Türkiye, Yemen Savaşına Dahil mi Oluyor?

Abdullah Said

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her dış politika konuşmasında “Suriye, Irak ve Libya özelinde tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da oynanan oyunları bozacağız” söylemi Türkiye’nin dış politikada izleyeceği stratejiyi ortaya koymak açısından ipucu niteliğindedir.

2011 Arap Baharı sürecinde Yemen diktatörü Abdullah Salih devrilmiş, yerine geçiş sürecini yürütmekle görevlendirilen Mansur Hadi getirilmiştir. 2014 yılında devrik diktatör Abdullah Salih’in müttefikliğiyle İran destekli Husiler, Başkent San’a dahil ülkenin kuzeyinden güneyine doğru geniş bir alanda kontrolü sağladı. Uluslararası meşruiyeti de bulunan hükümet başkanı Mansur Hadi Körfez ülkelerini Yemen iç savaşına müdahaleye davet etti. Davet sonrası Suudi öncülüğündeki koalisyon tarafından 25 Mart 2015’te başlatılan askeri operasyonlar halen devam etmektedir.

Haziran 2017’de Suud yönetimin de hâkimiyeti sağlamaya başlayan getirilen bin Selman Amerikan yanlısı, Türkiye aleyhine, politikalar izlemiştir. İran tehdidine karşı sırtını Amerika-İsrail ve Avrupa’ya dayanan Prens Selman, Amerika yönetimine Biden’ın gelişiyle bu kanaldan gelen desteği kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Biden yönetimindeki Amerika’nın, Husileri terör örgütü listesinden çıkarması, Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili raporları kamuoyuyla paylaşması ve Suud’a yeni bir tasma takması Prens Selman’ı köşeye sıkıştırmış ve yeni müttefik arayışına sevk etmiştir.

Suud liderliğindeki Arap Koalisyonu 6 yıldır Yemen’de sürdürdüğü savaşta ciddi bir ilerleme kaydedemediği gibi, Husilerin ilerleyişini de tam anlamıyla durdurmuş değildir. Suud’un çok büyük paralarla Amerika’dan aldığı hava savunma sistemleri ve uçakları sahadaki durumu değiştirememiştir. Yine Koalisyonun Sudan başta olmak üzere Afrika ülkelerinden savaşa dahil ettiği paralı askerler sahada varlık gösterememiştir. Yemen coğrafyasının dağlık ve çoraklığı kara savaşını zorlaştırdığı gibi hava saldırılarının da başarı şansını oldukça düşürmektedir. Gelinen noktada muhtemel Amerika desteği kaybı, Suud’un Yemen’deki varlığına son verebileceği gibi kendi topraklarının güvenliğini de tehlikeye atacaktır.

Son dönemlerde Suud’un, Katar ile normalleşmesi, Türkiye’den İHA satın alma girişimleri, İran’ı Suriye’den Türkiye ile birlikte çıkarmak niyetleri yeni bir Suud-Türkiye ortaklığı dönemine işaret etmektedir. Vakıa Suud’un onlarca milyar dolar maliyetle aldığı Amerikan uçakları, Türkiye’nin Suriye, Libya ve Karabağ’da oldukça verimli ve sonuç alıcı bir şekilde kullandığı “Bayraktar TB2” hava araçları kadar etkinlik gösterememiştir. Tabiri caizse Türkiye’nin hava gücü Suud’un iştahını kabartmaktadır. Ayrıca Suud’un, Suriye’de ÖSO’dan müteşekkil donanımlı ve tecrübeli askeri güçten de kara savaşlarında istifade etmek istediği konuşulmaktadır. Yine son günlerde Suriye sahasından ve sosyal medya platformlarından edinilen bilgilere göre Suud, Türkiye üzerinden ÖSO savaşçılarını Yemen’e taşımak istemektedir. ÖSO askerlerine aylık 2500 dolar maaş ve ölüm durumunda 60 bin dolar tazminat ödenmesi bile konuşulan ayrıntılar arasındadır. Türkiye’nin daha önce Suriye sahası dışında Libya ve Karabağ’da kara ordusu olarak kullandığı ÖSO’yu Yemen’de de savaştırabileceği öngörülmektedir. Nitekim saha kaynakları –ÖSO Siyasi Büro Şefi Seraji’nin açıklamaları dahil- bu işin bir yıldan beridir konuşulduğunu ve halihazırda 10 bin kadar ÖSO savaşçısının Yemen’e gitmek üzere hazırlandığını göstermektedir.

Türkiye için Yemen’deki savaşa dahil olmanın oldukça insani ve stratejik gerekçeleri bulunmaktadır. Yıllardır gündemden düşmeyen özellikle yaz dönemlerindeki kuraklıkla ayyuka çıkan açlık, sefalet, salgın hastalıklar ve bunlara bağlı korkunç trajedilerin önüne geçmek; Türkiye’nin “Tarihi Misyonunu” üstlenmesine açık bir davettir. Türkiye’nin yumuşak güç olarak insani yardımları ve sert gücü -askeri müdahaleleri- ile insanı trajedilerin önüne geçme karnesine de bu yakışır doğrusu. İran’ın yayılmacı siyasetine engel olmak, kadim beldede olası demografik yapı değişikliklerinin önüne geçmek, Sünni İslam devletleri-toplumlarıyla güçlü ilişkiler geliştirmek de işin bir diğer yönüdür. Yemen’in jeostratejik konumunda denge unsuru olmak, Türkiye’nin daha geniş alanda etkinliğini arttırmasına vesile olabileceği gibi milli ve ekonomik çıkarlarına da uygun düşmektedir.

Osmanlı’nın çekilmesiyle kimlerin bu bölgelere yerleştiği hepimizin malumuyken, Osmanlı bakiyesi olan Türkiye’nin boş bırakacağı alanları kimlerin hangi amaçlarla dolduracağı yine malum sayılacak derecede sarihtir. Gerek Türkiye’nin kendi hava gücü, gerekse kara ordusu olarak kullanabileceği ÖSO’nun varlığı, sahada Türkiye lehine büyük avantaj sağlayacaktır. Uluslararası konjönktürün uygunluğu zamanlama konusunda da bir diğer avantajdır. Yemen’de kurulacak askeri deniz ve kara üsleri Türkiye’nin Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusunda etkinliğini arttıracak ve bölgedeki ekonomik imkanlardan faydalanmasına fırsat tanıyacaktır. Uzun vadede dünya güç mücadelesinin verileceği ve güç dengelerinin oluşturulacağı Güneydoğu Asya’ya açılmak için Türkiye’nin önündeki belki de tek kapı yine Yemen’dir.

Baran Dergisi 739. Sayı