üst pozisyonunda oluşu ve bizim de bunu kabulümüz söz konusu. Her şeyden önce onların değer yargılarını ön kabul olarak kabul etmek zorunda değiliz.
İkincisi: ABD ve Batı kendi anlayışına ve menfaatine göre ahlakî ve hukukî değerler ve kriterler ortaya koyuyor ve başkalarına bunu dikta ediyor ve hesap soruyor. Ama kendisi işine geldiğinde bu değerleri tanımıyor, zorbalık yapıyor. Fakat biz ABD ve Batı’ya ahlakî ve hukukî değerleri soramıyoruz, denetleme örgütleri gönderemiyoruz, Parlamentolarına gidip onlara tavsiyelerde bulunamıyoruz ve gerektiğinde asker gönderip hizaya sokamıyoruz.
Ortada hak-hukuk, insanî değerler falan ve filan yok, onlar efendi ve bize dikte ediyorlar, o kadar! Bizim ise, fiili olarak neler yapacağımız ayrı mesele, fikrî ve vicdanî olarak bunları reddetme hakkımız vardır. Gönüllü işbirlikçi değilsek Batının kriterlerine esir olmak zorunda değiliz. Aslında insanî değerler Batının değil insanlığın malıdır ve Batı medeniyetinden önce de vardı, sonra da var olacaktır.
Mutlak ve sınırlanamaz denilen din ve vicdan hürriyetinin önünde şu ân en büyük engel Batı ve Batının önyargılarıdır.
Batı, kilise tasallutuna karşı vicdan ve düşüncenin ve de aklın hakkını ararken doğru iken, şimdi ise Batı düşünce tarzını ve kültürünü geçmişteki kilise tasallutu gibi dayatmasına ne demeli?
Karşı oluşumuzu önce düşüncede sistemli hale getirmenin şart olduğunu söyleyen yenidünya düzenimiz olan BD-İBDA dünya görüşüne neden hayatî ihtiyacımız olduğu da idrak edilmeli.     



Baran Dergisi, 256. Sayı