17 yıllık hücre hayatı boyunca işkence, ademe mahkumiyet ve davasına suikast girişimleri.. Tek bir anın bile boşa gitmemesi için gösterilen yüksek tecrid ve ilim iştiyakı. Ardından dünya çapında hadise; 500 yıldır beklenen Mütefekkir Özgür… 

Tutsaklıktan özgürlüğe ilk adımlar; kim tutsak kim özgür belli değil. Ancak kim kime muhtaç bedahet halinde ortada… 

Dünyanın düştüğü fikirsizlik çıkmazı… İslâm coğrafyası ile beraber yeryüzünün bütünün kan revan içerisinde bir SON'a doğru ilerleyişi.  Çarmıha gerilmiş gibi insanlık, bir dakikada binlerce insan, şu yahud bu sebebten birbirini boğazlamakta… Sahte kahramanlar ve sahte fikir reçeteleri fayda vermemekte. “Asıl” olan ise muhteşem zuhuru ile görünme arefesinde…

Dünya sancılanıyor, dünya bir inkılâb bekliyor. Ve bu inkılâbı bayrağın düştüğü yerden ‘Anadolu’dan bekliyor…

Ve mütefekkir, hücresini bir laboratuar-ezcahane hükmünde, ilahi rıza ve rahmet istikametinde insanlığın hizmetine açıyor… O fikir üretiyor, fikir damıtıyor… Allah’tan yana tek bir sitemi ve şikayeti olmadan ‘haysiyetli insan tavrı’nın ne ve nasıl olması gerektiğini bu davanın talibi ‘müzdarib’lere yaşayarak gösteriyor.

Tutsaklıktan özgürlüğe ilk anlar, ilk sohbetler ve röportajlarda bu manayı bize tedai ettiren o hâkim (hikmet ehli) ve bilge tavrı… Hasretini çektiğimiz derin ve gerçek mü’min teslimiyeti ve tevazusu.

Dedi ki; 'Eğer bana deselerdi girdiğim zaman, hastane postane uğraşıp da şu bu şekilde kendinizi kurtarabilirsiniz deselerdi kabul etmezdim. Çünkü ben 16 seneyi o türlü yalancıktan, dolanmalarla değil sahici fikir üretmekle geçirdim. Bundan dolayı bu durumu hayatımda kayıp dönem olarak görmüyorum. Bir safha olarak, kazanım olarak görüyorum. Bana zehir yedirdiniz, ben bunu bala çevirdim. Bu Butler'in sözüdür. Sen bana çamur verdin, ben ondan altın yaptım der. Benim bu bütün cezaevi maceramın hülasası budur.' 

Dedi ki; 'Biraz mübalağa olacak ama aya ayak basar gibi bir durumdayım. Hayatın yokuşu da inişi de var. Bu durumu hayatımda kayıp, ziyan olmuş bin dönem olarak görmüyorum. Bir safha olarak, kazanım olarak görüyorum. Bu benim hayatımın boşa geçmiş bir safhası değil. Ben hayatımı o şartların gerektiği fikri damıtarak geçirdim. Ondan dolayı hayatım ziyan oldu demiyorum ve elbette dışarıda olmayı istiyorum' 

‘Fikri yaşamak yaşamayı fikir bilmek’; Kumanda Mirzabeyoğlu’nun muhteşem yaşam mimarisinin sırrı ve organizasyonu –zannımca- sanki de bu iki kelimede gizli…

‘Fikri yaşamak yaşamayı fikir bilmek’(S.M)

Varolma ve varlık mücadelesi verme… Descartes bu tecride en yakın olanlardan; ‘Düşünüyorum öyleyse varım.’ 

Tefekkür, fikir damıtma, yaşama ve yaşatma davası, hekimin eczanesi… Bütün bunlar için hücre’yi ve kesintisiz işkenceyi engel görmeyen ‘Mücerred Fikir kahramanı’nın derdi; FİKİR.

Büyük Doğu Mimarının hastalığı yıllar öncesinde teşhis edişiyle ‘"Fikirsiziz efendiler, fikirsiziz! Ne yola, ne madene, ne buğdaya , ne silâha muhtacız! İhtiyacımız sade fikre. Ondan da mahrumuz! Fikir olunca hepsi olur, o olmayınca da hiçbiri olmaz; bunu bile anlamıyoruz!" (NFK, İdeolocya Örgüsü)

Fikir ve Tefekkür Nedir?

Arapça, 'düşünmek' demek. Lügatlerde ise; düşünme sonucu varılan, düşünmenin ürünü olan görüş, mütalaa, fikir, mülahaza, ide. Dış dünyanın insan zihnine yansıması. Niyet, tasarı. Tasa, kaygı, sıkıntı. İlke, yönetici sav. Zihinde tasarlanan, canlandırılan şey. Bir işin gerçekleşmesi ya da bir sorunun çözümü için zihince tasarlanan, aranıp bulunan yol.

Sufice; kalbe bir üçüncü marifeti elde etmek üzere, iki marifeti kazandırma işi.

Tefekkür, fikir üretme ve damıtma işi. Düşünme faaliyeti… İlim, tefekkürün neticesi. Tefekkürden gaye kalbte ilim tahsil etme… Bir başka deyişle son tecridde hakkı batıldan ayırma işi… Özetle ‘fikir damıtma’ işi.

Kumandanın deyişiyle; zehri bala tahvil etme işi.

Mevzuu, çağının dil ve diyalektiğini muhteşem bir tecrid iklimi ile ortaya koyan  İmam-ı Gazalî Hazretlerinin deyişiyle zenginleştirelim; “Bil ki, tefekkürün mânâsı ilim öğrenmektir. Kendiliğinden ilim öğrenilmelidir. Öğrenmek de ancak iki ilmin birleşmesi ile mümkün olur. Böylece iki ilimden aradığın ilim doğar. Tıpkı erkekle dişiden çocuk doğduğu gibi. Üçüncü ilmi de bir başka ilimle birleştirirsen, dördüncü ilim meydana gelir. Böylece ilimlerin birleşip çoğalmasıyla sonsuz ilimler meydana gelir. Mukaddimeler arttıkça artar. Bu yoldan ilmi tahsil edemeyen kimsenin mahrum kalma sebebi, temel ilimleri bilmemesindendir. O, sermayesi olmayan kimseye benzer. Sermayesi olmayan ticaret yapamaz. Eğer temel ilimleri bilse, fakat birbiriyle birleştiremiyorsa, sermayesi olup da ticaret yolunu bilmeyen kimse gibi olur.” (Kimyâ-yı Saâdet, İmam’ı Gazâli, s;639)

Fikirler hiçbir zaman tutsak edilememiş ve engellenememiştir. Ne zulüm, ne işkence, ne baskı, ne ölüm durduramamıştır onları. 

İslâm Davasının FİKİR Çilekeşleri

Peygamberler başta olmak üzere Ashab-ı Kiram, mezhep imamları ve bir çok Allah dostu zindanlara inanç ve fikirlerinden dolayı atılmış. Ama bu onların ne fikir üretmelerine ne de inançlarını yaymalarına engel olamamıştır.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok, bakın dört mezhep imamımıza; Ahmed bin Hanbel’e, İmam-ı Âzam Ebu Hanife’ye, İmam-ı Malik’e ve İmam-ı Şafii’ye...

Abbasi Halifesi Me’mûn “Kur’an yaratılmıştır” demediği için İmam-ı Hanbelî’yi, Ramazan’ın son on gününde kesintisiz kırbaçlatır. Halife Me’mûn ölünce aynı inat üzerine İmam hapiste tutulur, kırbaçlanır, bayılınca kılıçla dürtülüp ayıltılarak tekrar işkenceye tâbi tutulur.

Halife Cafer El Mansur Ebû Hanife’yi huzura çağırır ve zehirli bir süt ikram eder. Ebû Hanife yanına oturduğu halifeye sütün midesine dokunduğunu ifade ederek içmek istemez ama halife ısrar eder. Ve o muhteşem fikir mimarı büyük âlim sütü içer ve ayağa kalkar. Halife hayret içinde “Nereye?”diye sorar. Ebu Hanife Hazretleri mütevekkil bir eda ile döner ve şu muhteşem sözü söyler;“Senin gönderdiğin yere!” Ebu Hanife Hz.leri bunun öncesinde hem Emeviler döneminde hem Abbasiler döneminde zulme ve işkenceye uğratılır, kırbaçlatılır ve hapse atılır.. Ama inancı ve fikri engellenemez.. 

Ve İmam-ı Malik. Meselenin arka planı siyasi olmakla beraber ‘baskı altında boşanmanın geçersiz olduğu’ yönündeki fetvası ile Medine valisi derhal tutuklanmasını ve kırbaçlanmasını emreder. Vahşet o kadar kabaca yapılır ki İmam-ı Malik’in işkence sırasında omzu sakatlanır.

İmam-ı Şafii Hazretlerine reva görülen ise içler acısı.Sahnede dönemin Harun Reşid’in valisi var. Ve o gün (bugünden çok farklı olmak üzere) Hz. Ali’ye taraftar diye fişlenmiş kimselere baskı ve aynı zamanda suç isnadı vardı. Vali’nin tezviratı ile İmam-ı Şafii de dahil birileri ayaklanma peşindeydi ve bu Harun Reşide bildirilmeliydi. 9 idam verilir ve İmam’ın katlinden ise son anda vazgeçilir. İmam-ı Şafii Hazretleri Rakka ve Bağdat’ta hapis yatar ve Mekke’ye gideceği ana kadar mecburi ikamete mahkûm edilir.

Ancak tüm bu baskılar ne bu alimlerin yükselişini ne de İslâm’a Muhatap Anlayış çerçevesinde ilerleyişi durdurur. Hakikat güneşi etrafında ‘muhatap anlayış zaviyesinden’ onlar, yüzler, onbinler ve milyonlar halkalana halkana günümüze kadar gelinir.

Ve günümüz… 

Her biri güzide sıfatlara sahip bir çok alim. Hepsi yukarıda bahsini ettiğimi HAK YOL’un yılmaz savunucuları ve takipçileri. Dünden bugüne değişen bir şey yok. 

İskilipli Atıf Hoca’dan Şeyh Said El-Nakşibendi’ye, Büyük Muzdarib Abdulhakim Arvasi’den zehirlenerek şehid edilen M.Raşid Erol Hazretlerine, hapis hayatı Üniversite hayatına dönüşmüş Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl’dan zindanları medrese-i Yusufiye olarak gören Risale-i Nur Davacısı Said-i (Kürdi) Nursi’ye, İslâm alfabesinin eğitimde mücadelesini yürüten Süleyman Hilmi Tunahan’dan Osmanlıca yaşatıcısı Hüsrev Efendiye hepsi bir vesileyle zindana düşmüş, işkence görmüş, küfrün ve nifak taifesinin darbesini yemiş. Ama bütün bunlara rağmen hepsi İslâm ve edep timsali, ahlak ve tevazu sahibi. Sahici insan soyunun devamı, devamcısı… Başlar hep dik..

Salih Mirzabeyoğlu; Fikri çağına sığmayan, davası çağları aşan, mücerred fikir dehası İslâm inkılâb sanatçısı. Fikirde ve aksiyonda Kumandan'ın tahliye sonrası ilk sözleri bizim de yazımızın son sözü olsun; “Hayatımın sonuna kadar cezaevinde kalsam da yine Allah'a hamdeder, Allah'ın beni yanlış hareket etmekten cezaeviyle koruduğunu düşünürdüm.”

“Zamanı gelmiş bir fikri, engelleyebilecek bir güç yoktur!”(S.M)

Baran Dergisi 394. Sayı...