Birkaç gündür Türkmen Dağı’nın düştüğü konuşuluyor. Türkmen Dağı’nın ehemmiyeti nedir?
Türkmen Dağı bizim için son derece ehemmiyetli bir bölgedir; çünkü Türk kültürü bugün Anadolu’da bile bulamayacağınız bir şekilde korunmuştur. Konuşma, terimler, yaşatılan örf, düğünler, cenaze törenleri... Sanki daha dün Selçuklu’nun yahut Osmanlı’nın bir köyünden gelmiş gibiler. Arapça falan konuşulmuştur; ama dil hep Türkçe kalmıştır. Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın kültürüne, Türk an’anesine sadık kalan bir bölge.  Bunu biraz da şuna borçlular; tamamen Türkmenlerden oluşan 75-76 köy, arasına Nusayriler veya Araplar girmemişler. Bu sebeple orası en az Anadolu kadar Anadolulu kalmış bir coğrafya. Dolayısıyla aslında burası Esed’in ilk saldırdığı yerlerden birisidir. Mesela 2011’in Mart ayında burada tutuklamalar başlamıştı. Halep’te çatışmalar bu kadar yoğunlaşmadan önce Esed Lazkiye kırsalında kasıtlı olarak Türkmenlere saldırmıştı. Esed, Türkmenlerin despotizme karşı ayaklanacağını biliyordu... Bunun sebebi de Türkmenlerin millî ve kültürel değerlerini muhafaza etmeleri ve asimile olmamaları. Daha sonra Türkmenlerin başta gelenleri sorgusuz ve sualsiz işkencelere maruz kaldılar. Ama her işkence Türkmen Dağı’ndaki direniş dalgasını artıran bir unsur oldu. Suriye direnişinde en hızlı mesafe kat eden bölge Türkmen Dağı olmuştur. Son bir buçuk yılda Esed bölgenin yüzde 70’inin kontrolünü kaybetmiştir. Hatta Türkmenler Lazkiye’ye kadar sokulmuştu, mesela Gımam gibi yerler komple düşmüştü. Bu bölgenin ehemmiyetli olmasının bir sebebi de Türkmenler tek vücut olabiliyorlar. Bunu da gördük zaten. Türkmen Dağı tabiri yerindeyse biraz yetim bırakıldı. Türkmen Dağı’na sahip çıkılmadı. Herkes bu meselede farklı farklı şeyler söyledi. Bunu başta Halep ve birçok yeri bilen birisi olarak söylüyorum. Türkmen Dağı öksüz bırakıldı. Hatta İdlib’tekiler ve diğer bölgelerde mücadele edenler diyor ki “Türkmen Dağı, Türkiye’nin sınırı bunlar da Türkmen, o yüzden Türkiye bunlara bir şekilde yardım eder” diyordu.

Peki öyle oluyor mu?
Şöyle söyleyeyim; siyasî irade bu meseleye odaklanıyor, ancak müdahaleler Erdoğan’dan sahaya inene kadar suiistimal ediliyor diye düşünüyorum. Hem de en üst düzeyde... Yani yalanlarla ya da sahte raporlarla Suriye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi Türkmenler de mağdur edildi. Orada birtakım kirli işler çevirdiler. Dağda Ruslar yaktılar, ben bu insanlarla beraberdim Türkmen Dağı’nda. Ama şu da var, orası dağlık bir bölge, ağaçlar var. Esed’in havadan inebileceği veya karadan çok kolay yürüyebileceği bir yer değildir. Bir de o zamanlar çok imkansızlık vardı. Yani savaş ne ile yapılır belli, ama adamların kaynakları da belli. Siyasî irade aradaki köprüler tarafından yanlış yönlendirildi. Bunu kesin olarak gördük. Yetersiz kaldılar ve güçleri yoktu. Ve netice olarak ilerledi rejim. Bir de şöyle demek ucuzluk olur, bu ucuzluğu da çok fazla yapıyorlar, “Rusya vurdu, Esed vurdu” direniş zayıfladı. Eyvallah Rusya vuruyor, ama savaşan mücahitler orayı Rusya vuruyor diye terk etmediler. Ben yanlarındaydım ve gördüm cephanesiz kaldılar. Cephaneleri olsaydı böyle olmazdı. Türkmen Dağı’ndaki dramın asıl sebebi olarak bunu gösterebiliriz; çok desteksiz kaldılar.

“Türkiye’nin savunması Türkmen Dağı’nda başlar” diyorlar.
Anadolu’dan daha fazla Anadoluluk demiştim yukarıda. Bu da zaten dediğinizi gösteriyor. Zaten dağın öbür tarafında İslâm düşmanı Nusayriler var. Sadece bu değil toprak mücadelesinden dolayı da Türklere düşman olan bir sürü bu. Türkmen Dağı’nın bittiği noktada senin en azılı düşmanın var. Doğal olarak çok ehemmiyetli bir nokta burası… Dolayısıyla Türkmen Dağı senin en azılı düşmanınla aranda bir kanton, bir sigorta. Bunun böyle görülmesi lazımdı. Ne yazık ki bu meselede birçok şey suiistimal edildi. Şimdi de başka hikâyeler yazıyorlar. Bu sefer de dağdaki gruplara suç atıyorlar. Orada ağabeylik yapması gerekenler, ağabeylik yapmak dururken gidip oradaki insanların aralarını açtılar. İnsanları sabote ettiler, düşman ettiler. Yani bu meselede Türkmen Dağı’ndaki mücahitler suçlanamaz. Orada herkesin birbirine saygısı vardı. Bir yerde operasyon olduğu zaman acayip bir iş bölümü oluyordu. Şu son 30 Eylül’e kadar sürekli bir ilerleme vardı Türkmenler tarafından. Bazı bölgeler de rejimin başarısından falan kazanılmadı. Hele azılı katil Mihraç Ural’ın falan başarısı hiç değil. Bunun sebebi bugün de ortaya atılan o fitnedir. Yine karanlık odaklar kirli işler çevirerek mücahidleri sattılar. Şunu da söylemek lazım, yaşasak da ölsek de bu kişisel ihtiraslar, menfaat ve iftiralar ortaya çıkacak. Türkiye ümmetin çıkarları yerine birtakım odaklarla işbirliği yaptı. Bunlar sonsuza kadar saklanamayacak.

Şunu not olarak söyleyelim, bu söylediklerimizi Abdülhamid Han Tugayları’na atılan iftira sebebiyle söylüyoruz, öyle değil mi?
Onlar da dâhil buna. Orada ikinci bir şahin üretti Türkiye’nin Suriye Masası. Yani orada 7-8 tane tugay var. Sen onlardan bir tanesini muhatap alır da ötekilere ben bitireceğim dersen olaylar bu noktaya gelir. Türkiye’nin Suriye masasının başında oturan adam, o bir grup haricindekilere “sizi bitireceğim” dedi resmen. Bu insanların sırtını dayadıkları, güvendikleri tek yer Türkiye. İki buçuk-üç yıl ellerinde hiç bir imkân olmamasına rağmen imkânları aşıcı bir şekilde direndiler mücahidler; ama öte yandan çok güçlü bir grup da olmamasına rağmen sadece bir gruba yardım edildi. Dağda benim gördüğüm de Ömer Abdullah’ın en sağlam duranlardan birisi olması. Son yedi ayda dokuza yakın akrabasını şehid verdi. Bu adama ne diyebilirsin ki? Türkiye’ye gelip para peşinde koşmadı veya kamplarda pineklemedi, bugüne kadar cepheden hiç ayrılmadı adam. Bugün yine Türkmendağı’nın bir kısmı geri alındı, bu operasyon da Ömer Abdullah’ın öncülüğünde gerçekleşti. Türkmen olmayan birçok gruptan yardım geldiğini de belirtelim. Ömer Abdullah “ben buradan çıkmam, burada öleceğim” dedi ve çıkmadı. Bu savaş, başından beri istikamet üzere çaba gösteren adamlar sayesinde bu kadar devam edebildi. Yoksa devam edemezdi.

Teşekkür ediyoruz.
Ben de teşekkür ediyorum.